07.12.2012 Views

DOSYA: ÇEVİRİ VE SANSÜR Hazırlayan: Nurdan Cihanşümül Maral

DOSYA: ÇEVİRİ VE SANSÜR Hazırlayan: Nurdan Cihanşümül Maral

DOSYA: ÇEVİRİ VE SANSÜR Hazırlayan: Nurdan Cihanşümül Maral

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

81<br />

Babil Hikâyeleri<br />

ne Ege havzasına hâkim olan Greklerin, ne de Akdeniz’in dört bir yanında deniz işleri ve ticaretiyle<br />

uğraşan Latin ve Samilerin dili Türkçeye benziyordu. O nedenle alınan sözcüklerin büyük bir<br />

çoğunluğu bir dilbilgisel (gramatik) ve/veya sesletimsel (fonetik) filtreye tabi tutuldular. Bunlardan<br />

ilki ve en önemlisi Türkçedeki ünlü uyumları. Örneğin bugün fesleğen olarak bildiğimiz bitkinin<br />

adının kökeni Yunancada ‘kral’ anlamına gelen vasilias (βασιλιάς) sözcüğüne dayanır. Tam çevirisi<br />

“kral otu” şeklinde yapılabilecek fesleğene Yunanlılar “krala ait, kralla ilişkili” anlamında vasilikon<br />

(βασιλικόν) demişler. Bu sözcük Türkçeye girerken Türkçenin dilbilgisel ve sesletimsel filtresinden<br />

geçmiştir. İlk ve son hecesindeki “a” ve “o” kalın ünlüleri orta hecelerindeki “i” ince ünlülerine<br />

boyun eğerek incelmiş, iki sesli arasında kalan “s” harfi genel eğilim gereği “z”ye dönüşmüş, son<br />

hecedeki “k” sessizi ise söylene söylene yumuşamış ve “ğ” olmuştur. Ortaya böylece fesleğen<br />

sözcüğü çıkmıştır. Sözcüğün Modern Yunancadaki hali vasilikos’dur (βασιλικός).<br />

Türkçeye ya da başka dillere giren “yabancı sözcükler”den ve onların bu geçişler esnasındaki maceralarından<br />

daha sonra uzun uzun bahsetme fırsatımız olur. Ama daha en başta bahsi edilen şeye,<br />

bir dilin başka bir dile taşınabilmesinin ikinci biçimine gelmeli. Bu biçim çeviridir. Bir dilde dile getirilen<br />

şey, anlatımın uyandırdığı duygunun korunmasına özenerek başka dilde ifade edilirse bu<br />

eylem “çeviri” olarak adlandırılır. Maalesef insanoğlunun çeviriyle ilgili ilk deneyimlerinin ne kadar<br />

eskiye dayandığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Çünkü bu konudaki merakımızı miladını yazının<br />

bulunduğu çağdan alan bir zaman dilinden günümüze kadarki süreyle tatmin etmek zorundayız.<br />

İnsanın yazmadan önce konuştuğu kabulüne göre yazılı çevirinin de sözlü çeviriden daha eskilere<br />

gittiğini söylemek çok iddialı sayılmaz. Ancak sözlü çeviriye dair kanıtlarımız henüz olmadığı için<br />

yazılı çeviriyi çevirinin başlangıcı kabul etmek durumundayız.<br />

Çeviri, üzerine hemen herkesin tartışabileceği ama herhangi bir sonuca varamayacağı çok önemli<br />

bir başlıktır. “Her dil her dile çevrilebilir,” diyen de, “Hiçbir dili hiçbir dile çevirmek mümkün<br />

değildir,” görüşünü savunan da sonuna kadar haklıdır çünkü. Örneğin dilsel varlığı yaşadığı<br />

dünyasıyla sınırlı olan insan, başka bir coğrafyada, başka toplumsal yapılar, başka doğa koşulları<br />

ve başka dinamikler içinde yaşayan başka bir toplulukla ancak “anlaşabilir” ama bu onu tümüyle<br />

anlamaya yeter mi, bunu kestirmek zordur. Ancak dilin esas gayesinin anlaşabilmek olduğunu<br />

kabul edersek her dil her dile çevrilebilir. Yok, eğer gerçek çeviri bir dildeki anlatımı diğer bir dilde<br />

tam anlamıyla ifade edebilmektir diyeceksek o zaman bu ihtimal yan yana yaşayan ve neredeyse<br />

aynı dili konuştukları varsayılan İskandinav toplulukları ya da Çekler ve Slovaklar gibi birbirine çok<br />

benzeyen diller konuşarak birlikte yaşama deneyimi elde etmiş halklar için bile sıfıra yakınsar.<br />

Çünkü dil, yalnızca onu konuşan topluluğun ifade biçimidir ve doğrudan o topluluğu kapsar, yansıtır.<br />

Bireyler toplumun birer unsuru olarak o dili konuşarak o dili her nesilde yeniden yaratırlar,<br />

bununla birlikte toplumu oluşturan birer unsur olarak da oluşmuş olan kodları benimsemek zorundadırlar.<br />

Türkçedeki şimdiki zaman kipi+şahıs eki kombinasyonu olan “-yorum, -yorsun, -yor, -<br />

yoruz, -yorsunuz, -yorlar” ancak birileri onu anlıyorsa ve bu şekilde kullanarak karşılık veriyorlarsa<br />

“-yom, -yon, -yo, -yoz, -yonuz, -yolar”a dönüşebilir. Bireyin dili yönlendirme yetkisi ihmal edilebilecek<br />

düzeydedir. Dolayısıyla da toplumun kültürel kimlik kartı konumundaki dil, çevrilmişlik hissi<br />

vermeksizin başka bir dile, eskilerin deyimiyle “kâmilen” taşınamaz.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!