duygusuna çok iyi uyan akıl almaz bir kendini beğenmişliktibu . Belki biraz da ateşim vardı. Kişi hep elinabzında yaşayamaz. Sık sık 'biraz ateşim', ya da başkaküçük aksaklıklarım oluyordu - bunlar ormanınşakacı pençe atışları, zamanla gelecek olan gerçek saldırıdanönceki küçük oynaşmalardı. Evet; onlara herhangi. bir insana baktığınız gibi, tepkilerini, amaçlarını,yetilerini, zayıflıklarını, gövdenin amansız bir gerığiylekarşılaşınca nasıl olacaklarını merak ederek, bakıyordum.Çekinme ! Ne çekinmesi? Hurafe, iğrenme,sabır, korku - ya da ilkel bir onur duygusu muydu bu?Hiç bir korku açlığa karşı direnemez, hiç bir sabır onuaşındıramaz, açlığın olduğu yerde iğrenme varolamaz,hurafelere, inançlara, ilke diyebileceğimiz şeylere gelincede, bunlar rüzgarın savurduğu saman çöplerindenfarksızdırlar. Ağır ağır öldüren açlığın şeytanlığını,bıktırıcı acısını, kara düşüncelerini, karanlık ve suratsızyabanıllığını bilir misiniz? Ben bilirim. Açlığakarşı doğru dürüst savaşmak, insanın içindeki tüm içgüdüselgüçleri harcamasını gerektirir. Yokluğa, onursuzluğa,ruhsuzluğa dayanmak, bu uzayan açlığa dayanmaktandaha kolaydır. Üzüntü verici bir şey bu,ama gerçek. Bu adamların da kendilerini tutmaları içindünyada tek bir neden yoktu. Çekinmeymiş ! Bir savaşalanındaki ölülerin arasında gezinen bir sırtlanın daonlar kadar çekinmesini beklerdim. Ama gerçek karşımdaydıişte - bu gerçek, denizin dibindeki köpüklergibi, dipsiz bir gizin üstündeki kıpırtılar gibi, düşündüğümde,sisin ak körlülüğünün ötesinden, kıyıdaıı geleno yabanıl çığlıkların ardındaki hüzünden daha büyükbir gizemdi .«İki hacı telaşlı fısıltılarla çığlıkların hangi kıyıdangeldiğini tartışıyorlardı. 'Sol.' 'Hayır, hayır; nasıl.öyle dersin? Sağ1 sağ tabii.' 'Durum çok ciddi,' dedi65
arkamdan müdürün sesi. 'Biz varmadan Bay Kurtz'unbaşına bir şey gelirse, çok üzülürüm.' Yüzüne baktım:içtenliği konusunda en küçük bir kuşkum yoktu. Tamdış görünüşünü korumak isteyecek bir adamdı. Amahemen yola çıkmak konusunda bir şeyler mırıldandığında,karşılık vermek gereğini bile duymadım. Irmağındibini yakalamıştık ve bir bırakacak olsaydık ha vada- boşlukta - buluverecektik kendimizi. Nereye gittiğimizi- ileri mi ,geri mi, çapraz mı - bilemeyecektik,kıyılardan birine bindirene kadar; o zaman bile,hangi kıyıya çarptığımız bilemeyecektik bir süre. Hiçdavranmadım, tabii. Kaza yapmaya niyetim yoktu. Birgemi kazası için bundan daha öldürücü bir yer olamazdı.Hemen boğulmasak bile, çok kısa bir süre, şöyleya da böyle ölecektik. Tüm tehlikeleri göze almanızaizin veriyorum,' dedi müdür, kısa bir sessizliktensonra. 'Tehlikeye atılmayı reddediyorum,' dedim kısaca.Beklediği karşılık da buydu zaten, ama sesiminsertliği biraz şaşırtmış olabilirdi onu. 'Sizin kararınızaboyun eğmek zorundayım,' dedi aşırı bir kibarlıkla.'Kaptan sizsiniz.' Teşekkür anlamında omuzumu onadoğru çevirip gözlerimi sise diktim. Ne kadar sürecekti?Durum çok umutsuz görünüyordu. Allahın cezası ormandafildişi tırtıklayan bu Kurtz'a yaklaşmak, görkemlibir şatoda uyuyan büyülü bir prensese yaklaşmakkadar büyük tehlikelerle doluydu. 'Saldırırlar ını,ne dersiniz?' diye sordu müdür, yalnız benim işitebileceğimbiçimde.«Saldıracaklarını sanmıyordum, bunun da apaçıkbir kaç nedeni vardı. Birincisi, yoğun sisti. Biz nasılkımıldamaya kalkınca yolumuzu yitireceksek, onlar dakayıklarına binip kıYJ.dan ayrılmaya kalkarlarsa yiteceklerdi.Hoş, her iki kıyıda da ormanın kimsenin geçemeyeceğikadar sık olduğunu düşünmüştüm - ama ge-66
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6:
JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8:
diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10:
Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12:
filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14:
tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78: diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86: kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92: lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102: enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104: dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106: doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108: tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110: yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112: mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114: 'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116: dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK