20.01.2017 Views

YIL 2016 SAYI 26

1453_sayi_26_web

1453_sayi_26_web

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İSTANBUL<br />

KÜLTÜR ve SANAT<br />

DERGİSİ<br />

MARMARA KIRAATHANESİ VE MÜDAVİMLERİ / Dr. Sakin ÖNER<br />

Bugünkü kahveler, kafeler, dünün kıraathaneleriydi fakat<br />

kıraathaneler, bugünkü muadilleri gibi, sadece çay kahve<br />

içme, oyun oynama, magazin ve spor sohbetlerinin yapıldığı<br />

mekânlar değildi.<br />

Buralarda kitap ve gazete okunur, fikir ve sanat sohbetleri<br />

yapılır, memleket meseleleri tartışılırdı. Bazı zamanlarda<br />

halk ozanları konserler verir, ramazanlarda meddahlar kıssalar<br />

anlatır, taklitler yapardı. Oraların müdavimleri hem<br />

dinlenir, hem eşiyle dostuyla görüşür, hem de bir şeyler<br />

öğrenmiş olurdu.<br />

Özellikle bu tarz çok işlevli kıraathaneler şehir merkezlerinde<br />

bulunurdu. Geçmişte İstanbul’da bu tarz kıraathanelerin<br />

sayısı çoktu. Bunların en meşhurlarından biri de,<br />

İstanbul’daki Marmara Kıraathanesi idi. Beyazıt Camii’nin<br />

karşısında Yeniçeriler Caddesi üzerinde Marmara Oteli,<br />

Marmara Sineması, Yümni Pastanesi ve İstanbul Üniversitesi<br />

Talebe Birliği kompleksinin içinde yer alan bu kıraathanenin<br />

yanında Küllük Çay Bahçesi vardı. 1955 yılında yapılan<br />

meydan düzenlemesine kadar Beyazıt Meydanı’nda<br />

ise Küllük Kıraathanesi varmış. Küllük, zamanın şair, yazar,<br />

gazeteci ve sanatçılarının toplandığı bir mekânmış. Küllük<br />

bu işlevini ve müdavimlerini 1958 yılında açılan Marmara<br />

Kıraathanesi’ne devretmiş. Ben İstanbul’a 1965 yılında<br />

üniversite tahsili için geldim, birkaç ay sonra da Babıali’de<br />

Sabah gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladım.<br />

İstanbul’da ilk tanıştığım mekânlardan biri Marmara Kıraathanesi<br />

oldu. Müdavimlerin kışlık mekânı Marmara Kıraathanesi,<br />

yazlık mekânı ise Küllük Çay Bahçesi’ydi.<br />

Marmara Kıraathanesi’nin efsunlu bir havası vardı. Bir<br />

müddet sonra hayatınızın ayrılmaz bir parçası oluyordu<br />

ve her gün oraya uğramadan edemiyordunuz. Onun bu<br />

çekiciliği entelektüel atmosferinden kaynaklanıyordu.<br />

Buranın müdavimlerine “marmaratör” deniyordu. Bu sıfatı<br />

bulanlar, biraz da 1961 Anayasası ile siyasi hayatımıza<br />

giren “senatör” kelimesinden esinlenmişlerdi. Herkes bu<br />

sıfattan çok memnundu, bu sıfatı almak sanki o kişilere bir<br />

kariyer kazandırıyordu.<br />

Marmara Kıraathanesi’nin girişindeki bir bölüm, Marmara<br />

müdavimleri için ayrılmış, onlar için özel bir mekân oluşturulmuştu.<br />

Marmaratör gruplarının neredeyse masaları<br />

bile belliydi. Kimi hangi köşede, hangi masada bulacağınızı<br />

bilirdiniz. Herkes bu yerleşimi benimsemişti ve herkes<br />

birbirinin yerine saygı gösterirlerdi. Kimse de bu masalara<br />

rastgele oturamazdı. Masanın kıdemli marmaratörlerinin<br />

zımni onayını alanlar, bu masalara önce dinleyici sıfatıyla<br />

katılırlardı. Gençler ya büyüklerin konuşmalarını tamamen<br />

dinler, bazen izin alarak merak ettikleri bazı soruları sorabilirlerdi.<br />

Marmara Kıraathanesi’nin kendine has bir âdabı<br />

vardı.<br />

Marmara Kıraathanesi, son derece temiz, nezih ve düzenliydi.<br />

Burada çalışan garsonların, Marmaratörlerle ilişkileri<br />

de son derece düzeyliydi. Garsonlar da onların diğer<br />

müşterilerden farklı olduğunu görürdü. Bir kısmı orada<br />

yapılan sohbetleri dinleyerek kendilerini geliştirmişlerdi.<br />

Marmaratörleri öyle tanırlardı ki; kimin ne içtiğini, nasıl<br />

çay veya kahve içtiklerini, içilen çayların paralarını kimin<br />

ödeyeceğini, kimin ödeyemeyecek durumda olduğunu<br />

önceden bilirlerdi.<br />

Beyazıt Meydanı<br />

36

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!