01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

feryatları duydu. Sonra Leyla kendisini koridorda koşarken gördü; başı önde, bir uluma gelip gırtlağına<br />

tıkanmış.<br />

"Burnuma kokusu geliyor," dedi evde Meryem'e. Görmeyen gözleri Meryem'in omzunun üstünden kaydı,<br />

ileriye, bahçenin ötesine, bir tiryakinin tükürüğü kadar koyu kahverengi dağlara doğru süzüldü. "Uyurkenki<br />

kokusunu alıyorum. Ya sen? Sen de alıyor musun?"<br />

"Ah, Leyla co,'" dedi Meryem. "Yapma böyle. Ne yaran var? Ne yaran?"<br />

327<br />

Başlarda, Raşit Leyla'yı neşelendirmeye çalıştı, onlara (Leyla, Meryem ve Zalmay'a) yetimhaneye kadar -şlik<br />

etti; ancak yürüyüş boyunca, zorlanmaktan şekilden selde giren suratını iyice görmesini, katlandığı eziyetleri<br />

sayıp döken, sızlanmak sesini güzelce duymasını sağladı: böyle yetimhaneye gidip gelmekten bacakları,<br />

sırtı, ayaklan perişan olmuştu, acıdan duramıyordu, vesaire. Bu yürüyüşlerin canına nasıl okuduğunu,<br />

Leyla'nın kafasına kakıp durdu.<br />

"Artık genç değilim," dedi. "Senin de umurundaydı ya... Sana kalsa beni bir an önce gömersin. Ama sana<br />

kalmayacak, Leyla. İşler senin istediğin gibi yürümeyecek."<br />

Yetimhaneye iki sokak kala birbirlerinden ayrılıyorlar, Raşit onlara asla on beş dakikadan fazla zaman<br />

tanımıyordu. "Bir dakika gecikin," diyordu, "çekip giderim. Ciddiyim."<br />

Leyla Azize'yle geçirdiği dakikaları azıcık uzatabilmek için yalvarıp yakarmak, adamın başının etini yemek<br />

zorunda kalıyordu. Hem kendisi hem de Meryem adına yapıyordu bunu. Azize'nin hasretinden kahrolan<br />

Meryem, her zamanki gibi, acısını içine gömüyor, bir başına, sessizce çekiyordu. Zalmay adına da; oğlan<br />

her gün ablasını soruyor, bazen de susturulamaz ağlama krizleriyle son bulan öfke nöbetlerine giriyordu.<br />

Bazı günler, yetimhane yolunda Raşit durur, bacaklarının sancıdığından yakınırdı. Sonra dönüp eve doğru<br />

ilerlemeye başlardı; uzun, sağlam adımlarla, hiç de topallamaksızın. Ya da dilini şıklatır, "Ciğerlerim, Leyla...<br />

Soluksuz kaldım. Belki yatın, kendimi daha iyi hissedersem... ya da ertesi gün. Bakarız," derdi, hışırtılı bir<br />

sesle, güçlükle konuşuyormuş gibi yapma zahmetine bile girmeden. Arkasını dönüp eve yollanırken, bir de<br />

sigara yakardı. Leyla da mecburen döner, çare-<br />

328<br />

sizce, kös kös onu izlerdi; içerlemeden, acizliğine duyduğu öfkeden tirtir titreyerek.<br />

Sonra bir gün, Raşit daha fazla kadanamayacağını bildirdi. "İş arayacağım diye bütün gün sokaklarda<br />

dolaşmaktan canım çıkıyor zaten," diye söylendi.<br />

"Öyleyse, ben kendim giderim," dedi Leyla. "Beni engelleyemezsin, Raşit. Duydun mu? İstediğin kadar<br />

dövebilirsin, ama oraya yine de gideceğim."<br />

"Sen bilirsin. Fakat Taliban'ı aşman olanaksız. Uyarmadı deme."<br />

"Ben de seninle gelirim," dedi Meryem.<br />

Leyla buna izin veremezdi. "Evde, Zalmay'la kalmalısın. Durdurulursak... oğlanın buna tanık olmasını<br />

istemiyorum."<br />

Böylece, Leyla'nın yaşamı ansızın bir 'Azize'yi görme' savaşımına dönüştü; şimdi aklı fikri, kızıyla<br />

görüşmenin yollarını bulmaktaydı. Denemelerin yansında, yetimhaneye ulaşmayı başaramıyordu. Sokağın<br />

karşısına geçerken, Taliban tarafından fark ediliyor, soru yağmuruna tutuluyordu -Adın ne? Nereye<br />

gidiyorsun? Neden yalnızsın? Mahremi» nerede?-sonra da eve gönderiliyordu. Şanslı günündeyse, sıkı bir<br />

azar, kalçasına inen bir tekme ya da sırtına yediği, sert bir yumrukla kurtuluyordu. Değilse, farklı<br />

malzemelerle haşır neşir oluyordu: tahta sopalar, taze kesilmiş dallar, kısa kırbaçlar; şa,-marlar, en çok da<br />

yumruklar.<br />

Bir gün, genç bir Talib Leyla'yı bir radyo anteniyle dövdü. İşi bitince, ensesine son bir darbe indirdi, "Seni bir<br />

daha görürsem, öyle bir döverim ki, anandan emdiğin sütü burnundan getiririm," dedi.<br />

O gün, Leyla eve döndü. Kendini beyinsiz, acınası bir hayvan gibi hissederek yüzüstü yatağa bıraktı;<br />

Meryem getirdiği ıslak bezlerle onun kanlı sırtına, baldırlarına kompres yaptı. Ama çoğunlukla, boyun<br />

eğmiyordu Leyla. Eve gidi-<br />

329<br />

yormuş gibi yapar, sonra yan sokaklara sapıp farklı bir rota izlerdi. Arada bir yakalanır, sorgulanır,<br />

azarlanırdı - kimile-yin, tek bir günde iki, üç, dört kez. Sonra kırbaçlar şaklar, antenler havayı yırtar, Leyla<br />

kanlar içinde, ayaklarını sürüyerek eve dönerdi - Azize'yi bir dakikalığına bile göremeden. Bunun üzerine,<br />

Ixyla kat kat giyinmeye başladı; sıcak havada bile, darbeleri hafifletsin diye, burka'smm altına iki-üç kazak<br />

giyiyordu.<br />

Ama Leyla için ödül, eğer Taliban'ı geçmeyi başarmışsa, her şeye değerdi. O zaman, kızıyla istediği kadar<br />

vakit geçirebilirdi - hatta, saatlerce. Avluda, salıncağın yakınında, çocukların, ziyarete gelmiş annelerin<br />

arasında oturur, Azize'nin o hafta neler öğrendiğini konuşurlardı.<br />

Azize, Zaman Kaka'mn onlara her gün mutlaka yeni bir şey öğrettiğini söylüyordu; okuma-yazmanm yanı<br />

sıra, bazen coğrafya, bazen de tarih ya da bilim; bitkiler, hayvanlar hakkında herhangi bir şey.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!