01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

37<br />

Şoför arabayı kullanırken alçak sesle, avutucu sözler söyledi. Meryem onu duymadı. Sarsılıp durduğu arka<br />

koltukta, yol boyunca ağladı. Acı, öfke, hüsran yaşlarıydı bunlar. Ama temelinde derin, çok derin bir utanç<br />

yatıyordu; Celil'e inanmakla ne büyük aptallık ettiğini, giyeceği kıyafeti, uyumsuz hicap\ nasıl dert ettiğini,<br />

buralara kadar yürüdüğünü, kapıdan ayrılmamakta direndiğini, bir sokak köpeği gibi kaldırımda<br />

sabahladığını düşündükçe artan bir utanç. Annesinin yaralı görüntüsüne, ağlamaktan şişmiş gözlerine boş<br />

verdiği için de utanıyordu. Onu uyaran, baştan beri haklı olan Na-na'yı hiçe saydığı için.<br />

Erkeğin, o üst kat penceresindeki yüzü, hiç aklından çıkmıyordu. Meryem'in sokakta uyumasına göz<br />

yummuştu. Sokakta. Meryem uzandığı arka koltukta ağladı. Doğrulup oturmak, görülmek istemiyordu. Bu<br />

sabah, kendini nasıl küçük düşürdüğünden bütün Herat haberdardı sanki. Molla Feyzullah'ın şu an yanında<br />

olmasını, kendini onun kucağına, gönül alıcı sözlerine bırakabilmeyi öyle çok isterdi ki.<br />

Bir süre sonra yol tümsekli, engebeli bir hal aldı, arabanın burnu havaya kalktı. Herat'la Gül Daman<br />

arasındaki yokuşu tırmanmaktaydılar.<br />

Meryem, şimdi Nana'ya ne diyeceğini düşünüyordu. Nasıl özür dileyecekti? Onun yüzüne nasıl bakacaktı?<br />

Araba durdu, şoför onun inmesine yardım etti. "Seni geçireyim," dedi.<br />

Meryem onun öne düşmesine izin verdi; adam karşıya geçti, patikayı tırmanmaya başladı. Yolun kenarında<br />

hanımeli öbekleri boy atmıştı; tüylü itboğanlar da. Arılar yer yer parlayan kır çiçeklerinin üstünde vızıldayıp<br />

duruyordu. Adam onun elini tuttu, ırmağı geçmesine yardım etti. Sonra bıraktı; Herat'ın ünlü yüz yirmi günlük<br />

rüzgânnın yakında başlayacağını söyledi; öğlen başlayıp günbatımına kadar durmak-<br />

38<br />

sızın eseceğini, tatarcıkların tam bir beslenme cinnetine gireceğini... sonra birden, kızın tam önünde, zınk<br />

diye duruver-di; yan döndü, eliyle onun gözlerini örtmeye, geldikleri yöne gerisin geri itmeye çalıştı: "Geri<br />

dön! Hayır. Sakın bakma. Dön arkanı! Geri dön!"<br />

Ama yeterince hızlı davranamamıştı. Meryem gördü. Ani<br />

bir esinti, salkımsöğüdün yere sarkan dallarını bir perdeymişçesine<br />

aralayınca, Meryem de ağacın altındaki şeyi bir anlığı-<br />

» na görebildi: yere devrilmiş, yüksek sırtlı iskemle. Yüksekteki<br />

dalların birinden sarkan ip. Ucunda sallanan Nana.<br />

39<br />

Nana'yı Gül Daman mezarlığının bir köşesine gömdüler. Molla Feyzullah mezarın başında dua okur,<br />

erkekler Na-na'nm kefenli bedenini çukura indirirken, Meryem kadınların arasında, Bibi cofaun yanında<br />

durdu.<br />

Daha sonra Celil onunla birlikte kulübe'ye geldi, onlara eşlik eden köylülere, taziyecilere abartılı bir<br />

Meryem'e kol kanat germe gösterisi sundu. Kızın birkaç parça eşyasını toplayıp bir bavula köydü. Uzandığı<br />

yatağın kenarına ilişti, yüzünü yelpazeledi. Alnını okşadı, yaslara, kederlere batmış bir yüzle, bir şeye<br />

ihtiyacı olup olmadığını sordu; herhangi bir fey? diye tekrarladı, iki kez.<br />

"Molla Feyzullah'ı istiyorum," dedi Meryem.<br />

40<br />

"Elbette. Kendisi dışarıda. Gidip çağırayım."<br />

Molla Feyzullah'ı, o bükük belli karaltısını kulübemin kapısında görünce, o gün ilk kez ağladı Meryem.<br />

"Ah, Meryem co."<br />

Gelip kızın yanına oturdu, yüzünü ellerinin arasına aldı. "Durma, ağla yavrum. Doyasıya ağla. Utanılacak bir<br />

şey yok bunda. Ama kızım, Kuran'ın dediklerini de hiç unutma: 'Ne mutlu ki ona, Yaradanın ahretine göçene;<br />

her şeye gücü yeten, ölümü ve yaşamı yaratan, seni onlarla sınayan Rab<strong>bin</strong> yanına.' Kuran gerçeği söyler,<br />

kızım. Bize reva gördüğü her imtihanın, her üzüntünün gerisinde, mutlaka bir nedeni vardır Tanrı'nın."<br />

Ama Meryem Tanrı'nın sözleriyle avunacak halde değildi. O gün değil. O sırada değil. Duyabildiği tek şey,<br />

Nana'nın, gidersen ölürüm, gidersen yaşayamam, diyen sesiydi. Elinden tek gelense, gözyaşlarını Molla<br />

Feyzullah'ın ellerinin benekli, kâğıt inceliğindeki derisine akıtmaktı.<br />

Şehre dönüş yolunda Celil arka koltukta, Meryem'in yanında oturdu, elini onun omzuna attı.<br />

"Benimle kalabilirsin, Meryem co" dedi. "Sana bir oda hazırlamalarını tembihledim bile. Üst katta. Orayı<br />

seveceksin. Manzaralı; bahçeye bakıyor."<br />

Meryem ilk kez, onu Nana'nın kulaklarıyla duyuyordu. Hep var olan, altlarda, gerilerde gizlenen<br />

yapmacıkhğı, kof, sahte güvenceleri ilk kez apaçık, olanca duruluğuyla duyabiliyordu. Bir türlü başını kaldırıp<br />

onun yüzüne bakamadı.<br />

Araba CeliPin evinin önünde durunca, şoför inip kapılarını açtı, Meryem'in bavulunu taşıdı. Celil iki eliyle<br />

omuzlarından kavradığı kızı yönlendirdi, iki gün önce Meryem'in onu beklediği, önündeki kaldırımda<br />

sabahladığı ana kapıdan ge-<br />

41<br />

çirdi. iki gün önce... Meryem'in dünyadaki tek arzusunun, Celil'le birlikte bu bahçeye girmek olduğu günün<br />

üstünden bir ömür geçmişti sanki. Hayatının nasıl bu kadar çabuk, böyle bir anda altüst olabildiğini

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!