21.04.2023 Views

Monarsi cagdan Anarsiye

Artık yerleşik ve doğal düzen buydu. Bir-kaç hafta geçmemişti ki yüzyıllardan beri böyleymiş gibi gelmeye başladı. Hele hele keskin dilli bir “Bayan Giyotin” vardı ki, zamanın başlangıcından beri buradaydı sanki. Giyotin konusunda bir sürü şaka yapılıyordu. Baş ağrılarınızı kökünden iyi ediyordu. Saçınızın ağarmasını engelli-yordu. Cildinize olağanüstü bir pembelik veriyordu. Sinek kaydı traş eden ulusal usturaydı. Kim Bayan Giyotin'i öpe-cek olsa, ufak bir pencereden bakıp, sepete hapşırıveriyordu! İnsan soyunun yeniden dirilişinin simgesiydi. Haç'tan daha çok önem taşıyordu. Göğüslerden haçlar çıkarılmış, yerlerine küçük giyotinler takılmıştı. Haç'ı yadsıyanlar Giyotin'e diz kırıyorlardı. Öyle çok kelle uçmuştu ki, toprak iğrenç bir kızıllıktaydı. Genç bir şeytan için düzenlenmiş bozyap gibiydi. Parçala-rına ayrılıyor, gerektiğinde de birleştiriliyordu. Gür sesleri susturuyor; güçlüleri perişan, iyisi ve güzeli yok ediyordu.

Artık yerleşik ve doğal düzen buydu. Bir-kaç hafta geçmemişti ki yüzyıllardan beri böyleymiş gibi gelmeye başladı. Hele hele keskin dilli bir “Bayan Giyotin” vardı ki, zamanın başlangıcından beri buradaydı sanki. Giyotin konusunda bir sürü şaka yapılıyordu. Baş ağrılarınızı kökünden iyi ediyordu. Saçınızın ağarmasını engelli-yordu. Cildinize olağanüstü bir pembelik veriyordu. Sinek kaydı traş eden ulusal usturaydı. Kim Bayan Giyotin'i öpe-cek olsa, ufak bir pencereden bakıp, sepete hapşırıveriyordu! İnsan soyunun yeniden dirilişinin simgesiydi. Haç'tan daha çok önem taşıyordu. Göğüslerden haçlar çıkarılmış, yerlerine küçük giyotinler takılmıştı. Haç'ı yadsıyanlar Giyotin'e diz kırıyorlardı. Öyle çok kelle uçmuştu ki, toprak iğrenç bir kızıllıktaydı. Genç bir şeytan için düzenlenmiş bozyap gibiydi. Parçala-rına ayrılıyor, gerektiğinde de birleştiriliyordu. Gür sesleri susturuyor; güçlüleri perişan, iyisi ve güzeli yok ediyordu.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Monarşiden Anarşiye<br />

Romalılar Yahudileri korkutmaya ve teslim olmaları için onları zorlamaya başladılar.<br />

Tutsak almanlar kırbaçlandı, işkence gördü ve kentin duvarları önünde çarmıha gerildi.<br />

Yehoşafat vadisinde ve Mesih’in çarmıha gerildiği yerde çok sayıda çarmıh dikildi.<br />

Bunların arasından geçmek için zor yer bulunuyordu. Böylece, Pilatus’un yargı kürsüsü<br />

önünde söylenen korkunç sözler karşılığını buldu: “O’nun kanının sorumluluğu bizim ve<br />

çocuklarımızın üzerine olsun” (Matta 27:25).<br />

Titus, vadilerde yığınlar halinde yatan cesetleri gördüğünde dehşete kapılmıştı.<br />

Muhteşem tapınağa büyülenmiş gibi bakarak, onun hiçbir taşına dokunulmaması için<br />

buyruk verdi. Yahudi önderlere içtenlikle çağrı yaparak, kendisini kutsal yeri kanla<br />

kirletmek zorunda bırakmamalarını rica etti. Başka yerde savaşsalardı, hiçbir Romalı<br />

tapınağın kutsallığını bozmayacaktı. Yo- sefin (Yahudi tarihçi) kendisi araya girerek<br />

Yahudilere teslim olmalarını, kendilerini, kentlerini ve tapınaklarını kurtarmalarını istedi.<br />

Ne yazık ki acılık dolu küfürlerle ve üzerine atılan mızraklarla karşılandı. Titus’un tapınağı<br />

kurtarma çabaları boşa gidiyordu. Çünkü ondan daha büyük olan biri, taş taş üstünde<br />

kalmayacağını söylemişti.<br />

Titus sonunda öfkelenerek tapmağı almaya karar verdi, ancak mümkünse bunun yıkım<br />

olmadan gerçekleşmesini istiyordu. Ne var ki Titus’un buyrukları göz ardı edildi. Bir asker<br />

verandadaki bir aralıktan ateş topu fırlattı, kutsal evin çevresindeki sedirden bölmeler hemen<br />

alev aldı. Titus oraya giderek askerlere ateşi söndürmelerini buyurdu. Ama sözlerine kimse<br />

kulak asmadı. Öfkeden kudurmuş olan askerler ateş yağdırmaya devam ettiler; tapınağın<br />

bitişiğindeki bölmeleri yakarak orada gizlenenleri öldürdüler. Tapınaktan su gibi kan<br />

akıyordu.<br />

Tapınağın yıkılmasından sonra, tüm kent Romalıların eline düştü. Yahudi önderler,<br />

ulaşılamayan kulelerini terk etmek zorunda kaldılar. Titus, Tanrı’nın onları kendi eline<br />

verdiğini ilan etti; aksi takdirde böyle büyük bir mücadeleyi kazanmaları mümkün değildi.<br />

Hem kent hem de tapınak temeline kadar yerle bir edildi; kutsal evin altında duran toprak<br />

bir ‘tarla gibi sürüldü’ (Bkz. 26:18). Bir milyondan fazla insan mahvoldu; hayatta kalanlar<br />

esir alınarak sürüldü, köle olarak satıldı, Roma’ya götürülerek arenalarda vahşi hayvanlara<br />

atıldı ya da evsiz gezginler olarak tüm yeryüzüne dağıldı.<br />

Yahudiler kendileri için intikam kasesi doldurmuşlardı. Kendi ellerinin ektiği ekini<br />

biçiyorlardı; “Ey İsrail, bana, yardımcına karşı çıkman yıkıma uğratıyor seni. Tanrın Rab’be<br />

dön, ey İsrail, çünkü suçlarından ötürü tökezledin” (Hoşea 13:9; 14:1). İsrail’in acıları<br />

doğrudan doğruya Tanrı’dan gelen bir ceza olarak temsil edilmektedir. Böylece büyük<br />

aldatıcı, kendi işini gizleme peşindedir. Tanrı’nın sevgisini ve merhametini inatla reddeden<br />

Yahudiler, Tanrı’nın korumasının da kendilerinden çekilmesine neden oldular.<br />

Sahip olduğumuz esenlik ve koruma için Mesih’e ne denli borçlu olduğumuzu bilemeyiz.<br />

Tanrı’nın kısıtlayıcı gücü, insanlığın tümüyle Şeytan’ın denetimi altına girmesine engel<br />

olmaktadır. İtaatsiz ve nankör insanların Tanrı’nın merhametine teşekkür etmek için büyük<br />

10

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!