01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Anne'nin elbiselerini yıkıyor, çar-şaflannı değiştiriyordu. Yıkanması, karnını doyurması için diller dökerek,<br />

rica minnet yataktan çıkanyordu. Babi'nin gömleklerini ütüleyen, pantolonlannı katlayan, oydu. Aşçılığı her<br />

gün biraz daha üsdenen de.<br />

Bazen, evdeki işlerini bitirince yatağa, annesinin yanına sokulurdu. Kollanyla beline sanlır, parmaklanın<br />

onunkilere geçirir, yüzünü onun saçına gömerdi. Anne kıpırdanır, bir şeyler mınldanırdı. Sonra, kaçınılmaz<br />

olarak, oğullanyla ilgili bir öykü anlatmaya başlardı.<br />

Bir gün, yine böyle yatarlarken, "Ahmet gerçek bir önder olacaktı," dedi. "Onda lider karizması vardı. Yaşı<br />

onun üç katı olanlar bile, saygıyla dinlerdi onu, Leyla. Görülecek şeydi. Ya Nur. Ah, Nur'um benim. Sürekli<br />

çizim yapardı; <strong>bin</strong>alar, köprüler çizerdi. Mimar olacaktı, biliyor musun? Yaptığı tasanmlarla Kabil'i bambaşka<br />

bir yere dönüştürecekti. Şimdi, ikisi de şehit düştü; oğullanm şehit oldu."<br />

Leyla kıpırdamadan yatar, dinlerdi; keşke Anne onun, Leyla'nın şehit olmadığını, hâlâ yaşadığını, yanında<br />

olduğunu, umutları, bir geleceği olduğunu fark etseydi. Ama Leyla kendi geleceğinin, ağabeylerinin<br />

geçmişiyle boy ölçüşemeye-ceğini biliyordu. Yaşarken kızı gölgede bırakmışlardı. Ölüm-<br />

145<br />

leriyle de yeryüzünden tamamen silmişlerdi. Anne şimdi onların hayat müzelerinin müdürüydü, Leyla ise<br />

yalnızca bir ziyaretçi. Onlara ait efsanelerin doldurulduğu bir kap. An-ne'nin mürekkeple, onlann destanını<br />

yazdığı bir parşömen.<br />

"Haberi getiren, oğullarımı kampa geri getirdikleri zaman, Ahmet Şah Mesut'un cenaze törenine bizzat<br />

katıldığını söyledi. Mezarlarının başında durup dua okumuş. İşte, ağabeylerin böylesine cesur, yürekli<br />

delikanlılardı, Leyla; cenazelerine Komutan Mesut, Penşir Aslanı bile kalkıp geldi; Allah ondan razı olsun."<br />

Anne sırtüstü döndü. Leyla yerini değiştirdi, başını onun göğsüne dayadı.<br />

"Bazı günler," dedi kadın boğuk bir sesle, "holdeki saatin tik taklarını dinliyorum. Ve beni bekleyen bütün o<br />

saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri, haftaları, aylan, yıllan düşünüyorum. Onlarsız geçecek olan onca<br />

zamanı. O zaman, nefes alamıyorum; sanki biri kalbimin üzerinde tepiniyor, Leyla. Elim ayağım tutmaz<br />

olmuyor. Öyle bitap düşüyorum ki, bir yere yığılıp kalmak istiyorum."<br />

"Keşke elimden bir şey gelseydi," dedi kız; içtendi. Ama kulağa yavan, baştan savma gelmişti; kibar bir<br />

yabancının du-daklanndan usulen dökülen bir teselli gibi.<br />

"Sen iyi, hayırlı bir evlatsın," dedi Anne, derin bir ah çektikten sonra. "Bense sana doğru dürüst analık<br />

edemedim."<br />

"Böyle söyleme."<br />

"Doğru ama. Bunu biliyorum ve bunun için çok üzgünüm, aşkım."<br />

"Anne?"<br />

"Hım."<br />

Leyla doğruldu, aşağıya, annesine baktı. Anne'nin saçlarında artık yol yol aklar vardı. Oldu bitti kilolu, hatta<br />

tombul olan kadının ne kadar zayıfladığını aynmsamak, Leyla'yı afal-<br />

146<br />

lattı. Yanaldan solgun, çöküktü. Üzerindeki bluz omuzlann-dan düşüyordu, boynuyla yaka arasında boşluk<br />

vardı. Leyla alyansın parmaklarından kaydığını kaç kez görmüştü.<br />

"Sana hep sormak istediğim bir şey var."<br />

"Nedir?"<br />

"Sen... yani, sakın ola..." diye başladı Leyla.<br />

Bu konuyu Hasena'yla konujmuştu. Hasena'nın önerisiyr le aspirin şişesini su hendeğine boşaltmış, mutfak<br />

bıçaklarını, sivri kebap şişlerini kanepenin altındaki halının altına sokmuşlardı. Hasena'nın bahçede bulduğu<br />

ipi sakladılar. Babi tıraş bıçaklannı bulamayınca, Leyla ona korkulannı açmaya mecbur kaldı. Babi kendini<br />

kanepenin ucuna bırakmış, ellerini dizlerinin arasına sokmuştu. Leyla ondan yatışüncı bir sözcük, iyi kötü bir<br />

güvence bekledi. Ama karşısında yalnızca allak bullak bir yüz, boş bakışlı gözler buldu.<br />

"Yani sen... yapmazsın, değil mi? Anne, çok endişeleniyorum..."<br />

"Haberi aldığımız gece bunu düşündüm," dedi annesi. "Sana yalan söylemeyeceğim, ondan sonra da<br />

düşündüm. Ama hayır. Merak etme, Leyla. Oğullanmın hayalinin gerçekleştiğini görmek istiyorum.<br />

Sovyetler'in rezil olmuş bir halde memleketlerine döndüklerini, Mücahitlerin zaferle Kabil'e girdikleri günü<br />

görmek istiyorum. Bunlar olurken, Afganistan özgülüğüne kavuşurken, orada bulunmalıyım ki oğullarım da<br />

görebilsinler. Benim gözlerim aracılığıyla seyredebilsinler."<br />

Az sonra uyudu, Leyla'yı birbiriyle çatışan düşüncelerle baş başa bıraktı: Anne'nin yaşamaya kararlı olması<br />

yüreğini ferahlatmış, nedeninin kendisi olmaması ise, yaralamıştı. Anne'nin kal<strong>bin</strong>e damgasını asla<br />

ağabeyleri gibi vuramayacaktı, çünkü bu kalp soluk, sığ bir kumsaldı; Leyla'nın ayak izlerinin, kabaran ve<br />

sahile vuran, kabaran ve kınlan keder dalgaları tarafından daima, sonsuzcasına silindiği bir kumsal.<br />

147<br />

21<br />

Taksi sürücüsü Sovyet ciplerinden, zırhlı araçlarından oluşan bir başka, uzun konvoya yol vermek üzere,<br />

arabasını kenara çekti. Tank ön koltuğa, şoförün camına doğru eğildi, haykırdı: "Pajalusta! Pajalustar

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!