01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

toplanıyor, sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya, insanların üstüne yağıyordu. Bizim gibi<br />

kadınların neler çektiğinin göstergesi, demişti. Başımıza gelen her f eye nasıl sessizce katlandığımızın.<br />

95<br />

e<br />

14<br />

Çektiği acı Meryem'i şaşırtıyordu. Olanca şiddetiyle saldırması için, kulübedeki yarım kalmış beşiği ya da<br />

Raşit'in dolabmdaki süet gocuğu düşünmesi yetiyordu. O zaman bebek canlanıyor, Meryem onu<br />

duyabiliyordu; acıktığını belirten homurdanmalarını, gurultularını, anlaşılmaz mırıltılarını. Göğüslerini<br />

kokladığını hissediyordu. Acı Meryem'i bir dalga gibi kapüyor, tutup havaya kaldırıyor, tepe üstü yere<br />

fırlatıyordu. Yüzünü bile görmediği bir varlığı böyle üzüntüden katılıp kalacak kadar özleyebilmesi, Meryem'i<br />

hayreder içinde bırakıyordu.<br />

Neyse ki kederin Meryem'e o kadar da gaddar davranmadığı günler oluyordu. Eski yaşam akışına, eski<br />

düzenine dön-<br />

96<br />

menin o kadar da yıpratıcı görünmediği, yataktan çıkmanın, namaz kılmanın, çamaşır yıkayıp Raşit'e yemek<br />

pişirmenin insanüstü bir çaba gerektirmediği günler.<br />

Meryem'in en nefret ettiği şey, dışarıya çıkmaktı. Birdenbire komşu kadınları, sahip oldukları çocuk<br />

bolluğunu kıskanır olmuştu. Kimisinin yedi-sekiz çocuğu vardı, ama ne kadar şanslı olduklarının,<br />

rahimlerinde büyüttükleri bebekleri sağ salim doğurup kucağına almanın, emzirmenin ne büyük bir lütuf<br />

olduğunun farkında bile değillerdi. Onların bebekleri sabunlu suyla, yabancıların bedensel kirleriyle birlikte,<br />

bir hamamın kanalizasyonuna akınlmamıştı. Meryem haylaz oğlanlardan, tembel kızlardan yakındıklarını<br />

duydukça, nefret ediyordu bu kadınlardan.<br />

Kafasının içindeki bir ses, iyi niyedi ama aldatıcı tesellilerle onu avutmaya çalışıyordu.<br />

Başka pocukların olur. İnşallah. Çok gençsin. Karşına daha bir sürü fırsat çıkacaktır.<br />

Oysa Meryem'in ıstırabının bir kaynağı, belirgin bir hedefi vardı. O bu çocuğun yasını tutuyordu; onu belli bir<br />

süre böylesine mutlu eden, bu bebeğin.<br />

Bazı günler, bebeğin zaten hak etmediği bir nimet olduğuna, Nana'ya yaptığı şey yüzünden<br />

cezalandırıldığına inanıyordu. O ilmeği annesinin boynuna kendi elleriyle geçirmiş sayılmaz mıydı? Hain,<br />

nankör bir kız evlat, anne olmayı hak etmezdi, cezasını da İşte böyle bulurdu. Kötü rüyalarla boğuşuyor,<br />

Nana'nın «»inin geceleri gizlice odasına süzüldüğü-nü, pençelerini onun rahmine geçirdiğini, bebeğini<br />

çaldığını görüyordu. Bu rüyalarda Nana keyifle, oh oldu dercesine kıkırdıyordu.<br />

Kimi günler, müthiş bir öfkeye kapılıyordu. Bu düşüğün suçlusu, Raşit'ti. Bebeğin cinsiyetine dair o<br />

mantıksız, delice inancı. Bebeğin adını şimdiden koyması. Tann'nın iradesini<br />

97<br />

elde bir sayması. Evet, suç Raşit'teydi. Meryem'i hamama gönderen de o değil miydi? Oradaki bir şey, belki<br />

buhar, belki kirli su, ya da sabun, bir şey neden olmuştu buna. Hayır. Raşit değil. Suçlanması gereken,<br />

kendisiydi. Yanlış pozisyonda yattığı, fazla baharatlı yemekler yediği, yeterince meyve yemediği, çok fazla<br />

çay içtiği için. Kendine kızıyor, yüklendikçe yükleniyordu.<br />

Hayır, Tann'nın suçuydu; Meryem'le resmen alay etmişti işte. Bir sürü kadına bahşettiği şeyi Meryem'den<br />

esirgemişti. Önünde sallamış, gösterip vermemişti; kıza dünyanın en büyük mutluluğunu getirecek olan şeyi<br />

uzatır gibi yapmış, sonra da çekivermişti.<br />

Ancak bütün bu suç biçmeler, kafasının içinde tepinip duran bütün bu ithamlar hiçbir işe yaramadı. Böyle<br />

şeyler düşünmek küfiir'dü, günahtı. Allah kinci değildi, kin gütmezdi. Basit hesaplarla uğraşan bir Tanrı<br />

değildi o. Molla Feyzul-lah'ın sözleri beyninde uğuldadı: O ki, her /eye kadir olan, her şeyi yöneten yüce<br />

Yaradandır; ölümü ve hayatı yaratmı/tır ki, seni sınayabilsin.<br />

Vicdan azabıyla kıvranan Meryem diz çöker, bu düşünceler yüzünden bağışlanmak için dua ederdi.<br />

Bu arada, hamamdaki olaydan sonra Raşit'te de büyük bir değişiklik oldu. Çoğu akşam, eve gelince ağzını<br />

bıçak açmıyordu. Karnını doyuruyor, sigara içiyor, gidip yatıyordu; bazı geceler, geç vakit, kısa, son<br />

zamanlarda oldukça sertleşen bir birleşme için Meryem'in odasına geliyordu. Yüzü çok daha çabuk asılır<br />

olmuştu; yemeklere kusur buluyor, bahçedeki dağınıklıktan yakınıyor, evde temiz bulmadığı en ufak yeri<br />

hemen gösteriyordu. Arada bir, cuma günleri, eskiden olduğu gibi kızı gezmeye götürüyor, ama kaldırımda<br />

hızlkadım-<br />

98<br />

larla, ondan mutlaka birkaç adım önde, hiç konuşmadan yürüyor, ona yetişmek için bazen koşmak zorunda<br />

kalan Meryem'e hiç aldırmıyordu. Bu gezmelerde yüzü hiç gülmüyordu artık. Kıza tatlı ya da armağan<br />

almıyor, eskiden olduğu gibi durup bazı yerlerin adlarını söylemiyordu. Meryem'in so-rulanysa sinirini bozar<br />

gibiydi.<br />

Bir gece, oturma odasında radyo dinliyorlardı. Kış sona ermek üzereydi. İnsanın yüzüne kar yapıştıran,<br />

gözleri sulandıran inatçı rüzgârlar dinmişti. Uzun karaağaçların dallarına tutunan, tüy hafifliğindeki, gümüşsü<br />

karlar erimeye yüz tutmuştu, birkaç haftaya kadar yerlerini tıknaz, uçuk yeşil tomurcuklar alacaktı. Raşit

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!