20.01.2017 Views

YIL 2016 SAYI 26

1453_sayi_26_web

1453_sayi_26_web

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İSTANBUL<br />

KÜLTÜR ve SANAT<br />

DERGİSİ<br />

SOHBETİN OLMAZSA OLMAZI: KAHVE / Cengiz AYGÜN<br />

Biri Halepli, diğeri Şamlı iki Suriyelinin<br />

İstanbul Tahtakale’de ilk kahvehaneyi<br />

açmasının üzerinden neredeyse<br />

5 asır geçti. Bu zaman zarfında değişen<br />

onca şeye rağmen çay ve kahve,<br />

hâlâ eş-dost ziyaretlerindeki ve sohbet<br />

meclislerindeki ayrıcalıklı yerini<br />

koruyor. Bugün çay çok daha revaçta<br />

olsa da işin başında aslında sadece<br />

kahve var. Kahve adeta Yemen’le<br />

bütünleşmiştir ama bu nebatın anavatanı<br />

Habeşistan yaylalarıdır. Buraların<br />

Osmanlı toprağı olduğu devirlerde<br />

kahvenin kaynatılarak içilmesi<br />

önce Yemenli sufiler arasında başlamış,<br />

sonra Mekke-i Mükerreme ve<br />

Medine-i Münevvere’ye, oradan da<br />

Kahire’ye sıçramıştır. Suriye’ye gelişi<br />

ise 1540’lı yıllardır.<br />

Hemen ardında Anadolu’da yayılmaya<br />

başladığında, haram olduğuna<br />

dair fetvalar verilse bile 10 yıl gibi<br />

bir sürede ilk kahvehaneler devletin<br />

başkentinde açılır. Müdavimler<br />

arasında her<br />

kesimden insan vardır.<br />

Osmanlı’nın meşhur tarihçilerinden<br />

Gelibolulu<br />

Mustafa Âlî, toplantı mahalleri<br />

olarak bahsettiği bu ilk kahvehanelerin<br />

iyi ve kötüleri barındırdığını,<br />

dervişlerin ve ilim erbabının buralara<br />

devam ettiğini, sığınacak yeri olmayan<br />

yabancıların ve yoksulların da<br />

uğrak yeri olduğunu yazmaktadır.<br />

Diğer bir tarihçi, Peçevi’nin verdiği<br />

bilgiler biraz daha detaylıdır. Yazdığına<br />

göre, yukarıda bahsettiğimiz iki<br />

Suriyeliden birinin adı Hakem ve diğerinin<br />

adı Şems’tir. Bazı ehl-i keyf ve<br />

özellikle kalem-kitap bilir okuryazar<br />

takımından birçok kişi, bu kahvehanelere<br />

gelmeye başlamışlardır. Bazıları<br />

kitaplar okumakta, bazıları yeni<br />

yazılmış şiirlerden bahsetmektedir.<br />

Böylece eskiden büyük masraflarla<br />

yapılan bu ahbap toplantıları bir-iki<br />

akçe kahve parasıyla temin edilir olmuştur.<br />

En Makbul Kahve<br />

Günlük hayatımızda kahvenin vazgeçilemez<br />

bir içecek haline gelişi çok<br />

hızlıdır. Öyle ki, önce yasaklanmışken<br />

kısa bir süre sonra artık devlet idaresindeki<br />

tahmishanelerde onlarca<br />

dibekte kahve öğütülür ve İstanbul<br />

kahvehanelerine dağıtılır olmuştur.<br />

Fakat buralarda üretilen kahvede<br />

istediği lezzeti bulamayan İstanbullular<br />

zamanla çekirdek kahveye yönelmiş,<br />

bizzat kavurup toz haline<br />

getirdikleri kahveyi içer olmuş-<br />

lardır. Zira kahvenin tazesi makbuldür.<br />

Hele “taze elden taze pişmiş” ise<br />

aliyyülaladır.<br />

Osmanlı sarayına kahvenin ne zaman<br />

girdiği tam olarak bilinmese de<br />

sarayın mutfak defterlerinde kahveye<br />

dair ilk kayıtlar, XVII. asra aittir.<br />

Her şeyin belli usuller ve teşrifat dâhilinde<br />

işlediği sarayda elbette kahve<br />

ikramının da bir adabı, erkânı vardı.<br />

Nitekim “kahve ocağı” dahi teşkil<br />

edilerek başına kahvecibaşı tayin<br />

edilmişti. Padişaha kahve hazırlamak<br />

onun göreviydi ve bu işi, emrindeki<br />

kahvecilerle beraber adeta özel<br />

bir ritüelle yapardı. Kahve, son devre<br />

kadar Osmanlı sarayındaki yerini<br />

korumuş, özellikle de kahvesini,<br />

üzerinde tuğrası yer alan fincanlarla<br />

içen Sultan İkinci Abdülhamid’in<br />

hayatında ayrı bir<br />

mevkii olmuştur. Bugün bu<br />

kahve takımlarını ve üzerinde<br />

bazı padişahların<br />

portrelerinin yer aldığı<br />

fincanları, müzelerde<br />

görmek mümkün.<br />

Esasında Türk kahvesi<br />

denilince, yeşil kahve<br />

çekirdeklerinin kararınca<br />

kavrulması, öğütülmesi, pişirilmesi<br />

ve ikram tarzını da içine alan<br />

bir merasimi anlamak gerekir. Cezve,<br />

dibek, değirmen, fincan, zarf, sitil,<br />

mangal ise bu merasimin çoğu kere<br />

sanatkârane hazırlanmış birer öğesidir.<br />

Özellikle çeşitli kıymetli malzemeden<br />

mamul fincan zarfları, zengin<br />

konaklarında zarafetin ve servetin<br />

delili sayılırdı.<br />

Sohbet meclislerinde kahve fincanları<br />

dudaklara değdikçe, şairlerin dilinden<br />

de kahveye dair mısralar dökülmesi<br />

adeta kaçınılmaz oluyordu.<br />

İşte bir misal:<br />

Madem ki gelmişiz köhne cihana<br />

Derdimizi çeksin şu viranhane<br />

Gönül ne kahve ister, ne kahvehane<br />

Gönül ahbab ister, kahve bahane<br />

152

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!