01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İlk gün, karanlıkta sürünerek, el yordamıyla birbirlerini buldular. Leyla Azize'nin ağladığını, emeklediğini<br />

göremiyordu.<br />

"¦Mamma," diye mızıldandı Azize. "¦Mamma.'"'<br />

"Yakında." Leyla kızını öptü; alnını hedeflemiş, onun yerine başının tepesini bulmuştu. "Yakında süt<br />

içeceğiz. Azıcık sabırlı ol, yeter. Anneciğinin hatırına uslu, sabırlı bir kız ol; o da sana mama bulsun."<br />

Leyla ona birkaç şarkı söyledi.<br />

Ezan ikinci kez yankılandı, Raşit onlara yine yiyecek bir şey, daha da kötüsü su vermedi. O gün tepelerine<br />

kalın, boğucu bir sıcak çöktü. Oda bir düdüklü tencereye dönüştü. Leyla kuru dilini dudaklarından geçiriyor,<br />

bahçedeki kuyuyu, soğuk, taze suyu düşünüyordu. Azize sürekli ağlıyordu; Leyla eliyle onun yanaklarını silip<br />

de elinin ıslanmadığını ayrım-sayınca, paniğe kapıldı. Azize'yi soydu, yelpazeleyecek bir şey arandı,<br />

bulamayınca da üflemeye başladı; ta ki nefesi tükenip başı dönünceye kadar.<br />

277<br />

O gün, defalarca duvarları yumrukladı, kalan enerjisini de, komşulardan biri duyar umuduyla, haykırarak,<br />

imdat isteyerek harcadı. Ama kimse gelmedi, tiz çığlıkları Azize'yi korkuttu; kız cılız, kurbağa vıraklamasını<br />

andıran bir sesle, yeniden ağlamaya başladı. Leyla kendini yere bıraktı. Büyük bir suçlulukla Meryem'i<br />

düşündü; kan revan içinde, bu sıcakta küçücük kulübeye hapsolmuş olan kadını.<br />

Bir ara içi geçti; vücudu sıcaktan alev alev yanıyordu. Rüyasında Azize'yle birlikte, Tarık'a rastladıklarını<br />

gördü. Kalabalık bir caddede, yolun karşı tarafındaydı, bir terzinin tentesinin altında. Yere oturmuş, bir<br />

sandıktan aldığı incirleri yiyordu. Bu senin baban, dedi Leyla. Şuradaki adam, görüyor musun? O senin ger<br />

pek baban. Tarık'a seslendi, ama sokaktaki gürültü sesini boğdu, Tank onu duymadı.<br />

Evin üstünde uçuşan roketlerin ıslığına uyandı. Bir yerlerde, göremediği gökyüzü patlamalarla, makineli<br />

tüfeklerin uzun, delicesine takırtısıyla deliniyordu. Leyla gözlerini kapadı. Sonra, Raşit'in koridoru döven,<br />

güçlü ayak seslerine uyandı. Sürünerek kapıya gitti, avuçlarıyla vurdu.<br />

"Yalnızca tek bir bardak, Raşit. Benim için değil. Kızım için. Kanı ellerine bulaşsın istemezsin, değil mi?"<br />

Adam yürüyüp geçti.<br />

Leyla yalvarmaya başladı. Bağışlanmak için yakardı, sözler verdi. Lanet okudu.<br />

Raşit'in kapısı kapandı. Radyo açıldı.<br />

Müezzin üçüncü kez ezan okudu. Sıcak yeniden bastırdı. Azize daha da güçsüz, halsizdi şimdi. Ağlamayı<br />

kesmişti, hiç kıpırdamıyordu.<br />

Leyla' kulağını onun ağzına yapıştırdı, soluklarının hafif hışırtısını duyamama korkusuyla, ödü koparak<br />

dinledi. Bu kadarcık bir hareket bile, başının fırıl fini dönmesine yetmişti. Dalıp gitti, anımsayamadığı rüyalar<br />

gördü. Uyanınca, Azi-<br />

278<br />

ze'yi kontrol etti, çatlamış dudaklarına, boynunda belli belirsiz atan nabza dokundu. Burada ölüp<br />

gideceklerdi, Leyla arak bundan emindi, ama onu asıl dehşete düşüren şey, kızından, daha genç ve daha<br />

narin olan Azize'den sonraya kalma olasılığıydı. Azize daha ne kadar dayanabilirdi? Azize bu sıcakta can<br />

verecek, Leyla da onun katılaşan, küçük bedeninin yanında yatmak, kendi ölümünü beklemek zorunda<br />

kalacaktı. Bir kez daha, dalıp gitti. Uyandı. Uyudu. Uykuyla uyanıklık arasındaki çizgi bulandı.<br />

Bu kez onu uyandıran ezan ya da horozlar değil, sürüklenen ağır bir şeyin sesiydi. Bir çıngırtı duydu. Ansızın<br />

odaya ışık doldu. Gözleri acı çığlıklar attı. Leyla başını kaldırdı, ir-kildi, eliyle gözlerini perdeledi.<br />

Parmaklarının arasından, üçgen bir ışıkta duran iri, bulanık karaltıyı gördü. Siluet kıpırdadı. Şimdi, yanma<br />

çömelen, ona doğru eğilen bir kütle, kulağına fısıldayan bir ses vardı.<br />

"Bunu bir daha denemeye kalkarsan, seni bulurum. Peygamber üzerine yemin ederim ki, ne yapar eder seni<br />

bulurum. Bulduğum zaman da, bu kahrolası ülkede, beni yapacağım şeyden sorumlu tutacak tek bir<br />

mahkeme çıkmaz. Önce Meryem'i, sonra onu, en son da seni... Sana izlettiririm. Beni anlıyor musun? Önce<br />

seyrettiririm sanar<br />

Doğruldu, odadan çıktı. Ama çıkmadan önce böğrüne, Leyla'ya günlerce kan işetecek bir tekme yapıştırmayı<br />

ihmal etmedi.<br />

279<br />

37<br />

MERYEM<br />

EYLÜL 1996<br />

İki buçuk yıl sonra, 27 Eylül sabahı, Meryem büyük bir gürültüye uyandı; bağırışlar, ıslıklar, çatapatlar ve<br />

müzik. Oturma odasına koştu, Leyla'yı çoktan gelmiş, omuzlarına aldığı Azize'yle birlikte pencereden<br />

bakarken buldu. Kız döndü, gülümsedi.<br />

"Taliban burada," dedi.<br />

Meryem Taliban'm adını ilk, iki yıl önce, 1994 Ekimi'nde duymuştu: Raşit, Kandehar'daki savaş lordlannı<br />

alaşağı ettikleri ve kenti aldıkları haberini getirdiğinde. Ailelen Sovyet savaşı sırasında Pakistan'a kaçan,<br />

genç Peşrun erkeklerden olu-<br />

280

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!