Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Meryem, çığlık atmasına kadar geçen süre için, Leyla'ya hep hayranlık duyacaktı.<br />
299<br />
40<br />
LEYLA<br />
GÜZ, 1999<br />
Çukur kazma fikri, Meryem'den çıkmıştı. Bir sabah, alet kulübesinin arkasındaki toprak parçasım gösterdi.<br />
"Buraya gömebiliriz," dedi. "Burası gayet uygun."<br />
Bir bahçıvan beliyle, sırayla kazdılar, çıkan toprağı kürekle yana attılar. Büyük ya da derin bir çukur<br />
tasarlamamışlardı, dolayısıyla kazarken bu kadar zorlanmayı beklemiyorlardı.<br />
1998'de başlayan, şimdi ikinci yılını süren kuraklık, ülkeyi harabeye çevirmişti. Geçen kış neredeyse hiç kar<br />
yağmamış, baharda da tek damla yağmur düşmemişti. Ülkenin her yanında, çiftçiler kurumuş tarlalarını<br />
bırakıp, neleri var neleri yok satıp yollara düşmüş, su peşinde, köy köy dolaşıyorlardı. Pakistan ya da İran'a<br />
göçenler oldu. Kabil'e gelip yerle-<br />
300<br />
şenler de. Ama kentteki su seviyesi de düşüktü, sığ kuyular çoktan kurumuştu. Derin kuyuların başındaki<br />
kuyruklar öyle uzundu ki, Leyla'yla Meryem saatlerce sıra bekliyordu. Eriyen kann her yıl sağladığı bahar<br />
taşkınlarından yoksun kalan Kabil Irmağı, tamamen kurumuştu. İnsan atıklarıyla, molozlarla dolu, umumi bir<br />
helaydı artık.<br />
Beli savurmayı, saplamayı sürdürdüler, fakat güneşten kavrulmuş zemin, kaya kadar sertti; sıkışmış,<br />
pekişmiş, adeta taşlaşmış toprak direniyordu.<br />
Meryem şimdi farkındaydı. Tepede topladığı saçlarında tek tük de olsa, kır tutamlar. Gözlerinin altında<br />
torbalar; kahverengi, yanmay biçiminde. İki ön dişini kaybetmişti. Bir tanesi kendiliğinden düşmüş, ötekini de<br />
Zalmay'ı yanlışlıkla düşürdüğü zaman Raşit'ten yediği yumruk halletmişti. Cildi kalınlaşmış, dışarıda, yakıcı<br />
güneş altında geçirilen saaderde iyice esmerleşmiştd. İki kadın bahçede oturur, Azize'yle kovalamaca<br />
oynayan Zalmay'ı seyrederlerdi.<br />
Çukur kazılınca, başında durup içine baktılar.<br />
"İşimizi görür," dedi Meryem.<br />
Zalmay şimdi iki yaşındaydı. Kıvırcık saçlı, toparlak bir oğlandı. Tıpkı Raşit gibi küçük, kahverengi gözleri,<br />
mevsim ne olursa olsun, pembe yanakları vardı. Kalin, gür saçlarını, kaşlarının hemen üstünden başlayan,<br />
hilal biçimindeki saç çizgisini de babasından almıştı.<br />
Leyla'yla ikisi baş başayken, tadı, iyi huylu, oyunbaz bir çocuktu. Leyla'nın omzuna tırmanmaya, bahçede<br />
onunla ve Azize'yla saklambaç oynamaya bayılırdı. Bazen, sakin anlarında, Leyla'nın kucağına oturur,<br />
söylediği şarkıları dinlerdi. En sevdiği şarkı "Molla Muhammet Can"dı. Annesi şarkıyı onun kıvırcık saçlarına<br />
söylerken, tombul, minik ayaklarını<br />
301<br />
sallar, nakarat kısmında, çıkarabildiği sözcüklere çatlak sesiyle eşlik ederdi:<br />
Hadi, Mezar'a gidelim, Molla Muhammet canım, Lale tarlalarını görelim, ey can yoldaşım.<br />
Leyla, Zalmay'ın yanaklarına kondurduğu ıslak öpücüklere, gamzeli dirseklerine, güdük, şişko ayak<br />
parmaklarına bayılıyordu. Onu gıdıklamaya, aralarından emeklemesi için yastıklardan, minderlerden tünel<br />
yapmaya, kollarında, bir eli mutlaka annesinin kulağına yapışmış bir halde uyuyakalmasına bayılıyordu. Ne<br />
zaman aklına o öğle sonrası, yere yatıp bisiklet çubuğunu bacaklarının arasına yerleştirdiği gün gelse,<br />
midesi kasılıveriyordu. Ramak kalmıştı. Böyle bir düşünceyi aklından geçirmiş olması bile, şimdi ona<br />
inanılmaz geliyordu. Oğlu, Tann'nın bir lütfuydu; korkularının boşa çıktığını, Zalmay'ı da tıpkı Azize gibi, her<br />
bir zerresiyle, iliklerine kadar sevdiğini görmekse, yüreğini ferahlatmıştı.<br />
Ama Zalmay babasına tapıyordu; dolayısıyla, babası eve gelip de her zamanki gibi onu şımartmaya,<br />
delicesine üstüne düşmeye başlar başlamaz, çocuk değişiyordu. Bir anda, küstah gevezelikleri, arsız<br />
sıntışlanyia bambaşka bir Zalmay çıkıyordu ortaya. Babasının yanındayken her şeye küser, alınırdı. Kin<br />
güderdi. Leyla'nın azarlarını duymazdan gelir, haylazlıklarını, Raşit yokken asla yapmadığı yaramazlıklannı<br />
sürdürürdü.<br />
Raşit bütün bunlan onaylıyordu. "Zekâ belirtisi," diyordu. Aynı şey Zalmay'ın pervasızlığı, her türlü haşanlığı<br />
için de geçerliydi - yuttuğu bilyeleri kakasıyla çıkardığında, kib-ride oynadığı ya da Raşit'in sigaralannı<br />
çiğnediğinde.<br />
Zalmay doğunca, Raşit onu bir süre yatağa, Leyla'yla arasına aldı. Sonra, yan panolanna aslanlar,<br />
saldırmaya hazır le-<br />
302<br />
oparlar resmedilmiş, yeni bir beşik aldı. Eve yeni giysiler, yeni çıngıraklar, yeni biberonlar, yeni alt bezleri<br />
taşıdı; her ne kadar bütçeleri bu masrafı kaldırmasa, Azize'ninkiler hâlâ iş görür durumda olsa da. Bir gün<br />
eve, pille çalışan bir tavan süsü getirdi, Zalmay'ın beşiğinin üstüne astı. Bir ayçiçeğinden sarkan küçük,<br />
sanlı-siyahlı anlar dönüyor, sıktığınızda hışırdayıp cıyaklıyordu. Aleti çalıştınnca, bir müzik parçası çalıyordu.