You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İSTANBUL<br />
KÜLTÜR ve SANAT<br />
DERGİSİ<br />
BEYAZIT’TA BİR KÜLTÜR MECLİSİ: DARÜLKEMÂL / Ahmet KARA<br />
Darülkemâl’in Kuralları<br />
Darülkemâl’e herkes katılamazdı.<br />
Katılanların da uyması<br />
gereken kurallar vardı. Bizzat<br />
Mahmud Kemâl Bey tarafından<br />
konulan ve yine onun<br />
tarafından takip edilen kurallar...<br />
Mahmud Kemâl Bey bu<br />
kurallara riayet etmeyenleri,<br />
mûsikî sırasında konuşanları,<br />
lâubali hareket edenleri dışarıdaki<br />
makam ve mevkiine<br />
bakmaksızın haşlarmış. Hatta<br />
bunu yapmaktan büyük<br />
keyif alırmış. Bir gün konağa<br />
ilk defa gelenlerden bir ilim<br />
adamı duvarlardaki nefis hat<br />
levhalarına dalınca “Efendi,<br />
sen buraya bizi dinlemek için<br />
mi geldin, yoksa bizim evin<br />
duvarlarında gezinmek için mi<br />
teşrif ettin.” diyerek azarlamış.<br />
İbnülemin Mahmud Kemal evinde kitap okurken, 1642<br />
(Taha Toros arşivi, Şehir Üniversitesi)<br />
Burada Her Şey Eskiydi<br />
“Bu odanın dört duvarından ikisinde Türk<br />
ve Acem hattatlarının el yazıları... Bu yazıların<br />
Türkçe olanları bile lâmelifleriyle bana<br />
o zaman Arapçadır hissini verir, iğrabında<br />
yanlış yapacağım diye korkumdan yüksek<br />
sesle okumazdım. Üçüncü duvarda çürük<br />
kaplı, ruhanî ciltli kitaplarla dolu kütüphane...<br />
İçinden I. Abdülhamid’in, III. Selim’in el<br />
yazılarını İbnülemin Mahmud Kemâl Bey’in<br />
çıkarıp misafirlerine uzaktan gösterdiği cilbentler...<br />
Dördüncü duvar hep pencere... Ve<br />
bu pencerelere asıldığı için perde sandığım<br />
sevaîler, Buhara işlemeleri... Bu odada dünya<br />
içkilerinden yalnız ikisi malumdu: Devetüyü<br />
renginde kulpsuz fincanlarda Yemen<br />
kahveleri... Bir de misafirler yudum yudum<br />
içmezlerse İbnülemin Mahmud Kemâl Beyin<br />
halâvetine yandığı turunç şerbetleri... Bu<br />
odada levhaların, kitapların üzerindeki tozlar<br />
bir veli türbesinin toprak zerreleri gibi<br />
mukaddesti. Hizmetçi bu mukaddes şeylere<br />
ancak ev sahibinin izniyle yalnız ayda bir<br />
defa el sürebilirdi.<br />
Burada her şey eskiydi. Okunan şiirler eski,<br />
oturulan sedirler eski, kelimeler eski, hattâ<br />
sesler bile eski.<br />
Bu odadan sokağa çıktığım zaman bir devrin<br />
cenaze namazından dönüyorum sanırdım.<br />
Fakat lâ-ekal iki asır eski olan bu odanın<br />
mâziliğine rağmen burada manevî bir<br />
aydınlık vardı. Buraya gelenler Fuzûli’nin bir<br />
imâlesinden başka tûl-i emel bilmezler, burada<br />
Naîmâ’nın bir nüktesiyle bütün mahrumiyetler<br />
unutulurdu. Ve bu oda mukaddes<br />
bir mahremiyetin rutubeti içinde yazın<br />
bile serindi. Ancak bu serinlik selvilerden<br />
inen gölgeler kadar loştu. Buradan çıkınca<br />
sokaklara, insanlara şaşırarak bakardım.<br />
Bu odada mühim ilim vakaları olurdu: Ali<br />
Emiri Efendi bir yazma kitapta bir sineğin<br />
bir damla münasebetsizliğini diliyle ıslatıp<br />
eliyle silerek ‘Revan sekarı’nın ‘Revan seferi’<br />
olduğunu bu odada keşfederdi. Ve 93 âyanından<br />
Bursalı Rıza Efendi’nin Şehname’yi<br />
ezber bildiğini Tarih-i Edebiyat müellifi Faik<br />
Reşat Bey gözlerini açarak bu odada söylerdi.<br />
Namık Kemâl’in temiz ve beyaz çoraba<br />
meraklı olduğunu da şâir Adanalı Hakkı<br />
Bey’den yine bu odada öğrenirdim. (...)”<br />
Mithat Cemal<br />
Mahmud Kemâl Bey’in ilginç<br />
bir huyu daha varmış. Konağa<br />
gelen konukları birbirleriyle<br />
tanıştırmazmış. Konağın<br />
misafir odasında icra edilen<br />
meclise katılanlar zaman içinde<br />
aşinalık kazanırlar ve bir<br />
gün konaktan çıktıktan sonra<br />
birbirlerine isimlerini sorarak<br />
öğrenirler, ancak bu şekilde<br />
tanışırlarmış.<br />
Konağın Başına Gelenler<br />
Bir konaktan ziyade esaslı bir<br />
mektep olan Mühürdar Emin<br />
Paşa Konağı, ne yazık ki günümüze<br />
ulaşamamıştır. Bugün<br />
yerinde, en üst katında İbnülemin<br />
Mahmud Kemâl İnal<br />
Vakfı’nın yer aldığı bir iş hanı<br />
bulunmaktadır. Konak daha<br />
önce de iki kez yanmış, bir kez<br />
İbnülemin, Taha Toros ile birlikte, 1954<br />
(Taha Toros arşivi, Şehir Üniversitesi)<br />
84