DOSYA: ÇEVİRİ VE SANSÜR Hazırlayan: Nurdan Cihanşümül Maral
DOSYA: ÇEVİRİ VE SANSÜR Hazırlayan: Nurdan Cihanşümül Maral
DOSYA: ÇEVİRİ VE SANSÜR Hazırlayan: Nurdan Cihanşümül Maral
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Dosya 64<br />
ediyor. Bir taraftan katılaşmış yapılar çözülürken ve şimdiye kadar sıkı sıkıya kapalı kanallar<br />
açılırken, bir taraftan da çok tanış baskıcı pratikler yeniden üretiliyor. Ortada açık bir çelişki var.<br />
“Çelişki”den söz ederken daha çok “paradoks”u, yani salt bir karşıtlığı değil, içinden çıkılması zor<br />
bir karşıtlığı kastediyorum; Burada bir paradokstan söz edebiliriz, çünkü olumlu görünen<br />
gelişmelerin arkasındaki dinamikler aynı zamanda yeni baskıcı yapıların da kaynağı olabiliyor. Bu<br />
nedenle konuyu tarihsel ve toplumsal koşullarımızla birlikte düşünmemiz gerekiyor.<br />
Yukarıda söz edilen çelişkili durumu iki örnekle göstermeye çalışayım: Birincisi dünyanın en büyük<br />
kitap fuarı olan Frankfurt Kitap Fuarı’ında Türkiye’nin 2008 yılındaki performansı. Bilindiği üzere<br />
o yıl Türkiye fuarın onur konuğuydu; yayıncılık ve kültürel ilişkiler bakımından önemli bir fırsat<br />
olarak görülen bu fuarda ve “Bütün Renkleriyle Türkiye” sloganı altında, fuarda sergilenen kültürel<br />
çeşitlilikle, açık fikirlerin ülkesi olduğunu gösteren yapıtlarla ve çalışmaların yürütülmesinde devlet-sivil<br />
toplum işbirliğindeki başarıyla göz dolduruldu, çok olumlu yankılar alındı. Bu görüntünün<br />
tam karşısında şimdiki İçişleri Bakanı’nın yaptığı çıkışlar yer alıyor: Bakanın örneğin birkaç ay önce<br />
KCK kovuşturmaları kapsamında tutuklanan Esra Büşranlı hakkında yaptığı hukuk dışı ve etnik<br />
ayrımcılık içeren açıklamalarının aynı ülkenin bir muktedirinden, hem de asayişten sorumlu en<br />
yetkili ağzından geldiğine inanmak, olaylara dışarıdan bakanlar için zor. “Dışarıdan bakanları” yabancılar<br />
anlamında düşünebileceğimiz gibi, olaylara sadece yansımaları (görüngüler) üzerinden<br />
bakanlar anlamında da düşünebiliriz. Bu çelişkili görünümleri, “bu bakan bu hükümetin siyasetiyle<br />
bağdaşmıyor” yönünde değerlendirenlerin az olmadığını biliyoruz. Buna karşılık tam karşıt yönden<br />
bakan, bugünkü yönetimin arkasında total bir yapının varolduğunu ve özgürlük, demokrasi iddialarının<br />
aldatmadan ibaret olduğunu düşünenlerin oluşturduğu bir cephe de var. Bu iki yaklaşım<br />
da, gelişmeleri tarihsel bütünlüğü içinde görmekten uzak kalıyor. Değişim denen şey çelişkilerle,<br />
sürprizlerle ve öngörülemeyen dinamiklerle yürüyen bir şey. Çelişkilerin kaynağını okuyabilirsek<br />
var olanı da daha iyi kavrayabiliriz.<br />
Bilindiği gibi öteden beri baskı ve yasaklara yasal zemin sunan birçok yasa liberalleşme yönünde<br />
değiştirildi. Batı’yla özellikle AB ile ilişkilerinde yenileşme siyaseti içinde iddialı değişim hedefleri<br />
yönünde sayısız adımlar atıldı. Bu gelişmeler özgürlüklerin ve toplumsal şaffaflığın artmakta<br />
olduğu yönünde aceleci umutlanmaları da beraberinde getirdi. Şimdiki ibreyse, umutların yerini<br />
tepki ve kaygıların alması yönünde. Bugünlerde hazırlanan, geniş katılımı hedefleyen bir kınama<br />
bildirisi metninde “Bu evrensel hakları kendi tanımları içine hapsederek başkalarına karşı saldırı<br />
aracı haline getirmeye dönük tüm girişimleri kınıyoruz” denirken, belli kesimlerin veya odakların<br />
toplumu kendi isteğine göre şekillendirme eğilimlerine itiraz dile getiriliyor. Bu tür tepkiler<br />
karşısında iktidar sahipleri kayıtsız kalamıyorlar, “biz sadece milletin değerlerini tanırız, farklılıklar<br />
bizi ilgilendirmez” diyemiyorlar. Ama gerekçe üretmek ve baskı kanalları oluşturmak yönündeki<br />
tutumlarıyla yine de, bir denetim altına alma, kendini yeniden üreterek çoğalma/yayılma isteği<br />
açıkça görülüyor. Siyaseten bunda şaşacak bir şey de yok. Ama iktidarca referans gösterilen<br />
demokratik ve özgürlükçü değerler iktidarın gidişatını ne kadar denetliyor ve gereken yerde sınırlandırabiliyor?<br />
Tam da bu noktada güvensizliklerimiz öne çıkıyor. Açıktır ki güvensizlik ve kaygılar,<br />
topluma yayılmış bir demokratik kültürün ve siyasette demokratik yapıların gelişmemiş olmasıyla<br />
yakından ilintili.