21.04.2023 Views

Monarsi cagdan Anarsiye

Artık yerleşik ve doğal düzen buydu. Bir-kaç hafta geçmemişti ki yüzyıllardan beri böyleymiş gibi gelmeye başladı. Hele hele keskin dilli bir “Bayan Giyotin” vardı ki, zamanın başlangıcından beri buradaydı sanki. Giyotin konusunda bir sürü şaka yapılıyordu. Baş ağrılarınızı kökünden iyi ediyordu. Saçınızın ağarmasını engelli-yordu. Cildinize olağanüstü bir pembelik veriyordu. Sinek kaydı traş eden ulusal usturaydı. Kim Bayan Giyotin'i öpe-cek olsa, ufak bir pencereden bakıp, sepete hapşırıveriyordu! İnsan soyunun yeniden dirilişinin simgesiydi. Haç'tan daha çok önem taşıyordu. Göğüslerden haçlar çıkarılmış, yerlerine küçük giyotinler takılmıştı. Haç'ı yadsıyanlar Giyotin'e diz kırıyorlardı. Öyle çok kelle uçmuştu ki, toprak iğrenç bir kızıllıktaydı. Genç bir şeytan için düzenlenmiş bozyap gibiydi. Parçala-rına ayrılıyor, gerektiğinde de birleştiriliyordu. Gür sesleri susturuyor; güçlüleri perişan, iyisi ve güzeli yok ediyordu.

Artık yerleşik ve doğal düzen buydu. Bir-kaç hafta geçmemişti ki yüzyıllardan beri böyleymiş gibi gelmeye başladı. Hele hele keskin dilli bir “Bayan Giyotin” vardı ki, zamanın başlangıcından beri buradaydı sanki. Giyotin konusunda bir sürü şaka yapılıyordu. Baş ağrılarınızı kökünden iyi ediyordu. Saçınızın ağarmasını engelli-yordu. Cildinize olağanüstü bir pembelik veriyordu. Sinek kaydı traş eden ulusal usturaydı. Kim Bayan Giyotin'i öpe-cek olsa, ufak bir pencereden bakıp, sepete hapşırıveriyordu! İnsan soyunun yeniden dirilişinin simgesiydi. Haç'tan daha çok önem taşıyordu. Göğüslerden haçlar çıkarılmış, yerlerine küçük giyotinler takılmıştı. Haç'ı yadsıyanlar Giyotin'e diz kırıyorlardı. Öyle çok kelle uçmuştu ki, toprak iğrenç bir kızıllıktaydı. Genç bir şeytan için düzenlenmiş bozyap gibiydi. Parçala-rına ayrılıyor, gerektiğinde de birleştiriliyordu. Gür sesleri susturuyor; güçlüleri perişan, iyisi ve güzeli yok ediyordu.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Monarşiden Anarşiye<br />

Tanrı’yla barış<br />

Luther’in Tanrı’yla barışma arzusu onu manastır hayatına adanmaya yönlendirdi. Orada<br />

ağır ayak işleri yapması gerekiyor, evden eve dolaşarak dileniyordu. Bu aşağılanmaya göğüs<br />

geriyordu, çünkü günahlarından ötürü bunun gerekli olduğunu sanıyordu.<br />

Uykusundan çalarak ve yemek aralarında fırsat bularak Tan- rı’nın Sözünü incelemeye<br />

devam etti. Manastırın duvarına zincirlenmiş bir Kutsal Kitap buldu; her fırsatta ona<br />

bakıyordu.<br />

Oruç tutarak, uykusuz kalarak ve doğasının kötü yönlerini kırbaçlayarak çok katı bir<br />

yaşam sürdü. Luther sonraları şöyle demiştir: “Eğer bir keşiş, keşişlik yaparak göğe<br />

girebilseydi, ben kesinlikle girerdim... Benliğimin kötü yanını öldürmek için hayatıma son<br />

bile verirdim.” Bütün çabalarına rağmen içi huzur bulmamış ve sonunda ümitsizliğin eşiğine<br />

gelmişti.<br />

En çaresiz kaldığı anda Tanrı bir arkadaşını yardıma çağırdı. Staupitz, Tanrı’nın Sözünü<br />

Luther’in zihnine işleyecek şekilde açıkladı. Gözlerini benliğe değil, İsa’ya çevirmesini<br />

söyledi. “Günahların yüzünden kendine işkence etmek yerine Kurtarıcının kollarına<br />

atılmalısın. O’na, O’nun doğruluğuna, O’nun ölümü aracılığıyla gerçekleşen kurtuluşa<br />

güven... Tanrı’nın Oğlu sana tanrısal lütfu sağlamak için insan bedeni aldı... İlkönce seni<br />

seveni sev.” Bütün bu sözler, Luther’in zihninde derin bir izlenim yarattı. Dertli canı huzurla<br />

doldu.<br />

Bir rahip olarak göreve atanan Luther, sonra Wittenberg Üniversitesinde profesörlüğe<br />

çağrıldı. Kalabalık dinleyici kitlelerine mezmurlar, müjde kitapçıkları ve mektuplar<br />

hakkında ders verdi. Ondan daha üstün olan Staupitz, kürsüye çıkıp vaaz etmesi için ona<br />

ricada bulundu. Ama Luther, Mesih’i temsilen insanlara konuşma yapmak için kendisini<br />

yetersiz hissediyordu. Çok uzun bir mücadeleden sonra arkadaşlarının öğüdüne kulak verdi.<br />

Kutsal Yazı bilgisinde çok üstündü ve Tanrı’nın lütfu onun üzerindeydi. Gerçeği açık ve<br />

güçlü bir dille temsil etmesi insanları ikna ediyor, hararetli konuşmaları onların yüreğine<br />

dokunuyordu.<br />

Hala papalık kilisesinin gerçek bir çocuğu olan Luther, bundan başka bir yol<br />

düşünemiyordu. Roma’yı ziyaret etmesi gerektiğinde, çıplak ayakla yolculuğa çıkarak yol<br />

üzerindeki manastırlarda konakladı. Tanık olduğu lüks ve debdebe karşısında şaşkına<br />

döndü. Keşişler görkemli binalarda kalıyor, pahalı giysiler giyiyor ve eksiksiz sofralarda<br />

oturuyordu. Luther’in kafası karışmaya başladı.<br />

Yolculuğunun sonunda, uzaktaki yedi tepeli Roma kentini gördü. Yerlere serilerek,<br />

“Kutsal Roma, seni selamlıyorum!”5 diye bağırdı. Kiliseleri gezdi, rahiplerin ve keşişlerin<br />

anlattığı şaşırtıcı öyküleri dinledi, gereken tüm törenlere katıldı. Karşılaştığı sahneler onu<br />

şaşkına çevirdi. Ruhban sınıfının günahları, rahip yardımcılarının uygunsuz şakaları<br />

karşısında hayrete düştü. Rab’bin Sofrasındaki saygısızlıklar yüzünden dehşete kapıldı.<br />

47

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!