25.01.2017 Views

ibn-i Haldun - Mukaddime 2

ibn-i Haldun - Mukaddime

ibn-i Haldun - Mukaddime

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

KIRK ALTINCI FASIL<br />

Dilin Sınai (Sonradan Öğrenilen)<br />

Bir Meleke Olduğu Hakkında<br />

Bil ki dillerin hepsi sanatlara benzeyen melekelerdir. Çünkü diller, melekenin tam<br />

veya yetersiz oluşuna göre, manaların mükemmel veya eksik şekilde ifade edilmesini sağlayan,<br />

dil organındaki melekelerdir.<br />

Bu konudaki melekenin (ve manaların ifade edilmesinin) tam veya yetersiz oluşu,<br />

tek tek kelimeler açısından değil, bu kelimelerden oluşan cümleler açısından değerlendirilir.<br />

Eğer kastedilen manayı, halin gereklerini de gözeterek (yani ortamın ve dinleyicinin<br />

durumunun gerektirdiği bütün belagat kurallarını ve dilin inceliklerine de kullanarak)<br />

en iyi şekilde ifade etmek için, kelimeleri birleştirerek cümle oluşturma hususunda tam<br />

bir melekeye sahip olunursa, işte bu durumda konuşan, dinleyiciye istediği manayı ifade<br />

etme açısından en ileri noktaya ulaşmış olur. Zaten belagatın anlamı da budur.<br />

Melekeler ancak fiillerin tekrar edilmesiyle kazanılır. Çünkü fiil önce vuku bulur<br />

ve o fiili yapan zatın bir özelliği haline gelir. Sonra tekrar edilmek suretiyle onun hali olur.<br />

Bir şeyin "hali" olma, henüz o şeyde sağlam bir şekilde yerleşip kökleşmemiş bir özellik<br />

olmadır. Sonra tekrarlar artar ve nihayet fiil, o zatta bir meleke, yani sağlam bir şekilde<br />

yerleşip kökleşmiş özellik haline gelir.<br />

Araplar, Arapçanın Araplar arasında henüz (bozulmamış) bir meleke olarak mevcut<br />

olduğu dönemlerde, kendi dönemlerindeki insanların sözlerini, karşılıklı konuşmalarındaki<br />

üsluplarını ve söylemek istediklerini nasıl dile getirdiklerini dinleyerek yetişirlerdi.<br />

Önce küçük bir çocuk olarak, tek tek kelimelerin kendi anlamlarında kullanılmalarını<br />

dinler ve onları öğrenirdi. Sonra o kelimelerden oluşan cümleleri dinler ve onları da<br />

öğrenirdi. Sonra her an ve her konuşandan sürekli olarak bunları dinlemeye ve kendisi<br />

de kullanmaya devam ederdi. Sonunda bu durum onda bir meleke, sağlam ve köklü bir<br />

sıfat haline gelir ve artık kendisi de onlardan (yani bu dili belagat kuralları ve incelikleriyle<br />

en iyi şekilde kullananlardan) biri olurdu.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!