01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Meryem, bu fikri içlerinden birinin ya da Celil'in, onu aşağıya çağırmalarından hemen önce ortaya attığını<br />

tahmin<br />

etti<br />

48<br />

Efsun bir bardağa sürahiden su doldurdu, Meryem'in önüne, kareli, kumaş bir aldığın üzerine koydu.<br />

"Bahardayız ama hava şimdiden ısındı bile," dedi. Eliyle yelpazelenir gibi yapü.<br />

"Rahat edebildin mi?" diye sordu Nergis; küçük bir çenesi, siyah, kıvırcık saçları vardı. "İnşallah rahatın<br />

yerindedir. Başına gelen... büyük bir felaket. Korkunç."<br />

Diğer ikisi başlarıyla onayladılar. Meryem onlann alınmış kaşlarını, cılız, lütufkâr tebessümlerini süzdü.<br />

Kafasının içinde sinir bozucu, tatsız bir vızıltı vardı. Boğazı yanıyordu. Biraz su içti.<br />

Celil'in arkasındaki geniş pencereden, çiçeğe durmuş elma ağaçlarını görebiliyordu. Pencerenin yanındaki<br />

duvara koyu renk, ahşap bir dolap dayalıydı. İçinde bir saat, bir de çerçeveli fotoğraf vardı: ellerinde tuttuğu<br />

balığı havaya kaldırmış olan Celil ve üç küçük oğlu. Güneşte balığın pullan parlıyor. Celil'le oğullan geniş<br />

geniş gülümsüyor.<br />

"Evet," diye başladı Efsun. "Ben... yani biz seni çağırdık, çünkü sana vermek istediğimiz çok güzel bir haber<br />

var."<br />

Meryem başını kaldınp baktı.<br />

Kadınların, iskemlesinde gevşekçe oturan, görmeyen gözlerle masadaki sürahiye bakan CeliPi işaret<br />

ederek, kendi ara-lannda, çabucak bakıştıklannı fark etti. Gözlerini Meryem'e diken, diğerlerinden daha<br />

büyük gösteren Hatice oldu; bu görevi kimin üstleneceği önceden tartışılıp karara bağlanmıştı belli ki.<br />

"Bir tali<strong>bin</strong> var," dedi Hatice.<br />

Meryem'in midesi kasılıverdi. "Neyim?" dedi, ansızın uyuşan dudaklannın arasından.<br />

"Bir khastegar. Talip. Kısmet. Adı Raşit." Hatice açıklamayı sürdürdü. "Babanın bir iş ahbabının arkadaşı.<br />

Kendisi Peştun, aslen Kandeharh ama Kabil'de yaşıyor; Deh-Mazang semtinde, iki katlı bir evi var."<br />

49<br />

Efsun söylenenleri başıyla doğrulamaktaydı.<br />

"Senin, bizim gibi Farsça konuşuyor. Dolayısıyla Peştun dilini öğrenmek zorunda kalmayacaksın."<br />

Meryem'in göğsü giderek daha çok sıkışıyordu. Oda fini fini dönmeye, ayağının altındaki zemin kaymaya<br />

başlamıştı.<br />

"Ayakkabıcı," diye araya girdi Hatice. "Ama öyle sıradan bir sokak mupfsi değil. Hayır. Kendi dükkânı var,<br />

Kabil'in en beğenilen ayakkabı ustalarından biri. Diplomadara, cumhurbaşkanının ailesine ayakkabı yapıyor -<br />

üst sınıfa, yani. Kısacası, sana iyi bakacak, rahat ettirecektir."<br />

Meryem gözlerini Celil'e dikti; yüreği göğsünde taklalar atıyordu. "Doğru mu bu? Söyledikleri doğru mu?"<br />

Fakat Celil ona bakamıyordu. Altdudağınm köşesini dişliyor, sürahiye bakıyordu.<br />

"Evet, senden azıcık yaşlı," diye şakıdı Efsun. "Ama taş çatlasın... kırkında. Hadi bilemedin, kırk beş. Öyle<br />

değil mi, Nergis?"<br />

"Evet. Ama ondan yirmi yaş büyük adamlara verilen dokuz yaşında kızlar gördüm, Meryem. Hepimiz gördük.<br />

Sen kaçsın şimdi? On beş mi? Eh, bir kız için gayet uygun, ideal evlilik yaşı." Bu sözler hevesli, coşkulu baş<br />

sallamalarla onaylandı. Onunla akran olan üvey kardeşleri Saide ile Nahit'ten hiç söz edilmediği, Meryem'in<br />

dikkatinden kaçmamışa; her ikisi de Herat'taki Mehri Okul'da öğrenciydi ve Kabil Üni-versitesi'ne girmeyi<br />

tasarlıyorlardı. On beş, onlar için uygun, ideal bir evlilik yaşı değildi anlaşılan.<br />

"Dahası," diye sürdürdü Nergis sözünü, "o da sevdiklerini kaybetmenin acısını yaşamış. Duyduğumuza göre,<br />

kansı on yıl önce doğum yaparken ölmüş. Sonra, üç yıl önce de oğlu gölde boğulmuş."<br />

"Çok üzücü, gerçekten. Son birkaç yıldır kendine bir eş arıyormuş, fakat uygun birini bulamamış."<br />

50<br />

"istemiyorum," dedi Meryem. Gözleri hâlâ CeliPdeydi. "Evlenmek istemiyorum. Beni zorlamayın." Sesindeki<br />

ağlamaklı, yalvaran tınıdan nefret ediyor ama engel olamıyordu.<br />

"Aa, Meryem, mantıklı ol ama," dedi, kadınlardan biri.<br />

Meryem neyi kimin söylediğini izleyemez olmuştu artık. Gözlerini Celil'e mıhlamış, konuşmasını, bütün<br />

bunlann yalan olduğunu söylemesini bekliyordu.<br />

"Ömrünü burada geçiremezsin ki."<br />

"Kendi ailen olmasını istemez misin?"<br />

"Evet ya. Bir yuva kurmak, kendi çocuklannı doğurmak?"<br />

"Hayatına devam etmelisin."<br />

"Tamam, buralı biriyle, bir Tacik'le evlenmen çok daha iyi olurdu, ama Raşit varlıklı bir adam, kalkmış sana<br />

talip olmuş. Bir evi, bir işi var. Önemli olan da bu zaten, öyle değil mi? Hem Kabil çok güzel, capcanlı bir<br />

şehir. Karşına bu kadar iyi kısmet bir daha çıkmayabilir."<br />

Meryem gözlerini Celil'in karılanna çevirdi.<br />

"Molla Feyzullah'ın yanında yaşayabilirim," dedi. "Beni evine alır o. Alacağını biliyorum."

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!