01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

parmaklarının sert derisi. Dolmakalem. Yazmıyor. Yeni kalem arayışı. Nikâh akti. İmzalar; adamınki sabit,<br />

kendininki titrek. Dualar. Aynada, Raşit'in kaşlarını makasla kırpıp düzelttiğini ayrımsamak.<br />

Ve odanın bir köşesinde, seyreden Meryem. Hoşnutsuz-luğuyla dolan, boğucu hava.<br />

Leyla kendini ne kadar zorladıysa da, başını kaldırıp daha büyük olan kadının gözlerine bakamadı.<br />

O gece, erkeğin soğuk çarşaflarının arasında yatarken, onun perdeleri kapatışını izledi. Kalın parmaklar<br />

daha bluzunun düğmelerine uzanmadan, pijamasının uçkurunu çekiştirmeden önce, Leyla zangır zangır<br />

titremeye başlamıştı bile. Adam heyecanlıydı. Parmaklan, kendi gömleğinin düğmele-riyle, deri kemeriyle<br />

boğuşup duruyordu. Leyla onun sarbk göğüslerini, fırlak göbek deliğini, tam ortasındaki mavi daman,<br />

göğsündeki sık, kırlaşmış kıl yumaklarını, omuzlannı, kollannı açık seçik görebildi. Adamın gözlerinin de<br />

kendi bedeninde gezindiğini hissedebiliyordu.<br />

"Tann yardımcım olsun, galiba sana âşık oldum," dedi Raşit.<br />

Kız takırdayan dişlerinin arasından, ışığı söndürmesini istedi.<br />

224<br />

Daha sonra, onun uyuduğundan emin olunca, usulca döşeğin altına, önceden gizlediği bıçağa uzandı.<br />

Bıçağın ucunu işaretparmağının etli kısmına batırdı. Sonra örtüyü kaldırdı, parmağındaki kanı çarşafa,<br />

birlikte yattıklan yere sürdü.<br />

225<br />

31 MERYEM<br />

Gündüzleri, kız üst katta gıcırdayan somyadan, pıtır pıtır ayak seslerinden ibaretti. Banyoda şarıldayan su,<br />

yatak odasında, bardağa değen kaşığın şıngırûsıydı. Arada bir, şöyle bir göründüğü de oluyordu: Meryem'in<br />

göz ucuyla seçebildiği, bulanık, dalgalanan bir elbise; kollarını kavuşturmuş, basamakları bir çırpıda<br />

tırmanan bir leke; topuklara çarptıkça şaplayan sandaletler.<br />

Yüz yüze gelmeleri de kaçınılmazdı elbette. Meryem merdivende, dar koridorda, mutfakta, bazen de<br />

bahçeden içeriye girerken rastlıyordu ona. Böyle karşılaştıklarında, aralarındaki boşluğa tedirgin, beceriksiz<br />

bir gerginlik doluveriyordu. Kız bir-iki özür mırıldanır, eteklerini toplar, aceleyle uzakla-<br />

226<br />

sırdı. Meryem onu yandan, çaktırmadan süzer, yanaklarının kızardığını görürdü. Bazen kızdan Raşit'in<br />

kokusunu alırdı. Teninden erkeğin teri, tütünü, cinsel iştahı yayılırdı. Cinsellik, çok şükür ki, kendi hayatında<br />

kapanmış bir sayfaydı. Bi-teli epeyce olmuştu, fakat şimdi bile, Raşit'in altında geçirdiği o yorucu, tatsız<br />

anları düşündükçe, midesi kalkar gibi oluyordu.<br />

Ancak, her iki tarafın da elbirliğiyle sahnelediği bu kaçınma, uzak durma dansını akşamlan sürdürmek<br />

mümkün değildi. Raşit bir aile olduklarını söylemişti. Bunu ısrarla yinelemiş, aileler hep birlikte yer, demişti.<br />

"Bu da ne böyle?" dedi, parmaklan kemikteki eti sıyınr-ken - çatal-kaşıklı pantomim, nikâhtan bir hafta sonra<br />

terk edilmişti. "Bir çift heykelle mi evlendim ben? Hadi, Meryem, gap bezan, konuş onunla. Seni görgülü,<br />

terbiyeli bilirdim."<br />

Kemiğin iliğini emdikten sonra, kıza döndü: "Ama onu suçlama. Oldu bitti sessizdir. Aslında Tanrı'nın bir<br />

lütfü, vallahi; kişinin söyleyecek fazla sözü yoksa, susması evladır. Biz şehirliyiz, seninle ben, ama o dehati.<br />

Köy kızı. Hatta köylü bile değil. Hayır. Köyün dışında, çamurdan yapılma bir kulübemde büyümüş. Oraya<br />

babası yerleştirmiş bunlan. Leyla'ya söyledin mi, Meryem, harami olduğunu? Evet, haram bir çocuk. Fakat<br />

her şeye rağmen, meziyetleri olan biridir. Kendin de göreceksin, Leyla can. Öncelikle, sağlam bünyeli, güçlü<br />

kuvvetlidir; sıkı çalışır, hem de gık demeden. Şöyle söyleyeyim: Bir araba olsaydı, Volga olurdu."<br />

Meryem şimdi otuz üç yaşındaydı, ama şu sözcük, harami, hâlâ canını yakıyordu. Onu her duyduğunda<br />

kendini bir böcek, bir karafatma gibi hissediyordu. Nana'nın bileğinden tutup çektiği günü anımsadı. Seni<br />

küpük, sakar harami. Katlandığım onca şeyin ödülü bu, iste. Aile yadigârlarını kıran, sakar bir harami.<br />

227<br />

"Sen," dedi Raşit kıza, "sense bir Benz olurdun. Yepyeni, birinci sınıf, gıcır gıcır bir Benz. Vay vay. Ama.<br />

Ama..." Yağlı işaretparmağını kaldırdı. "İnsan bir Benz'e... bayağı özen göstermeli. Güzelliğine ve işçiliğine<br />

duyduğu saygıdan, anlıyor musun? Gözü gibi bakmalı. Ah, bu araba laflanna bakıp deli olduğumu<br />

düşünüyorsundur, divane olduğumu. Sizin otomobil olduğunuzu söylemiyorum, elbette. Yalnızca bir noktayı<br />

vurguluyorum."<br />

Bir sonraki noktayı vurgulamak içinse, yaptığı pirinç topunu gerisin geri tabağına bıraktı. Ciddi, düşünceli bir<br />

yüzle önüne bakarken, ellerini tabağın üstüne sarkıtmışü.<br />

"Bırakın sehit\en, ölünün bile arkasından konuşulmaz, biliyorum. Şimdi söyleyeceğim şey... amacım<br />

kesinlikle hürmetsizlik değil, bilmeni isterim, ama bazı çekincelerim var. Yani ebeveyninin -Allah onları<br />

affetsin, mekânları cennet olsun- sana olan tutumu... sana gösterdikleri hoşgörü konusunda. Kusura<br />

bakma."<br />

Kızın burada Raşit'e fırlattığı buz gibi, nefret dolu bakış Meryem'in gözünden kaçmadı, ama adam önüne<br />

bakıyordu, aynmsamamıştı.<br />

"Her neyse. Söylemeye çalıştığım şu ki, ben artık koçanım, salt senin değil, hepimizin onurunu korumak,<br />

evet, nanjjvc namussuzumu kollamak benim görevim. Bu sorumluluk, kocaya aittir. Onunla ben ilgilenirim,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!