Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Ninni bir anlığına kesildi. "Zatürree kapar!"<br />
"Yaz ortasındayız!"<br />
241<br />
"Ne?"<br />
Raşit dişlerini sıktı, sesini yükseltti. "Hava ılık, dedim!"<br />
"Onu dışarı çıkarmayacağım!"<br />
Ninni yeniden başladı.<br />
"Bazen, yemin ederim, şeytan diyor ki şunu bir kutuya koy, Kabil Irmağı'na bırak. Bebek Musa gibi."<br />
Meryem onun bebeğe bir kez bile kızın verdiği adla seslendiğini duymamıştı. Azize. Aziz tutulan. Hep ya<br />
bebek diyordu ya da, gerçekten çileden çıkmışsa, /u.<br />
Bazı geceler Meryem onların tartıştığını duyuyordu. Par-makuçlanna basarak kapılarına gider, adamın<br />
bebekten -daima, hep bebekten- yakınmasını dinlerdi; sürekli ağlaması, kokular, ayağına takılan oyuncaklar,<br />
bebeğin bitmek bilmeyen, Leyla'ya el koyan, Raşit'ten uzaklaştıran talepleri: emzirmek, geğirtmek, altını<br />
değiştirmek, gezdirmek, kucakta sallamak. Kız da buna karşılık, odada sigara içtiği, bebeği yatağa almasına<br />
izin vermediği için haşlıyordu adamı.<br />
Daha kısık sesle sürdürülen tartışmalar da vardı.<br />
"Doktor altı hafta dedi."<br />
"Daha değil, Raşit, olmaz. Hayır. Bırak. Hadi ama, yapma."<br />
"İki ay oldu."<br />
"Şişşt. İşte. Bebeği uyandırdın." Sonra, daha sertçe: "Hof fodi? Mutlu musun şimdi?"<br />
Meryem usulca odasına dönerdi.<br />
"Yardım edemez misin?" diyordu Raşit şimdi. "Yapabileceğin bir şeyler olmalı."<br />
"Ben bebeklerden ne anlarım ki?" dedi Meryem.<br />
"Raşit! Biberonu getirebilir misin? Almari'nm üzerinde. Emmiyor. Bir de biberonu deneyeyim."<br />
Bebeğin ayaklaması bir yükseliyor, bir alçahyordu; ete inen satır gibi.<br />
242<br />
Raşit gözlerini kapadı. "Bu tam bir savaş lordu. Hikmet-yar'ın ta kendisi. İnan bana, Leyla doğura doğura<br />
Gülbeddin Hikmetyar'ı doğurdu."<br />
Kız günlerini emzirme, sallama, pışpışlama, gezdirme döngüleriyle tüketirken, Meryem öylece izledi. Bebek<br />
uyuduğu zaman bile, çitilenmeyi, (kızın Raşit'e zorla aldırdığı) dezenfektanlı suya batırılmayı bekleyen, kirli<br />
alt bezleri vardı. Zımpara kağıdıyla törpülenecek ürnaklar, yıkanıp asılacak tulumlar, pijamalar.<br />
Bu giysiler de, bebeğe ilişkin pek çok şey gibi, bir başka çekişme konusuydu.<br />
"Nesi varmış kıyafetlerin?" dedi Raşit.<br />
"Bunlar oğlanlar için. Bapa için."<br />
"Farkı anlar mı sence? Onlara iyi para verdim ben. Bir şey daha; ses tonun hiç hoşuma gitmedi. Bunu bir<br />
uyan say."<br />
Kız her hafta, hiç aksatmadan, siyah, madeni bir maltızı ısıtıyor, içine bir tutam üzerlik otu atıyor, kem gözleri<br />
kovalamak için, espandi dumanını bebeğe doğru yelliyordu.<br />
Onun bu dinmez coşkusunu, gayretkeşliğini seyretmek bile yorucuydu Meryem için - ve gizlice, salt<br />
kendisine itiraf ettiği gibi, biraz da hayranlık uyandırıcı. Kızın gözlerindeki tapınma dolu parıltıya hayretler<br />
içinde kalıyordu; sabahlan, yüzü süzülmüş, bütün gece bebeği kucağında gezdirip durmaktan balmumuna<br />
dönmüşken bile. Bebek gaz çıkanrken, kız gülmekten yerlere yatıyordu. Bebekteki en küçük değişimler bile<br />
onu zevkten çıldırtıyor, yaptığı her şeyi seyredilmeye değer buluyordu.<br />
"Bak! Çıngırağı almaya çalışıyor. Ne kadar zeki."<br />
"Gazeteleri arayıp haber vereyim," dedi Raşit.<br />
243<br />
Her gece bir başka gösteri sunuluyordu. Kız bakması için bastırınca, Raşit çenesini havaya diker, mavi<br />
damarlı, kanca burnunun üstünden sabrı taşmış, ters bir bakış fırlatırdı.<br />
"Bak şimdi, seyret. Parmaklarımı şıklatınca nasıl gülüyor, bak. Gördün mü? Gördün, değil mi?"<br />
Raşit homurdanır, tabağına dönerdi. Meryem eskiden kızın salt varlığıyla bile onu nasıl heyecanlandırdığını<br />
anımsadı. Kızın ağzından çıkan her şey adamı memnun eder, ilgisini çeker, başını tabağından kaldırmasına,<br />
onaylayarak sallamasına neden olurdu.<br />
Ancak ortada tuhaf bir durum vardı. Kızın gözden düşmesine Meryem'in sevinmesi, oh olsun demesi<br />
gerekirdi. Oysa durum böyle değildi. Hem de hiç. Meryem kıza acıdığını anlayınca, en çok kendisi şaşırdı.<br />
Yine akşam yemeklerinde, kız <strong>bin</strong> bir çeşit kaygısını tek tek sıralardı. Listenin başında, her öksürüğün<br />
depreştirdiği zatürree korkusu vardı. Sonra dizanteri geliyor, dışkıdaki en küçük bir cıvıklık bu korkuyu<br />
hortlatıyordu. Her isilik ya su-çiçeğiydi ya da kızamık.<br />
"Bu kadar bağlanmasan iyi edersin," dedi Raşit bir akşam.<br />
"Ne demek istiyorsun?"