21.04.2023 Views

Monarsi cagdan Anarsiye

Artık yerleşik ve doğal düzen buydu. Bir-kaç hafta geçmemişti ki yüzyıllardan beri böyleymiş gibi gelmeye başladı. Hele hele keskin dilli bir “Bayan Giyotin” vardı ki, zamanın başlangıcından beri buradaydı sanki. Giyotin konusunda bir sürü şaka yapılıyordu. Baş ağrılarınızı kökünden iyi ediyordu. Saçınızın ağarmasını engelli-yordu. Cildinize olağanüstü bir pembelik veriyordu. Sinek kaydı traş eden ulusal usturaydı. Kim Bayan Giyotin'i öpe-cek olsa, ufak bir pencereden bakıp, sepete hapşırıveriyordu! İnsan soyunun yeniden dirilişinin simgesiydi. Haç'tan daha çok önem taşıyordu. Göğüslerden haçlar çıkarılmış, yerlerine küçük giyotinler takılmıştı. Haç'ı yadsıyanlar Giyotin'e diz kırıyorlardı. Öyle çok kelle uçmuştu ki, toprak iğrenç bir kızıllıktaydı. Genç bir şeytan için düzenlenmiş bozyap gibiydi. Parçala-rına ayrılıyor, gerektiğinde de birleştiriliyordu. Gür sesleri susturuyor; güçlüleri perişan, iyisi ve güzeli yok ediyordu.

Artık yerleşik ve doğal düzen buydu. Bir-kaç hafta geçmemişti ki yüzyıllardan beri böyleymiş gibi gelmeye başladı. Hele hele keskin dilli bir “Bayan Giyotin” vardı ki, zamanın başlangıcından beri buradaydı sanki. Giyotin konusunda bir sürü şaka yapılıyordu. Baş ağrılarınızı kökünden iyi ediyordu. Saçınızın ağarmasını engelli-yordu. Cildinize olağanüstü bir pembelik veriyordu. Sinek kaydı traş eden ulusal usturaydı. Kim Bayan Giyotin'i öpe-cek olsa, ufak bir pencereden bakıp, sepete hapşırıveriyordu! İnsan soyunun yeniden dirilişinin simgesiydi. Haç'tan daha çok önem taşıyordu. Göğüslerden haçlar çıkarılmış, yerlerine küçük giyotinler takılmıştı. Haç'ı yadsıyanlar Giyotin'e diz kırıyorlardı. Öyle çok kelle uçmuştu ki, toprak iğrenç bir kızıllıktaydı. Genç bir şeytan için düzenlenmiş bozyap gibiydi. Parçala-rına ayrılıyor, gerektiğinde de birleştiriliyordu. Gür sesleri susturuyor; güçlüleri perişan, iyisi ve güzeli yok ediyordu.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Monarşiden Anarşiye<br />

Son kararının ne olduğu sorulduğunda Huss, sözlerini geri almayı reddetti. Verdiği<br />

güvenceyi utanmazca çiğneyen krala gözlerini dikerek şöyle dedi: “Burada bulunan<br />

imparatorun verdiği güvence ile kendi isteğimle konseyin huzurundayım.” Sigismundun<br />

yüzü kıpkırmızı kesildi. Herkes gözlerini ona çevirmişti.<br />

Bunun ardından hüküm verildi ve aşağılanma töreni başladı. Kendisine bir kez daha<br />

fikrinden cayması öğütlenen Huss, insanlara dönerek şöyle cevap verdi: “Bunu yaparsam,<br />

hangi yüzle gökyüzüne bakarım? Müjdenin gerçeğini ilan ettiğim bu halkın yüzüne nasıl<br />

bakarım? Hayır; onların kurtuluşu, ölüme teslim edilen benim şu zavallı bedenimden çok<br />

daha değerlidir.” Aşağılanma töreni uyarınca Huss’ın rahiplik giysileri üzerinden birer birer<br />

çıkartıldı. Her giysinin çıkartılışında bir lanet okunuyordu. Sonunda Huss’ın başına kağıttan<br />

yapılmış piramit şeklinde bir piskoposluk tacı geçirildi. Tacın üzerinde cinleri temsil eden<br />

korkutucu resimler vardı. Tepesinde de ‘Sapkınların Başı’ yazıyordu. Bu sırada Huss şöyle<br />

dedi. “Ey İsa, benim için dikenli bir taç giyen senin uğruna ben de bu utanç tacına seve seve<br />

razı olurum.”<br />

Huss kazıkta can veriyor<br />

Huss ölüme götürüldü. Dev bir alay onu izliyordu. Ateşin yakılması için tüm hazırlıklar<br />

tamamlandığında kendisine bir kez daha yanılgılarını reddetmesi öğütlendi. Huss, “Hangi<br />

yanılgılarımı reddedecekmişim?” diye sordu, “Ben kendimi hiçbir yanılgıdan sorumlu<br />

tutmuyorum. Tanrı şahidimdir; yazdığım ve öğrettiğim her şey insanları günahtan ve<br />

mahvoluştan kurtarma amacını gütmüştür. Bu yüzden yazdığım ve öğrettiğim her şeye<br />

sevinçten coşarak kanımla tanıklık edeceğim.”<br />

Alevler Huss’ı sardığında “Davut Oğlu İsa, bana merhamet et” diye ezgiler söylemeye<br />

başladı ve sesi sonsuza dek kesilene kadar böyle devam etti. Huss’ın ve ondan hemen sonra<br />

da Jerome’un ölümünü tanımlayan ateşli bir katolik şöyle dedi: “Düğün şölenine hazırlanır<br />

gibi ateşe yaklaştılar. Acı çığlıklar işitilmedi. Alevler yükselirken ilahiler söylemeye<br />

başladılar; ateşin yoğunluğu onları susturamadı.”<br />

Huss’ın bedeni yanıp tükendiğinde külleri toplanıp Ren ırmağına atıldı ve bir tohum gibi<br />

okyanusa kavuşarak dünyanın tüm ülkelerine dağıldı. Henüz bilinmeyen diyarlarda gerçeğe<br />

tanıklık ederek bol meyve verecekti. O salondaki sesin yankıları gelecek çağlarda işitilmeye<br />

devam etti. Huss’ın yaşamı işkence ve ölümle yüzleşen çok sayıda insanı cesaretlendirdi.<br />

Onun idamı Roma’nın hain zalimliğini gözler önüne serdi. Gerçeğin düşmanları, yok etmeyi<br />

amaçladıkları gerçeği aslında yaymış oldular.<br />

Ne var ki gerçeğe tanıklık etmesi gereken bir kişinin daha kanı dökülmeliydi. Jerome,<br />

Huss’a cesaret ve kararlılık kazandırmıştı. Tehlikeye düştüğünde yardıma koşacağını<br />

söylemişti. Sadık öğrenci devrimcinin tutuklandığını haber alır almaz, vaadini yerine<br />

getirmeye hazırlandı. Herhangi bir güvencesi olmadan Constance’a gitmek üzere yola<br />

koyuldu. Oraya vardığında Huss’a herhangi bir yardımı dokunmadan kendini tehlikeye<br />

40

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!