01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

minareleri yakından göremeyecek, Herat'ın meyve ağaçlarından tek bir meyve koparamayacak, buğday<br />

tarlalarında dolaşamayacaktı. Ama Celil ne zaman böyle konuşsa, Meryem büyülenmişçesine dinlerdi.<br />

Celil'in dünyevi bilgisinin enginliğine hayrandı. Bu tür şeyleri bilen bir babası olduğu için gururla, huşuyla<br />

ürpe-riyordu.<br />

"Amma büyük palavralar!" derdi Nana, Celil gittikten sonra. "Eh, büyük adama da büyük palavra yaraşır.<br />

Seni hiçbir zaman alıp da bir ağaca filan götürmedi. Seni meftun etmesine, gözünü boyamasına izin verme.<br />

Bize ihanet etti; senin şu biricik baban. Bizi sokağa attı. Onun için beş paralık değerimiz yokmuş ki, o büyük,<br />

cafcaflı evinden atıverdi bizi. Evet, hem de büyük bir keyifle."<br />

Meryem bunları uslu uslu dinlerdi. Nana'ya, Celil hakkında böyle konuşmasından ne kadar nefret ettiğini<br />

söylemeye<br />

5<br />

cesaret edemezdi. İşin aslı, Celü'in yanındayken kendisini hiç de bir harami gibi hissetmiyordu. Her<br />

perşembe, Celil tebessümlerle, armağanlarla ve sevgi sözcükleriyle, bir-iki saatliğine onu görmeye<br />

geldiğinde, Meryem yaşamın sunabileceği bütün güzellikleri, bollukları hak ettiğini hissediyordu. İşte bu<br />

yüzden de, Celil'i seviyordu.<br />

Onu paylaşmak zorunda olsa bile.<br />

Celil'in üç karısı, dokuz çocuğu vardı; hepsi de Meryem'e yabancı olan, dokuz meşru çocuk. Herat'ın en<br />

varsıl adamlarından biriydi. Meryem'in hiç görmediği bir sineması vardı; ama Celil kızın ısrarları üzerine, en<br />

ince aynnusına kadar tarif etmişti, dolayısıyla ön cephenin mavi çinilerle, ten rengi tuğlalarla kaplı olduğunu,<br />

kafes işi bir tavanı, balkonunda özel koltuklan bulunduğunu biliyordu. Çift kanatlı, iki tarafa da açılan giriş<br />

kapısı karo döşeli bir lobiye açılıyor, lobideki camekânlar-da Hint filmlerinin afişleri sergileniyordu. Şahlan,<br />

demişti Ce^. ül bir gün, çocuklara büfede bedava dondurma dağıtılıyor.<br />

Nana bunu duyunca anlamlı anlamlı gülümsedi. Erkeğin kulübemden aynlmasını bekledi, sonra alayla,<br />

küçümsemeyle güldü: "Yabancılann çocuklanna dondurma veriliyor. Sana ne veriliyor, Meryem?<br />

Dondurmanın hikâyesi."<br />

Celil'in sinemadan başka, Karoh'la Ferah'da birer arsası, üç halı mağazası, bir giysi dükkânı ve 1956 model,<br />

siyah bir Roadmaster'ı vardı. Herat'ın sırtı en sağlam adamlanndan biriydi; belediye başkanıyla, eyalet<br />

valisiyle dosttu. Evinde bir aşçı, bir şoför, üç hizmetçi çalışıyordu.<br />

Bir zamanlar, Nana da hizmetçilerden biriydi. Ta ki karnı şişmeye başlayıncaya kadar.<br />

Bunun üzerine, diye anlatmıştı Nana, Celil'in ailesi soluğunu hep birden, bir ağızdan, öyle bir tuttu ki, Herat<br />

hava-<br />

6<br />

sız kaldı. Karılannın ana-babalan ant içtiler, bu işi kan temizler, dediler. Kanlan, Nana'yi evden atmasını<br />

istedi. Nana'nın babası, yakınlardaki Gül Daman köyünde yaşayan, yoksul sayılabilecek bir taş ustası olan<br />

adam, kızını evlatlıktan reddetti. Sonra da kimselerin yüzüne bakamadığmı, rezil olduğunu iddia ederek<br />

eşyalarını topladı, İran'a giden bir otobüse <strong>bin</strong>di; kendisinden bir daha da haber alınamadı.<br />

"Bazen," dedi Nana bir sabah erkenden, dışandaki tavuk-lan yemlerken, "keşke babamda, bıçaklanndan<br />

birini bileyip yapması gereken onurlu şeyi yapacak cesaret olsaydı, diyorum. Öylesi benim için çok daha<br />

hayırlı olurdu." Kümese bir avuç yem fırlattı, durdu, Meryem'e baktı. "Belki senin için de... Ne olduğunu<br />

öğrenme acısını tatmazdın hiç olmazsa. Ama korkağın tekiydi; babam yani. Bunu yapacak «Wi, yüreği<br />

yoktu."<br />

Onurlu şeyi yapacak dil Celil'de de yoktu, diye ekledi. Ailesine, kanlanna ve kayınlanna karşı gelecek,<br />

hatasının sorumluluğunu üstlenecek yürek. Onun yerine, kapalı kapılann ardında, alelacele, durumu<br />

kurtaracak bir pazarlık yapılıvermişti. Celil ertesi gün, Nana'ya hizmetkârlar bölümündeki odasında bulunan<br />

üç parça eşyasım toplatmış, evden yollamıştı.<br />

"Kendini savunmak için kanlanna ne dediğini biliyor musun? Başına zorla musallat olduğumu. Her şeyin<br />

benim suçum olduğunu. Didi? Anlıyor musun? Bu dünyada kadın olmak demek, işte bu demek."<br />

Nana elindeki yem tasını bıraktı. Bir parmağıyla Meryem'in çenesini tuttu, kaldırdı.<br />

"Bana bak, Meryem."<br />

Meryem istemeyerek de olsa baktı.<br />

"Bunu öğren, kafana iyice sok, kızım," dedi Nana. "Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin<br />

suçlayan parmağı da daima, mudaka bir kadını gösterir. Her zaman. Bunu hiç unutma, Meryem."<br />

7<br />

"CeliPle kanlan için ben bir dikendim. Bir pelin otu. Sen de öyle. Oysa daha doğmamıştın bile."<br />

"Pelin otu nedir?"<br />

"Zararlı, yabani bir ot," dedi Nana. "Hemen kopanp attığın bir şey."<br />

Meryem içinden kaşlannı çattı. Celil ona yabani otmuş gibi davranmıyordu ki. Hiçbir zaman da<br />

davranmamıştı. Ama akıllılık edip itirazını yüksek sesle dile getirmedi.<br />

"Ancak, yabani otlann aksine, benim yeniden bir yere ekilmem, beslenip sulanmam gerekiyordu. Senin<br />

hatınna. İşte, Celil'in ailesiyle yaptığı sözleşme buydu."

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!