01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Bir cip korna çaldı, Tank ıslıkla karşılık verdi; gülüyor, neşeyle el sallıyordu. "Harika silahlar!" diye bağırdı.<br />

"Harika cipler! Mükemmel bir ordu! Sapan atan bir avuç köylüye yenilmeniz ne kötü!"<br />

Konvoy geçip gitti. Taksi yeniden yola koyuldu.<br />

"Ne kadar kaldı?" diye sordu Leyla.<br />

"En çok bir saat," dedi şoför. "Tabii başka konvoylara ya da kontrol noktalanna rastlamazsak."<br />

148<br />

Günübirlik bir geziye çıkmışlardı; Leyla, Babi ve Tank. Hasena da gelmek istemiş, babasına yalvarmış ama<br />

izin kopa-ramamıştı. Yolculuk fikri Babi'den çıkmıştı. Maaşını bir hayli sarsacak olsa da, taksiyi bütün<br />

günlüğüne tutmuştu. Nereye gittikleri hakkında Leyla'ya hiçbir bilgi vermemiş, yalnızca kızın eğitimine<br />

katkıda bulunduğunu belirtmişti.<br />

Sabahın beşinden beri yoldaydılar. Leyla'nın camından görünen manzara sürekli değişmişti: zirveleri karlı<br />

dağlardan çöllere, vadilerden güneşin kavurduğu kaya oluşumlarına. Yol boyunca saz damlı, çamur<br />

evlerden, biçilmiş, destelenmiş buğday balyalannın beneklediği tarlalardan geçtiler. Leyla'nın gözüne, Kooçi<br />

göçerlerinin tozlu tarlalara kurduğu kara çadırlar çarptı. Sık sık da, yanmış Sovyet tanklannın, düşmüş<br />

helikopterlerin enkazlan. Bu, diye düşündü, Ahmet'le Nur'un Afganistan'ı. Savaş asıl burada, bu kırsal<br />

yörede sürüyor. Kabil'de değil. Kabil genellikle sakin. Orada, zaman zaman açılan yaylım ateşi, kaldınm<br />

kenarlannda sigara içen Sovyet askerleri, caddelerden hoplaya zıplaya geçen Sovyet cipleri olmasa,<br />

savaşın yalnızca bir söylenti olduğuna inanabilirdiniz.<br />

Sabahın ilerleyen saaderinde, iki kontrol noktası daha geçtikten sonra, bir vadiye girdiler. Babi Leyla'ya<br />

koltuğun bü tarafına doğru eğilmesini söyledi, az uzaktaki, çok eski zamanlardan kalmaymış gibi görünen,<br />

güneşte kurumuş, kırmızı renkli duvarlan gösterdi.<br />

"Burası Şeh,-i-Zohak. Kırmızı Şehir. Eskiden bir hisar-mış. Dokuz yüz yıl kadar önce, vadiyi istilacılardan<br />

korumak amacıyla yapılmış. Cengiz Han'ın torunu, on üçüncü yüzyılda buraya saldırmış, ama öldürülmüş.<br />

Sonra Cengiz Han kaleyi yerle bir etmiş."<br />

"İşte size ülkemizin hikâyesi, genç dostlanm, istilacılann biri gitmiş öteki gelmiş," dedi şoför, sigarasının<br />

külünü camdan silkelerken. "Makedonyalılar. Sasaniler. Araplar. Moğol-<br />

149<br />

lar. Şimdi de Sovyetler. Ama biz şu karşıdaki surlar gibiyiz. Hırpalanmış, dövülmüş, pek bakılacak hali<br />

kalmamış, fakat hâla ayakta. Öyle değil mi, pederi" "Aynen öyle," dedi Babi.<br />

Yarım saat sonra, şoför arabayı kenara çekti.<br />

"Hadi bakalım, siz ikiniz," dedi Babi. "İnip bir bakın."<br />

Taksiden indiler. Babi parmağıyla gösterdi. "İşte orada. Bakın."<br />

Tank soluğunu tutuverdi. Leyla da öyle. Aynı anda, yüz yaşına kadar yaşasa da böylesine muhteşem bir<br />

şeyi bir daha asla göremeyeceğini anladı.<br />

Her iki Buda da devasaydı; tahmininden, gördüğü resimlerin zihninde oluşturduğu tablodan çok daha<br />

büyüktüler, çok daha yükseklere uzanıyorlardı. Güneşin ağarttığı, sarp bir kayalığa oyulmuş, keskiyle<br />

biçimlendirilmiş olan heykeller tepeden onlara bakıyordu; tıpkı Leyla'nın, iki <strong>bin</strong> yıl önce vadiden geçişlerini<br />

hayal ettiği İpek Yolu kervanlarına baktıkları gibi. İki yanlarındaki kayalara, çıkıntılı nişler boyunca, sayısız<br />

mağara oyulmuştu.<br />

"Kendimi küçücük hissettim," dedi Tank.<br />

Babi sordu: "Tırmanmak ister misiniz?"<br />

"Heykellere mi?" diye sordu Leyla. "Bunu yapabilir miyiz?"<br />

Babi gülümsedi, elini uzattı. "Hadi gelin."<br />

Tırmanış Tank için zor oldu; dar, dik, loş merdiveni ağır ağır çıkarlarken, hem Leyla'ya hem de Babi'ye<br />

tutunmak zorunda kaldı. Tırmanırken, karanlık kovuklan, kayalığı bal peteği gibi, her yanından delen tünelleri<br />

gördüler.<br />

150<br />

"Bastığınız yere dikkat edin," dedi Babi. Sesi gümbür gümbür yankılandı. "Zemin çok tehlikeli."<br />

Bazı kısımlarda, merdivenin bir yanı Buda'nın oyulmuş, çukur kısımlarına açılıyordu.<br />

"Aşağıya bakmayın, çocuklar. Gözleriniz hep, sürekli ileride olsun."<br />

Bir yandan da, Bamyan'ın geçmişini anlatıyordu; bir zamanlar canlı, refah bir Budizm merkezi olduğunu,<br />

dokuzuncu yüzyılda Müslüman Araplann eline geçtiğini. Kumtaşı kayalar Budist rahiplerin yuvasıydı; hem<br />

mesken niyetine, hem de yorgun 'düşen gezgin hacılara sığınak olarak mağaralar, kovuklar oymuşlardı.<br />

"Keşişler," dedi Babi, "kovuklann du-varlanna, tavanlanna nefis freskler yapmışlar."<br />

"Bir dönem," diye ekledi, "bu mağaralarda, inzivaya çekilmiş beş <strong>bin</strong> keşiş yaşarmış."<br />

Tepeye ulaştıklannda Tank tıkanmıştı, nefes almakta bayağı zorlanıyordu. Babi de soluk soluğaydı. Ama<br />

gözleri heyecanla parlıyordu.<br />

"Başının üstünde duruyoruz," dedi, bir mendille alnını kurularken. "Şurada bir girinti var, oradan manzaraya<br />

bakabiliriz."<br />

Adım adım, sarp çıkıntıya doğru ilerlediler, yan yana durup (Babi ortadaydı) aşağıdaki vadiye baktılar.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!