zeminin üzerinde, hılla bir iğne ucu gibi ufaktılar. Sarsılasarsıla gidiyorduk, duruyor, asker indiriyorduk -gene gidiyor, bir teneke barakayla bir bayrak direğininiçinde yittiği, Tanrı'nın unuttuğu bir toprak parçasındanvergi almaları için gümrük memurları indiriyorduk- sonra da başka askerler indiriyorduk, gümrükmemurlarını korumaları için. Bazılarının dalgalarıniçinde boğulduklarını işittim; ama boğulsalar da,boğulmasalar da, kimsenin aldırdığı yoktu. Fırlatılıp atılıyorlardıoraya, biz de yolumuza gidiyorduk. Kıyı, sankiyerimizden kımıldamamışız gibi, her gün aynı görünümdeydi.Ama bazı yerlerden, alış veriş merkezlerindengeçtik; Büyük Bassam, Küçük Popo gibi, karanlık birdekor önünde oynanan uğursuz bir güldürüden alınmışabenzeyen adları olan yerlerdi bunlar. Yolculuktembelliği, hiç bir ortak noktam •Jlmayan bu adamlarınarasındaki yalnızlığım, yağlı, kımıltısız deniz, kıyınınbiteviye karanlığı, beni cisimlerin gerçekliğindenuzakta, hüzünlü, anlamsız bir kuruntunun yorgunluğunahapsetmiş gibiydi. Kıyıya vuran dalgaların aradasırada işitilen sesi, bir kardeşin konuşmasını duJınakgibi olumlu bir zevkti. Doğal bir şeydi, bir nedeni vardı,11edeninin de bir anlamı vardı. Arada sırada kıyıdangelen kayıklar, gerçekle kurulan gecici birer bağdı. Bu.kayıkların kürekçileri kara derili adamlardı. Gözlerlntnakının parıltısı uzaklardan seçiliyordu. Bağırıyor, ş2.rkısöylüyorlardı. Terden gövdeleri tütüyordu. Biçims).:?i,ı;iHünç maskeleri andıran suratları vardı bu adamların;ama kıyıya çarpan dalgalar kadar doğal ve gerçek kemikleri,kasları, coşkun bir canlılıkları, hareketlerindeuelirlenen yoğun bir güçleri vardı. Orada olmalarını bar,ışlatınakiçin bir özür aramıyorlardı. Çok ranaı:;latıcıbir :::eydi onlara bakmak. Bir süre, dolaysız gerçeklerledolu bir dünyada yaşadığımı sanıyordum, ama21
uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu kaçıracak bir şeyleroluyordu hep. Bir seferinde, kıyının açığına demirlerrJşbir savaş gemisine rastladık. Bir kulübe bile yoktugörünürlerde, ama kıyıyı topa tutuyordu. Anlaşılan,Fransızların savaşlarından biri sürüyormuş o sıralarda.Bayrağı yaş bir paçavra gibi sarkıyordu; on beşlik toplarınuzun namı ulan basık teknenin her yanından fışkırmıştı;yağlı, yapışkan dalgalar gomiyi yavaşça ka1-aırıyor, sonra ince direklerini sallandırarak indiriyorardı gene. Toprak, gökyüzü ve denizin oluşturdukları oboş sonsuzluğun içinde, anlaşılmaz bir biçımde, bir kııayaateş ediyordu. Pat, ediyordu on beşlik topların biri,küçük bir yalaz fırlayıp yitiyor, bir parçacık ak dumanyok oluyor, ufacık bir mermi hafif bir çığlık atıyordu- ve hiç bir şey olmuyordu. Hiç bir şey olamazdı.Tüm bu işlemin çılgınca bir yanı, tüm görünümün hüzünlübir gülünçlüğü vardı; bizim gemideki birisinin debana, büyük bir içtenlikle, görünmeyen bir yerde biryerli kampı - düşman diyordu onlara! - olduğunu söylemesi,bu duyguyu dağıtmaya yetmedi.«Mektuplarını verdik (o yapayalnız gemideki adamlardanher gün ortalama üçünün hastalıktan öldüğünüöğrendim) ve yolumuza gittik. Neşeli ölüm dansıyla tecimin,fazla ısıtılmış bir mezarı andıran durgun ve topraksıhavada birlikte yürüdükleri bir kaç gülünç adlıyere daha uğradık. Doğanın, dışarıdan gelenleri engellemekamacıyla yaptığı düşünülebilecek o tehlikeli dalgalarlaçevrili biçimsiz kıyı boyunca ilerledik. Balçıklaşmışsuları, güçsüz bir çaresizliğin sonunda bize bakarakkasılmışa benzeyen eğri büğrü Hint sakızlarınısaran, kıyıları çamur içinde çürüyen ırmaklara, yaşamıniçindE:ki ölüm nehirlerine girdik, çıktık. Belirginbir izlenim edinecek kadar uzun süre kalmadık hiç biryerde, ama içimde belirsiz, iç karartıcı bir hayranlık22
- Page 1 and 2: JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4: DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8: diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10: Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12: filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14: tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74:
ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76:
dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78:
diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80:
tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82:
kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84:
doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86:
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88:
Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90:
Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92:
lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94:
şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96:
!edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98:
«Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100:
Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102:
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104:
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106:
doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK