01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ve rokeder Kabil'e yağmaya başlaymca, insanlar kaçıp saklandı. Anne de öyle; sözcüğün gerçek anlamıyla.<br />

Yeniden siyahlara büründü, odasına kapandı, perdeleri kapattı, battaniyeyi tepesine çekti.<br />

176<br />

24<br />

"Şu ıslık sesi," dedi Leyla Tarık'a, "kahrolası vınlama; en çok ondan nefret ediyorum."<br />

Tank başını sallayarak ona katıldı.<br />

Aslında ıslığın kendisi değil, diye düşündü kız daha sonra, başladığı anla çarptığı an arasındaki saniyeler.<br />

Muallakta kaldığını hissettiğin o kısa, bitmek bilmez süreç. Bilememek. Beklemek. Hükmü duymak üzere<br />

olan bir davalı gibi.<br />

Genellikle akşam yemeğinde oluyordu; Babi'yle ikisi sofradayken. Başlayınca, başlarını kaldırıyorlardı. Çatal<br />

havada, lokmalar ağızda, öylece durup ıslık sesini dinliyorlardı. Leyla zifiri karanlık camdaki, yan aydınlık<br />

yüzlerinin yansısına, duvarlardaki kıpırtısız gölgelerine bakardı. Vınlama. Sonra pat-<br />

177<br />

lama. Neyse ki bir başka yerde. Bırakılan soluklar; şimdilik kurtulduklarını ama bir başka yerde, çığlıkların ve<br />

kesif duman bulutlarının arasında bir çırpınmanın sürüp gittiğini, çıplak elle, deli gibi toprağı kazan, enkazın<br />

altından bir kız kardeşten, bir ağabeyden, bir torundan kalanı çekip çıkarmaya çabalayan birilerinin olduğunu<br />

bilmek.<br />

Canını kurtarmış olmanın bedeliyse, kimin kurtaramadığını merak etmenin ıstırabıydı. Leyla düşen her<br />

roketten, her patlamadan sonra sokağa fırlıyor, dualar mırıldanarak, enkazın, dumanın altında bu kez, bu<br />

sefer, kesinlikle Tarık'ı bulacağından emin, koşuyordu.<br />

Geceleri yatağında yatarken, penceresine yansıyan ani, beyaz çakımları seyrediyordu. Makineli tüfeklerin<br />

takırtısını dinliyor, ev sarsılır, tavandan sıva parçalan dökülürken, tepeden vınlayarak geçen rokederi<br />

sayıyordu. Bazı geceler, roket ateşi öylesine parlak olurdu ki, insan istese kitap okuyabilirdi; böyle gecelerde<br />

uyku bir türlü gelmezdi. Gelse bile, Leyla'nın rüyalarını hep yangınla, kopan uzuvlarla, yaralıların iniltileriyle<br />

doldururdu.<br />

Sabahlar, hiçbir ferahlama getirmiyordu. Ezan sesi yankılanınca, Mücahider silahlarını bırakıyor, yüzlerini<br />

batıya çevirip namaz kılıyorlardı. Sonra seccadeler kadanıp kaldırılıyor, tüfekler dolduruluyor ve dağlar<br />

Kabil'e yaylım ateşine başlıyordu, Kabil de onlara ateşle karşılık veriyordu - Leyla'yla bütün şehir eli kolu<br />

bağlı, çaresizce bakarken; tıpkı köpekbalıkları göz alıcı balığını parçalarken öylece seyreden yaşlı Santiago<br />

gibi.<br />

Leyla nereye gitse, Mesut'un adamlarını görüyordu: caddelerde dolaşırken, birkaç yüz metrede bir, bir aracı<br />

durdurup sorgulama yaparken. Tankların üzerine oturuyor, sigara<br />

178<br />

içiyorlardı; sırtlarında asker giysileri, başlarında olmazsa olmaz pakol\ss. Kavşaklara yığdıkları kum<br />

torbalarının ardından, yoldan geçenleri gözediyorlardı.<br />

Öte yandan, Leyla'nın dışarıya fazla çıktığı yoktu. Çıktığı zaman da, yanında hep Tank oluyordu; oğlan bu<br />

şövalyece görevden müthiş keyif alır gibiydi.<br />

"Bir tabanca satın aldım," dedi bir gün. Leyla'lann bahçesinde, armut ağacının altında oturuyorlardı. Silahı<br />

gösterdi. Yan-otomatik Beretta, dedi. Leyla için yalnızca siyah, ölümcül bir aletti.<br />

"Hoşlanmadım," dedi. "Silahlar beni ürkütüyor."<br />

Tank namluyu havaya kaldırdı, şarjörü döndürdü.<br />

"Geçen hafta Karteh-Seh'de üç ceset bulmuşlar," dedi. "Duymuş muydun? Kız kardeşler. Üçüne de tecavüz<br />

edilmiş. Gırtlaklan kesilmiş. Yüzüklerini almak için parmaklannı ısırıp koparmışlar. Diş izlerinden<br />

anlaşılmış..."<br />

"Bunlan duymak istemiyorum."<br />

"Amacım seni üzmek değil," dedi Tank. "Ben yalnızca... yanımda bu varken kendimi daha iyi hissediyorum."<br />

Delikanlı, kızın sokakla arasındaki hayat bağıydı artık. Ko-nuşulanlan, haberleri taşıyordu ona. Örneğin,<br />

dağlarda mev-zilenen milislerin atıcılıklannı geliştirmek için aşağıdaki sivillere, kadın, erkek, çocuk demeden,<br />

rasgele ateş ettiklerini, dahası, söz konusu nişancılıklan üzerine bahse tutuştuklarını. Arabalara füze<br />

firlattıklannı, ama her nedense taksilere ilişmediklerini - böylece Leyla, insanlann son zamanlarda arabalannı<br />

neden bir gayret sanya boyadığını anlamış oldu.<br />

Tank ona Kabil içindeki güvenilmez, sıkça değişen sınırlan da açıkladı. Mesela bu yol, soldan ikinci akasya<br />

ağacına kadar, bir savaş lorduna aitti; sonraki dört sokak, yıkılan eczanenin bitişiğindeki finna kadar, bir<br />

başka savaş lordunun bölgesiydi; eğer yolun karşısına geçip batıya doğru bir kilo-<br />

179<br />

metre ilerlerse, kendini başka bir savaş lordunun arazisinde bulur, dolayısıyla bir keskin nişancının haklı<br />

hedefi, olurdu. İşte, Anne'nin kahramanlarının yeni adı buydu: Savaş Lord-lan. Leyla onlara tüfengder<br />

dendiğini de duymuştu. Tüfekçiler. Diğerleri kendilerine hâlâ Mücahit diyordu, ama sözcüğü duyanların<br />

suratı değişiyor, yüzlerine hor gören, ekşi bir ifade yerleşiyordu; sözcük, derin bir tiksinti ve küçümseme<br />

kokuyordu buram buram.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!