ğını yitirdi, ama derinleşti. Geniş, yaşlı ırmak, dünyanınuçlarına dek uzanan bir su yolunun dingin ağırbaşlılığıiçinde, kıyılarında yaşayan insanlara çağlar boyuncayaptığı hizmetlerden sonra, günbatımında, kımıltısızduruyordu. Saygıdeğer ırmağa, gelip sonsuza dek gidiverenkısacık bir günün canlı heyecanı içinde değil, kalıcıanıların görkemli ışığında bakıyorduk. Gerçektende, denizi saygı ve sevgiyle «izlemiş» bir adamın, Thames'inaşağı bölümlerinde, geçmişin ulu ruhunu anmasıkadar kolay bir şey yoktur. Bitmeyecek görevini durmadanyerine getiren gelgit akıntısı kimi zaman yuvalarınınrahatına, kimi zaman da deniz savaşlarına taşıdığıadamlarla gemilerin anılarıyla doludur. Ulusungurur duyduğu tüm adamları tanımış, onlara hizmetetmiştir akıntı: Sir Francis Drake'den Sir John Franklin'edek, soylu olsunlar ya da olmasınlar, hepsi birercengaver -denizin gezgin cengaverleri olan adamlar.Adları zamanın karanlıklarında birer pırlanta gibiparlayan gemileri taşımıştır: Yuvarlak sağ ...rıları hazinelerle dolu, Majesteleri Kraliçe tarafındangörülüp büyük öyküden böylece çıkıp gidecek GoldenHind'dan, başka zferlere koşan - ve bir daha geri dönemeyen- Erebus'la Terror'a dek. Gemileri de, adamlarıda tanımıştı. Deptford'dan, Greenwhich'den, Erith'den yola çıkmışlardı, serüvencilerle göçmenler, kral gemileriyleişçi gemileri, kaptanlar, amiraller, doğu tecimyollarının karanlık cıkorsan»ları, Doğu Hint filolarınınkiralık cıgeneralııleri. Altın ya da şan avcısı, hepsi o ırmağınakıntısından yola çıkmışlardı, ellerinde kılıç, bazende meşale taşıyarak; toprağın içindeki gücün habercileri,kutsal ateşten kıvılcım taşıyanlar. Ne büyüklüklerakmamıştı o ırmağın akıntısından, bilinmeyen birdünyanın gizemlerine!.. Adamların düşleri, topluluklarıntohumları, imparatorlukların mikropları.7
Güneş battı. Irmağı karanlık kapladı ve kıyı boyundaışıklar yanmaya başladı. Bir çamur düzlüğü üzerindekurulu üç ayaklı Chapman Feneri parıl parıldı. Irmağınüzerinde gemilerin ışıkları kımıldıyordu - biro yana bir bu yana akan büyük bir ışık karmaşasıydıbu. Ve batıdaki tepelerde, canavar kentin yeri genegökyüzünde belliydi : Güneş ışığında ağır bir karanlıkken,yıldızların altında donuk bir parlaklık oluyordu.«Ve burası da,» dedi Marlox birden, «dünyanın karanlıkyerlerinden biriydi.»İçimizde hala «denizi izleyen» tek adam oydu.Onunla ilgili söylenebilecek en kötü şey, sınıfını özümlemediğiydi.Denizciydi, ama gezgindi de. Oysa çoğu denizcilerin- denebilirse - durağan bir yaşantıları vardır.Hep evde olmayı düşünürler, evleri de - gemi -hep yanlarındadır. Ülkeleri de yanlarındadır hep: Deniz.Her gemi birbirine benzer, denizse hiç değişmez.Onlar için, değişmez çevrelerinin önünden akıp gidenyabancı kıyıları, yabancı yüzleri, yaşamın değişken görkeminiörten, bir giz perdesi değil, biraz aşağılayıcı biryadsımadır -çünkü bir denizci için tek gizemli şey,yaşamındaki tek sevgili, yazgı kadar bilinmez olan denizdir.Geri kalanına gelince, iş saatlerinden sonra kıyıdasıradan bir gezinti, ya da sıradan bir eğlenti, tümbir kıtanın gizlerini açıklamaya yeter, denizci de bu gizleıinbilinmeye değmediğini düşünür genellikle. Denizciöykülerinin dolaysız bir yalınlıkları vardır, anlamları dabir incir çekirdeğini ancak doldurur. Ama Marlow (öyküanlatmaya olan merakı sayılmazsa) sıradan bir denizcideğildi, ona göre öykünün anlamı çekirdeğin içindedeğil, sisi belirleyen parıltı gibi, ay ışığının ölü ya\azının ortaya çıkardığı o puslu halelerden biri gibi, öyküyüsaran bir şeydi.Söylediği hiç şaşırtıcı değildi. Tam Marlow'un söy-8
- Page 1 and 2: JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4: DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7: diği o durgun karanlığın içind
- Page 11 and 12: filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14: tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60:
da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62:
telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64:
!erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66:
şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68:
arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70:
noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72:
dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74:
ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76:
dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78:
diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80:
tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82:
kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84:
doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86:
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88:
Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90:
Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92:
lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94:
şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96:
!edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98:
«Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100:
Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102:
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104:
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106:
doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK