ha yassı insanların elinden alınması işi, üzerinde düşünülecekolursa, pek de hoş bir şey değil. Ancak düşüncekurtarıyor bu davranışı. Ardındaki düşünce -yani duygusal bir bahane değil, gerçek bir düşünce, budüşünceye olan esirgemesiz bir inanç. Kişinin kurabileceği,önünde eğilebileceği, adaklar sunabileceği birşey ...»Sustu gene. Yalazlar akıyordu ırmağın üzerinden,küçük küçük yeşil, kızıl, ak yalazlar birbirlerini kovalıyor,yakalıyor, birleşiyor, yol kesiyor, ağır ağır ya dahızla ayrılıyorlardı. Yoğunlaşan gecede, uykusuz ırmağınüzerinde sürüyordu büyük kentin akışı. Bakıyor, sabırlabekliyorduk - bu sel kesilene dek de yapacak başkaşey yoktu. Ama ancak uzun bir sessizlikten sonra,ürkek bir sesle, ccBenim de bir zamanlar tatlı su gemiciliğinidenediğimi anımsarsınız herhalde» dediğinde,sular çekilmeden, Marlow'un sonuçsuz deneylerindenbirinin öyküsünü dinlememizin kaçınılmaz olduğunuanladık.«Özellikle benim başıma gelenlerle canınızı sıkmakistemiyorum,» diye söze başladı, böylece bir çok anlatıcınınzayıflığının, dinleyicilerinin gerçekte neyi işitmekistediklerini bilmediklerinden geldiğini anlatmış oldu.«Ama gene de, benim üzerimdeki etkisini anlamanız içinoraya nasıl gittiğimi, neler gördüğümü, o ırmaktan yukarınasıl gidip o zavallı adamı ilk nasıl tanıdığımı bilmenizgerekiyor. Deneyimin hem en uzak, hem en tamamlayıcınoktasıydı bu. Nasıl olduysa, çevremdeki herşeyi birden aydınlatıverdi sanki - düşüncelerimi de.Ama yeteri kadar karanlıktı da- hem de acı uyandırıcı.Hiç olağanüstü bir şey değildi - pek açık da değildi.Hayır, pek açık değildi. Ama gene de bir bakımaaydınlatıcıydı.«Anımsarsınız, o sıralarda Londra'ya yeni dönmüş-11
tüm. Uzun bir süre - altı yıl kadar - Hint Okyanusunu,Büyük Okyanusu, Çin Denizini dolaşmıştım - Doğudanpayımı almıştım bayağı. Tembellik ediyor, sizleriişlerinizden alıkoyuyor, sizi uygarlaştırmak Tanrı görevin1illişgibi evlerinizi basıyordum. Bir süre için iyiydibu, ama sonunda dinlenmekten yoruldum. Bir gemi aramayabaşladım kendime -dünyanın en güç işi olsa gerek.Ama gemilerden bana bakan bile yoktu. Sonundao oyundan da bıktım.«Çocukluğumda haritalara bayılırdım. Güney Amerika'ya,Afrika'ya ya da Avusturalya'ya saatlerce bakıp,yeni yerler bulmanın görkeminde yiter giderdim. Birçok bilinmeyen yer vardı dünyada o sıralar. Bunlardanbiri de haritada bana çok çekici geldi mi (aslında hepsiçekicidir ya), parmağımı basıp, büyüyünce buraya gideceğim,derdim. Anımsarım, bu yerlerden biri de KuzeyKutbuydu. Oraya hala gidemedim, bundan sonrada gitmeyi denemeyeceğim. Çekiciliği kalmadı. Öbüryerler, Ekvator'da ve her iki yarımkürede çeşitli boylamlarüzerine serpiştirilmişlerdi. Bu yerlerin kimisinegittim ve ... Neyse, bunlardan söz etmeyelim. Ama biryer vardı tutkun olduğum - bilinmeyenlerin en büyüğü,denebilirse en boşu.«Doğru, pek boş değildi artık o sıralarda. Haritadakiyeri ırmaklar, göller, yer adlarıyla dolmuştu çocukluğumdanberi. Bir çocuğun zevkle düş kurabileceği, keyifverici bir gizemle dolu beyaz bir leke olmaktan çıkmıştı.Karanlık bir yer olmuştu. Ama özellikle bir ırmakvardı - haritada görünebilen, çok büyük, gövdesiniuzatmış koca bir yılana benzeyen bir ırmak; kafasıdenizde, uzanmış gövdesi büyük ülke boyunca kıvrılarakgiden, kuyruğu iç bölgelerin derinliklerinde yitenbir yılan. Ve bir dükkan camekanında gördüğümbu haritaya bakarken, o ırmağın beni, bir yılanın bir12
- Page 1 and 2: JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4: DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8: diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10: Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11: filoya yükselebileceğini düşün
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64:
!erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66:
şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68:
arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70:
noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72:
dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74:
ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76:
dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78:
diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80:
tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82:
kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84:
doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86:
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88:
Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90:
Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92:
lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94:
şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96:
!edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98:
«Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100:
Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102:
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104:
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106:
doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK