25.01.2017 Views

ibn-i Haldun - Mukaddime 2

ibn-i Haldun - Mukaddime

ibn-i Haldun - Mukaddime

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

-- IBN-I HALDÜN ---<br />

654<br />

lı kesin delillerden yoksundur. Oysa bu filowflar mantık ilmindeki açıklamalarında kesin<br />

delili şart koşarlar. Ancak kesin delille ispat edilmiş olmanın şartı, bu şekilde ispat<br />

edilmiş hususların, başka hiçbir delili ve açıklamayı gerektirmeyecek kadar net ve açık<br />

(evveliyyeten zatiyyeten) olmalarıdır. Oysa bu ruhani varlıkların mahiyetleri meçhuldür<br />

ve dolayısıyla onlar hakkında kesin deliller ileri sürmek imkansızdır. Dolayısıyla bu alemlerin<br />

ayrıntıları hakkında bilgi sahibi olacağımız tek kaynak imanın (iman esaslarının)<br />

açıkladığı ve sağlamlaştırdığı şeriatlardan öğrendiklerimizdir.<br />

Bu alemler içinde en fazla idrak ettiğimiz beşer alemidir. Çünkü bu alem hem cismani<br />

hem de ruhani algılarımızla idrak ettiğimiz görülüp şahit olunan bir alemdir. Maddi<br />

aleme hayvanlarla birlikte ortak olurken, akıl ve ruhlar alemine de -akıl ve ruhla aynı<br />

cinsten olan- meleklerle birlikte ortak oluyoruz. Melekler cisim ve maddeden soyutlanmış<br />

olan ve saf akıl durumundaki ruhani varlıklardır. Onlarda akıl, akleden ve akledilen<br />

birleşmiş durumdadır. Sanki onlar, hakikati, idrak ve akıl olan varlıklardır. Onların bilgileri,<br />

tabii olarak, daima bildikleri şeylerin gerçeğiyle uyum içindedir ve bilgilerinde asla<br />

bir bozukluk olmaz.<br />

İnsanların bilgisi ise, bilinen şeylerin (yani bilgiye konu olan şeylerin) suretlerinin,<br />

onların (insanların) zatlarında -daha önce mevcut değilken, sonradan- mevcut hale<br />

gelmesidir. Dolayısıyla insanların bilgisinin tamamı mükteseptir (sonradan kazanmadır).<br />

İnsanda, bilinen şeylerin suretlerinin kendisinde mevcut olduğu zat, heyiılani (belirli<br />

bir şekil ve sureti olmayan, henüz başlangıç aşamasında bulunan) bir madde halindeki<br />

nefistir. Bu durumdaki (yani henüz bir varlığa bürünmemiş ve varlığı şekillenmemiş)<br />

nefis, bilinen şeylerin suretlerine sahip oldukça (yani bilgi elde ettikçe), yavaş yavaş<br />

varlığını geliştirir ve bu durum ölümle kendi suretine ve maddesine bürünüp tamamlanana<br />

kadar devam eder.<br />

Nefisteki talepler daima olumsuzluk ve olumluluk arasında gidip gelir. Bir suret<br />

elde edilir ve bilgi haline gelirse, bu sefer bunun gerçeğe uygurıluğunun açıklamasına ihtiyaç<br />

duyulur. Belki bu uygunluk sınai (akıl yürüterek sonuca gitme gibi) delillerle açıklanır.<br />

Ancak bu açıklama (ve bunun sonucunda elde edilmiş bilgi), meleklerin bilgisinde<br />

olduğu gibi bizzat görülerek değil, perde arkasından elde edilmiş bir nitelikte olur. Bazen<br />

bu perde ortadan kalkar ve biz:l:at gözle görülüp idrak edilen uygurıluğa dönüşür.<br />

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki insan, -bilgisinin olumluluk ve olumsuzluk arasında<br />

gidip gelmesi nedeniyle- tabiatı itibariyle cahil, kazanma ve bunlara ilişkin teknikler<br />

itibariyle alimdir.<br />

Yukarıda işaret ettiğimiz perdenin açılması, ancak riyazet (nefis terbiyesi) ile olur.<br />

Riyazet için ise şunları yapmak gerekir: (a-) Zikir. Zikirlerin en üstünü, insanı kötülüklerden<br />

ve çirkinliklerden alıkoyan namazdır. (b-) Çok yiyip içmekten uzak durmak. Bunun<br />

da başında oruç gelir. ( c-) Tam bir ihlas ve samimiyetle Allah'a yönelmek. Allah insana<br />

bilmediğini öğretti.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!