You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
SÖZ İLE SAZIN REFAKATİ: EDEBİYAT MAHFİLLERİNDE MÛSİKÎ / Prof. Dr. Fazlı ARSLAN<br />
İSTANBUL<br />
KÜLTÜR ve SANAT<br />
DERGİSİ<br />
sohbet yatsıya kadar sürerdi. Yatsı<br />
namazı da eda edildikten sonra mûsikî<br />
bölümü başlar. Hitamına doğru<br />
ise na‘tler, ilahiler okunur ve mutlaka<br />
bir aşr-ı şerifle bitirilirdi. 24 Görülüyor<br />
ki bazı mahfillerde mûsikî meşklerinde<br />
daha eski ve nitelikli eserler okunurmuş.<br />
Mahfil sahibinin anlayışına ve katılanların<br />
durumuna göre icra edilen<br />
mûsikî türlerinde farklılıklar oluyor.<br />
Tamamen geleneğe bağlı kalınarak<br />
klasik mûsikî fasılları icra edilen<br />
mekânlar -Midhat Efendi, İbnülemin,<br />
İsmail Hami Danişment’in mahfilleri-<br />
olduğu gibi özellikle Batı müziği<br />
eğitimi almış müdavimleri sebebiyle<br />
piyano ile icra edilebilecek eserlerin<br />
seçildiği yerler de vardı. Bazı konaklarda<br />
da türküler söylendiği görülüyor.<br />
Bu mesele, o dönem için çok<br />
önemli bir ayrıntıyı veriyor bize. Sabahattin<br />
Eyüboğlu’nun evine bakalım<br />
kimler gidiyor? Hasan Âli Yücel,<br />
Adnan Saygun, Pertev Naili Boratav,<br />
Melih Cevdet Anday, Fakir Baykurt,<br />
Ruhi Su… Halkbilimi uzmanları, halk<br />
mûsikîsi üstadlarının da katıldığı<br />
meclislerde türkülerin de söylendiği<br />
vakidir. 25<br />
Yine Ekrem Hakkı Ayverdi’nin evindeki<br />
mahfile; Halil Can, Neyzen Niyazi<br />
Sayın, Ulvi Erguner, Hafız Kemal<br />
Batanay, Sadettin Heper, Münir Nurettin,<br />
Uğur Derman gibi dinî mûsikînin<br />
mümtaz isimleri katılıyor. Bu<br />
misafirlerin olduğu bir mahfil tabii ki<br />
saz, söz, sohbet muhabbet ve Mesnevî<br />
ile dolu olacaktır. Ayverdi’nin<br />
evinde önce Mesnevi şerhinden bir<br />
bölüm okunur, ardından Halil Can<br />
bazen Hulusi Bey ya da Ahmet Bîcan<br />
ayağa kalkıp el bağlayarak Itrî’nin<br />
na‘tinden iki veya üç bölüm okur<br />
sonra da ney faslı başlar. Kur’an tilavetinin<br />
ardından çay ve pasta ikramına<br />
geçilir. Sonra edebiyat sohbetleri<br />
ve arkasından ilahi ve şarkılar okunur.<br />
“Herkes mest, medhûş, ve pür cûş u<br />
hurûş…” <strong>26</strong> Mesnevî’nin, neyin, dinî<br />
mûsikînin ağırlıkta olduğu bir mahfildir<br />
Ekrem Hakkı Ayverdi’nin evi.<br />
Bambaşka bir mahfil, Abdullah Cevdet’in<br />
İctihat dergisinin idarehanesidir.<br />
Daha ziyade devrin edebi ve<br />
siyasi olayları konuşulsa da M. Doubresse’in<br />
Musicotherapie kitabını Mûsikî<br />
ile Tedavi başlığı ile tercüme edip<br />
yayımlayan (Kahire 1908) Abdullah<br />
Cevdet’in dostlarıyla bu mevzuları<br />
konuşmaması imkânsız.<br />
Münir Nurettin piyanosunun başında<br />
Belki adı hiç duyulmamış nice hanelerde,<br />
şöhret olmamış nice konaklarda<br />
mûsikî meşklerinin yapıldığı<br />
muhakkak. Abdülhak Şinasi Hisar’ın<br />
tahassürle andığı o zaman, İstanbul<br />
semalarında sazın ve sesin eksik olmadığı<br />
yıllar. Üstelik kendi zamanında,<br />
azaldığını teessüfle söylediği<br />
mûsikînin, Boğaziçi Mehtapları’nda,<br />
hissiyatımıza ne kadar dokunduğu<br />
ortada. “Sükut mabetleri gibi sazları<br />
ve sözleri susmuş olmakla beraber<br />
yine yerli yerinde nice yalılar<br />
ve köşkler”den bahseder. 27 “O zamanlarda<br />
İstanbul’da köşklerde ve<br />
Boğaziçi yalılarında olduğu gibi en<br />
küçük evlerde de -vücudun dokunulur<br />
dokunulmaz ürperen en hisli<br />
damarları gibi- mutlaka bir saz aleti<br />
bulunur ve mutlaka bunlara dokunarak<br />
söyletmesini bilen biri de bulunurdu.<br />
İstanbul’un tabii hayatında<br />
bu yalılardan ve bu evlerden arada<br />
sırada mutlaka bir saz sesi gelirdi. Ya<br />
bir tanbur çalınır, ya bir ney inler, ya<br />
bir kanun tıngırdar, ya bir ud mırıldanır,<br />
ya bir def usûl tutar, bir şarkı<br />
söylenir ya bir keman meşk eder, bir<br />
başka keman cevap verir, uzun uzun<br />
söylerdi. İnik kafesli pencereler arkasından<br />
duyulan bu sesler o zamanki<br />
hayat zevklerinin iç bayıltıcı bir içkisi<br />
gibi gönlümüzü yakarak ta derinliklerimize<br />
kadar nüfuz etmesini nasıl<br />
bilirdi! Kendimi dinlesem vaktiyle<br />
önlerinden geçmiş olduğum yabancı<br />
evlerden içimde kalmış böyle bir sesler<br />
duyarım ki bende o uzak zamanları<br />
yeşerten tohumlar gibidir.” der<br />
Hisar ve günümüz insanının nasibine<br />
de Abdülhak Şinasi Hisar’ın tahassürünün<br />
bin katı düşer.<br />
Söz Hisar’da iken onun birkaç önemli<br />
cümlesini anarak mevzuu bağlamak<br />
istiyorum. Merkezine tamamen mûsikîyi<br />
koyduğu, “Sükut Faslı”nı okurken<br />
bile bin bir ezgiyi kulağınızda<br />
hissettiren Boğaziçi Mehtapları’nda,<br />
edebiyatı “bir milletin hafızası, fikrinin<br />
ve hayatının hatıraları” 28 olarak<br />
tavsif ederken, başka bir yerde<br />
93