20.01.2017 Views

YIL 2016 SAYI 26

1453_sayi_26_web

1453_sayi_26_web

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ŞEREFU’L-MEKÂN Bİ’L-MEKÎN / Rahşan TEKŞEN<br />

İSTANBUL<br />

KÜLTÜR ve SANAT<br />

DERGİSİ<br />

Bu sırada Keçecizade İzzet Molla’nın “Zülfündedir benim<br />

baht-ı siyahım / Sende kaldı gece gündüz nigâhım” diye<br />

devam eden eserini besteledi. Kendisi çilehanede gün<br />

yüzü görmeden vaktini geçirirken buselik makamında<br />

bestelediği bu eser, bütün İstanbul’u dolaşarak Saray’a<br />

kadar ulaştı ve Sultan III. Selim’in huzurunda okundu. Eserin<br />

bestekârını merak edip dergâhta çileye kapanmış bir<br />

derviş olduğunu öğrenen Sultan, onun huzura getirilmesini<br />

irade etti. Ali Nutkî Dede’nin müsaadesiyle çile kırıldı<br />

ve İsmail huzura çıkarıldı. Eseri iki defa dinledikten sonra,<br />

bu delikanlıdaki istidadı ve mahareti fark eden Sultan’ın<br />

nazarı, karanlıkta İsmail’in üzerine düşen ay ışığı gibi bütün<br />

dikkatleri ona çevirdi. Dergâhın yolunu dahi bilmeyen<br />

insanlar, onu görmek için dergâhtan çıkmaz oldular.<br />

Ali Nutkî Dede, İsmail’in ahdine sadık kalarak çilesine geri<br />

döndüğünü ve Sultan’ın huzuruna çıkacak kadar yetenekli<br />

olmasına rağmen mütevazı kaldığını görünce çileyi vaktinden<br />

önce bitirdi. Diğer dervişandan ziyade sevdiği<br />

talebesi İsmail’e, dergâhta bir hücre verdi; başına<br />

Mevlevî sikkesi geçirdi ve onu dede unvanıyla<br />

şereflendirdi. O günden sonra Dede Efendi, dönemin<br />

en muazzam musiki mahfili olan Yenikapı<br />

Mevlevîhanesi’ndeki hücresinde öğrenciler yetiştirmeye<br />

başladı. Bestelediği bütün eserler, onlar vasıtasıyla<br />

İstanbul’un musiki çevrelerine yayılıp hayranlıkla<br />

icra edildi.<br />

Bu hücreden yetişen talebeler, gün gelip Akbıyık Camii’nde<br />

toplanacak, teravih namazından sonra Dede<br />

Efendi’nin evine geçecek ve sahura kadar ferahfezadan<br />

nihavende, hicazdan sabâya nice makamda eserler<br />

icra edecekti. Mutfak penceresinden yayılan nefis<br />

bir kokunun bütün sokağı sarması gibi ahşap duvarlar,<br />

sofada okunan ilahilerin, ayinlerin; geçilen peşrevlerin,<br />

semâîlerin sesini zapt edemeyecek ve Akbıyık sokakları,<br />

ruhlarına ulaşan lezzetten nasibini doyasıya alacaktı. Bu<br />

musiki ziyafetleri, alelâde bir mesken olmaktan çıkaracaktı<br />

konağı. Asırlar sonra bile önünden geçen insanlar<br />

birbirlerine onu gösterecek ve Dede Efendi’nin evi olduğunu<br />

söyleyeceklerdi. İşte o zaman bir yandan geçmişiyle<br />

iftihar ederken bir yandan da o günlere duyduğu hasretle<br />

iç çekecekti konak.<br />

Lakin tüm bunlardan önce Dede Efendi’nin “Ey çeşm-i âhû<br />

hicr ile tenhâlara saldın beni / Çün nâfe bağrım hûn edip<br />

sahralara saldın beni” eserini bestelemesi icap ediyordu.<br />

Zira bu hicaz eseri dinleyen III. Selim, Dede’nin artık dergâhta<br />

değil Enderun’da olması gerektiğini söyleyecek ve<br />

ona sarayın kapılarını açacaktı. Dede ise şükranlarını ifade<br />

için “Müştâk-i cemâlin gece gündüz dil-i şeydâ / Etdi nigeh-i<br />

âtıfetin bendeni ihyâ” dizelerini besteleyip bu eseri<br />

Sultan’a takdim edecek; bestekâr, nâyî ve tamburî olan<br />

III. Selim kendisine hediye edilen bu eserden ziyadesiyle<br />

memnun olup Dede’nin musikide daha fazla mesafe<br />

katetmesi için vefatına kadar onun üzerinden himayesini<br />

çekmeyecekti. Hatta Sultan’ın takdir ve teşviki sayesinde,<br />

Saray’a girdikten sekiz yıl sonra Sadullah Ağa, Küçük<br />

Mehmed Ağa, Vardakosta Ahmed Ağa, Abdülhalim Ağa<br />

gibi dönemin en meşhur bestekârlarından biri olacaktı<br />

Dede Efendi.<br />

99

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!