kur'ân'da cennet kavramı - gariban tavuk
kur'ân'da cennet kavramı - gariban tavuk
kur'ân'da cennet kavramı - gariban tavuk
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
(Yunus/10; İbrâhim 14/23) , kısacası hep güzel söz ve hoş bir karşılama ile<br />
karşılanacaklardır. Bu <strong>cennet</strong>e mümin ve muttakî kullar esenlik, dirlik ve güven içinde<br />
girdirileceklerdir (Hicr 15/46).<br />
Sonuç olarak, orada hiçbir belâ ve musibetin olmaması ve oraya girenlerin her<br />
türlü âfet, hastalık, fakirlik, ölüm vb. hoş olmayan durumlardan emin olmalarından ve<br />
<strong>cennet</strong>in de Allah’ın yurdu olmasından dolayı bu terkip <strong>cennet</strong>e ad olmuştur demek<br />
mümkündür. Cennetin niteliğini ifade etmektedir. Cennet anlamında iki terkibin ard<br />
arda gelmesi Kur’ân’ın eşsiz belâğatine uygun düşmez. Bu nedenle <strong>cennet</strong>in başlı<br />
başına bir ismi değildir. Ancak İbn Kayyım, bu âyetten yola çıkarak el-hayevân<br />
kelimesinin <strong>cennet</strong>in isimlerinden bir isim olduğunu ileri sürmektedir (İbn Kayyım,<br />
2004:132).<br />
2.2.13. Dâru’l-Mukâme<br />
Cennetin isimlerinden biri de “dâru’l-mukâme”dir. Bu terkip “dâr” ve<br />
“mukâme” sözcüklerinden oluşmaktadır. Dâr kelimesinin anlamı daha önce<br />
açıklandığından burada sadece “mukâme” sözcüğünün anlamı üzerinde kısaca<br />
durulacaktır.<br />
“Mukâme”, “bir yere yerleşme” anlamındaki “ekâme” fiilinin ism-i mef’ûl<br />
formunun sonuna “ta” eklenmesiyle oluşmuş bir kelimedir. Arap dili morfolojisinde<br />
“mezid fiillerin ism-i zaman, ism-i mekân ve mimli mastarı ism-i meful formunda<br />
gelir” (el-İstirabâzi, 1985:186) kuralından hareketle bu kelime, bazen “ikamet”, bazen<br />
“ikamet edilecek yer”, bazen de “ikâmet süresi” anlamında olabilmektedir (el-<br />
Fîruzâbâdî, 1987:1487) Kelimenin bu manalardan hangisine geldiğini ise cümledeki<br />
kullanımı tayin eder.<br />
“Dâru’l- mukâme” terkibi Kur’ân’da yalnız bir yerde geçmektedir:<br />
ا فِيهَا لُغُوبٌال َّذِي أَحَل َّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِهِ لَا يَمَس ُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَس ُّنَ<br />
“O (Rab) ki lütfuyla bizi durulacak yurda (dâru’l-mukâmeye) yerleştirdi. Orada bize<br />
ne bir yorgunluk dokunur ve ne de orada bize bir usanç dokunur” (Fâtır 35/35).<br />
84