dikkatli ol anlamına kaldırdı .. . 'Du calme, du calme, (-}Adieu.'«Yapacağım bir şey daha kalmıştı: Sevgili teyzemleesenleşmek. Çok keyifli buldum onu. Bir fincan çayiçtim - uzun süre içebileceğim son güzel çaydı bu-,ve, güven verici bir biçimde, bir hanımefendinin oturmaorlasının olması gerektiği gibi olan odasında, şöminedeyanan ateşin başında uzun uzun, sakin sakin konuştuk.Bu konuşmamız sırasında anladığıma göre, ilerigelen kişinin karısına ve daha kimbilir kaç kişiye,olağanüstü yetenekli, kolaycabulunamayacak türden- Şirket için büyük kısmet - bir adam olarak tanıtılmıştım.Hey Tanrım! Yönetimime verecekleri de üç paralıkdüdüğüyle kırk paralık bir ırmak gemisiydi! Amaaynı zamanda seçilmişlerden biri olduğum anlaşılıyor·du - yani bir sermayem vardı. anlıyor musunuz? Ay·dınlık güçlerin elçisi, ikinci sınıf bir havari gibi bir şeyyani. O sıralarda gazeteler bu türden bir yığın palavrasaçıyorlardı, o yalancı kalabalığında yaşayan zavallıteyzem de bunlara kapılmış gitmişti. 'O bilgisiz kitleleriiğrenç alışkanlıklarından kurtarmak' üzerine o kadarçok konuştu ki, ne yalan söyleyeyim, sonunda bayağıhuzursuz oldum. Şirketin kazanç amacıyla işletildiğinisöylemeye kalkıştım.«Sevgili Charlie' dedi, 'unuttuğun bir şey var: işçi,laYJk olduğu işte çalışır.' Tuhaftır kadınların gerçeklereböylesine yabancı olmaları. Kendi dünyalarında yaşarlar- böyle bir dünya da hiçbir zaman olmamışhr,olamaz. Fazla güzel bir dünya onlarınki; gerçekten kuracakolsalar da, ilk gün batımından önce paramparçaolurdu. Biz erkeklerin, dünyanın kuruluşundan beri iç-(*) Sakin olun, sakin olun.19
içe yaşadığımız herhangi bir allahın cezası gerçek, kalkıpyıkıverirdi dünyalarını.«Bundan sonra da öpüldüm, yünler giymem söylendi,sık mektup yaz, falan - ve çıktım. Sokakta - niçinolduğunu bilmiyorum - tuhaf bir duygu geldi içime:·Bir sahtekar olduğumu düşündüm. Eskiden, başkalarınınkarşıdan karşıya geçerken bile yaptıklarından dahaaz düşünerek, yirmi dört saat içinde dünyanın herhangi bir yerine doğru yola çıkabilen ben, bu tuhafserüvenden önce - kararsızlık duydum demeyeceğim,ama bir an şaşırıp kaldım. Galiba en iyi şöyle anlatabileceğimduygumu: Bir iki saniye süreyle, sanki birkıtanın orta yerine değil de, dünyanın orta yerine gidiyormuşumgibi geldi bana.«Bir Fransız gemisiyle gittim, anladığım kadarıylada, sırf asker ve gümrükçü indirmek amacıyla, oradane kadar liman varsa hepsine uğradı. Kıyıyı seyrettim.Bir geminin bordasından kayıp giden kıyıyı seyretmekbir bulmacayı çözmeye çalışmak gibi bir şeydir. Karşındadırkıyı - gülümser, surat asar, çağırır seni, uludur,acımasızdır, sıradandır, ya da yabanıldır, hep desuskundur; sanki, Gel de öğren bakalım, diye fısıldıyormuşçasma.Bu kıyı, gördüğüm en biçimsiz kıyılardanbiriydi - sanki oluşumu henüz tamamlanmamışgibi - ve tekdüze bir çirkinliği vardı. Siyaha yakın yeşilrenkte, kenarına dalgaların köpükleri işlenmiş çokbüyük bir orman, parıltısını ince bir pusun bozduğumavi denizin üzerinde, cetvelle çizilmiş gibi dümdüz,gözalabildiğine uzayıp gidiyordu. Güneş korkunçtu, kıyıbuhardan parıldıyor, terliyor gibiydi. Köpükten çerçeveniniçinde, sağda solda, grili beyazlı bir kaç noktakümelenmişti. Bazen bu nokta kümelerinin üzerlerindebir bayrak dalgalanıyordu. Bir kaç yüzyıllık yerleşmemerkezleriydi bunlar ve arkalarındaki el değmemiş20
- Page 1 and 2: JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4: DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8: diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10: Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12: filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14: tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 23 and 24: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72:
dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74:
ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76:
dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78:
diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80:
tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82:
kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84:
doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86:
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88:
Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90:
Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92:
lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94:
şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96:
!edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98:
«Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100:
Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102:
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104:
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106:
doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK