01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"O da, Pakistan'ın desteklediği Hikmetyar'la savaşıyor elbette. Ölesiye düşman, bu ikisi. Mesut'la Hikmetyar.<br />

Sayyaf, Mesut'un tarafını tutuyor. Hikmetyar ise şimdilik Hazaralan destekliyor."<br />

Ne yapacağı kestirilemeyen, Özbek komutan Dostum'a gelince, "Onun nerede saf tutacağını kimse<br />

bilmiyor," dedi Raşit. Dostum 1980'lerde Sovyetler'e karşı Mücahitlerle omuz omuza savaşmıştı, ama daha<br />

sonra onlardan aynlmış, Sovyetler'in gidişinden sonra kurulan Necibullah'ın komünist kukla rejimine<br />

katılmıştı. Hatta bir madalya bile kazanmış, madalyası bizzat Necibullah tarafından takılmıştı; ardından bir<br />

kez daha yön değiştirip Mücahitler'in yanına geçmişti. Dostum şimdilik, dedi Raşit, Mesut'u destekliyor.<br />

Kabil'de, özellikle de Kabil'in batısında patlamalar oluyor, mantar biçimindeki dumanlar karlı damlann üstüne<br />

yayılıyordu. Elçilikler kapanmışa. Okullar yıkılmıştı. Hastanelerin bekleme odalannda, yaralılar kan<br />

kaybından ölüyor, dedi Raşit. Ameliyathanelerde, kollar, bacaklar narkoz verilmeden kesiliyor.<br />

235<br />

"Ama endişelenme," diye ekledi. "Yanımda güvendesin, çiçeğim, £ül\im benim. Senin kılına zarar vermeye,<br />

yeltenenin ciğerini söker kendisine yediririm."<br />

O kış, Leyla ne yana dönse, karşısına duvarlar dikildi. Çocukluğunun açık, engin gökleri burnunda tütüyordu;<br />

Ba-bi'yle buzkapi karşılaşmalarına gittiği, Anne'yle Manday'da alışverişe çıktığı, sokaklarda özgürce<br />

koşturduğu, Çiti ve Ha-sena'yla birlikte oğlanları çekiştirdiği günleri özlemle anıyordu. Tank'la yan yana, bir<br />

akarsuyun kıyısına, bir yonca şiltesinin üzerine oturup bulmaca ve şekerleme değiştokuşu yapakları,<br />

güneşin batışını seyrettikleri günleri.<br />

Ama Tarık'ı düşünmek tehlikeliydi, çünkü, kendini durdurmasına kalmadan, onu hastane yatağında yatarken<br />

görüyordu; evinden çok uzaklarda, yanmış bedeni tüplerle delik deşik. Tıpkı son günlerde genzini yakıp<br />

duran balgam gibi, felç eden, elini kolunu bağlayan bir acı gelip göğsüne yerleşiyordu. Bacakları<br />

pelteleşiyordu. Mutlaka bir şeye tutunması gerekiyordu.<br />

Leyla 1992 kışını evi süpürerek, Raşit'le paylaştığı yatak odasının balkabağı rengindeki duvarlarını<br />

kazırcasına silerek, dışarıda, kocaman, bakır bir legen'dc çamaşır yıkayarak geçirdi. Bazen sanki<br />

havalanıyor, kendine yukarıdan bakıyordu: legen\n kenarına çömelmiş, dirseklerini sıvamış, pembe elleriyle<br />

Raşit'in gömleğindeki sabunlu suyu sıkıyor. O zaman kaybolduğu, amaçsızca, başıboş sürüklendiği<br />

duygusuna kapılıyordu; batan bir gemiden kurtulmuş, en küçük bir kara parçası göremeyen, dört yanı suyla,<br />

uçsuz bucaksız denizle çevrili bîr kazazede gibi.<br />

Hava dışarıya çıkılamayacak kadar soğuksa, evin içinde boş boş dolanıyordu. Bir tırnağını duvara sürterek,<br />

koridoru bir uçtan ötekine kat ediyor, sonra geri dönüyor, basamakla- * n çıkıyor, sonra yine iniyordu; yüzü<br />

yıkanmamış, saçları ta-<br />

236<br />

ranmamış- Meryem'le burun buruna gelinceye kadar yürüyor, yürüyordu; kadın ona neşesiz gözlerle şöyle<br />

bir bakar, elindeki dolmalık biberi temizlemeye, etin üzerindeki yağları sinirleri sıyırmaya dönerdi. Mutfağa<br />

acıtan, can yakan bir sessizlik çöker, Leyla Meryem'den yayılan sessiz, sözcüksüz düşmanlığı neredeyse<br />

gözleriyle görürdü; asfalttan yükselen, titreşen ısı dalgalan gibi. Gerisin geri odasına döner, yatağına oturur,<br />

yağan karı seyrederdi.<br />

Bir gün Raşit onu işyerine, dükkâna götürdü.<br />

Sokakta kızla yan yana yürüyor, bir eliyle onun dirseğini tutuyordu. Leyla için dışarıya, sokağa çıkmak, bir<br />

sınava, yaralanmama, bir yerini incitmeme müsabakasına dönüşmüştü. Gözleri hâlâ, burkahm sunduğu<br />

kafesli, sınırlı görüş alanına alışmaya çalışıyor, ayaklan habire çarşafın ucuna dolanıyor, tökezliyordu. Her<br />

adımım takılma, düşme korkusuyla, bir çukura girip bileğini kırma dehşetiyle atıyordu. Öte yandan, burkucun<br />

sağladığı belirsizlikte, kimliksizlikte belli bir huzur bulmuyor da değildi. Eski tanışlanndan birine rastlasa, bu<br />

kılıkta kesinlikle tanınmazdı. Gözlerindeki şaşkınlığı görmek, bu kadar dibe vuruşu karşısında, o mağrur<br />

hayallerinin böyle yerle bir oluşu karşısında verdikleri tepkiyi, acıma ya da sevinci seyretmek zorunda<br />

kalmayacaktı.<br />

Raşit'in dükkânı Leyla'nın beklediğinden daha büyük, daha aydınlıktı. Kızı üzeri kalabalık, eski tabanlarla,<br />

artık deri parçalanyla dolu iş tezgâhının gerisine oturttu. Çekiçlerini, zımpara çarkının nasıl çalıştığını<br />

gösterdi; sesi yüksek, gururluydu.<br />

Kızın karnına dokundu, gömleğin üstünden değil, alandan; gergin tenine değen parmakuçlan soğuk,<br />

pütürlüydü. Leyla Tank'ın güçlü ama yumuşak ellerini anımsadı; bu elle-<br />

237<br />

rin üzerindeki, nedense hep çekici, erkeksi bulduğu, dolgun damarları.<br />

"Nasıl da hızla şişiyor," dedi Raşit. "Kocaman bir oğlan bu. Oğlum bir pehlivan olacak! Babası gibi."<br />

Leyla gömleğini çekip indirdi. Adamın bu tür sözleri, içini korkuyla dolduruyordu.<br />

"Meryem'le aranız nasıl?"<br />

Gayet iyi, dedi.<br />

"Güzel. Güzel."<br />

İlk gerçek kavgalarını yaptıklarını söylemedi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!