20.01.2017 Views

YIL 2016 SAYI 26

1453_sayi_26_web

1453_sayi_26_web

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İSTANBUL<br />

KÜLTÜR ve SANAT<br />

DERGİSİ<br />

İSTANBUL’UN YİTİK “HAFIZA MEKÂNLARI" / Turgay ANAR<br />

duvarında dükkânının bir nevi kanunu kabul edilen<br />

Farsça şu dizeler asılıydı: “Çay-ı mâ hoş-güvâr ü şîrin<br />

est/ Çün lebilal-i yâr renginest” (Çayımız lezzetli<br />

ve tatlıdır. Çünkü sevgilinin lâl dudağı rengindedir.)<br />

Burada başta Malumat olmak üzere bir sürü gazete<br />

de bulunurdu. Gelenler ya bunları okur ya da<br />

edebiyatçıların sohbetlerine kulak kabartırdı.<br />

İstanbul’da bir kahvehane<br />

Café Flamme’ye Şinasi ile tanışmak için birkaç kere Abdülhak<br />

Hâmid de gitmiştir. Hâmid bir seferinde burada, devrin<br />

padişahına karşı olanların yurt dışında çıkardıkları Hürriyet<br />

gazetesinde Ziya Bey’in -sonradan Paşa- Rüya isimli<br />

eserinden bir parçanın neşri dolayısıyla Şinasi’ye bir soru<br />

sormuştu. O keskin yazısında eleştirilerini sıralayan Ziya<br />

Paşa ve arkadaşı Namık Kemâl, âdeta bir muhalefet cihazı<br />

gibi hareket etmiş, bu yüzden İstanbul’a gelmeleri git gide<br />

zorlaşmıştır. İşte bu soru da bu konuyla ilgilidir. Şinasi ise<br />

Hâmid’in bu sorusuna kısacık ama çarpıcı bir cevap verir:<br />

“Evet, artık İstanbul’u rüyada görürler.” (Tarhan, Abdülhak<br />

Hâmid’in Hatıraları, s. 92)<br />

Kıraathanenin pek çok müdavimi vardı. Bunların<br />

en meşhurlarından biri Muallim Naci’ydi. Hak<br />

bildiği yoldan yürümeye ve doğruları eğip bükmeden<br />

söylemeye teşne bu cevval edebiyatçı,<br />

kıraathanede ara sıra yazılarını yazar, geleneksel<br />

edebiyat ve sohbet zincirinin kopmaması için<br />

kendince çalışmalar yapardı. Hoca Hayret Efendi,<br />

kıraathanenin bir diğer gediklisiydi. O, Cenap Şahabettin’in<br />

gözlerinin bozukluğu sebebiyle onun<br />

için söylediği “Yarasa kadar ışıktan korkar.” sözünü<br />

hak etmişçesine aydınlıkta bile gözlerini kırpıştırmadan<br />

duramazdı. Hoca Hayret’in bedeni ve giyim kuşamıyla<br />

ilgili kusurlarına rağmen, sehl-i mümteni kabul<br />

edilebilecek kalitede olan atasözü gibi cümleleri de vardı.<br />

Bunlardan biri şöyleydi: “Kitaba bakarak karşılık vermek,<br />

kabak bağlayıp yüzmek gibidir.”<br />

Kıraathanenin bir diğer önemli siması, Robert Kolej’de öğretmenlik<br />

yaparken Amerikalıların ondan İslamiyet’i kötüleyen<br />

kitapları çevirmesini istemeleri üzerine görevinden<br />

ayrılacak kadar dinine bağlı olan Muallim Feyzi Efendi’ydi.<br />

Hâmid, üstadı kabul ettiği ve şöhretinin zirvesinde olan<br />

Şinasi’nin, buranın orta yerinde, çalgıcılara mahsus tümsekçe<br />

bir yerin dibinde, kendi kendine oturup bastonunu<br />

hafif hafif dudaklarına dokundurduğunu, hasretini çektiği<br />

Avrupa âlemine dair düşüncelere dalmış, öylece dalgın bir<br />

halde oturduğunu Ruşen Eşref’e anlatmıştır. Mekân, Salah<br />

Birsel’in gözlemine göre II. Dünya Savaşı’na kadar açık kalabilmiştir.<br />

(Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, s.16)<br />

Hacı Reşid Ağa’nın Kıraathanesi<br />

Şehzadebaşı’ndaki kıraathanelerin arasında biri vardı ki<br />

diğerlerinden pek çok yönüyle ayrılırdı. Hacı Reşid Çayhanesi<br />

olarak da bilinen yer, devrin meşhur bir sürü şair ve<br />

yazarının yanı sıra devlet memurlarıyla birlikte farklı simaların<br />

da mekânıydı.<br />

Hacı Reşid Ağa, Salah Birsel’in tasviriyle cılız mı cılız, bodur,<br />

elâ gözlü, esmer ve olağan dışı bir şahsiyetti. Geriye<br />

doğru basık duran fesinde her zaman şebboy, menekşe,<br />

sümbül yahut da Hacı’nın ruh durumuna uygun bir çiçek<br />

bulunurdu. Harikulade çaylar demleyen ağanın kahvesinin<br />

Neyzen Tevfik<br />

12

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!