01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"Ama önce perdeleri kapatıyoruz ki, Taliban bizi göreme-sin," dedi. Zaman Kaka, masasmda dikiş iğneleri,<br />

iplik makaraları bulunduruyordu; "Taliban teftişe geldiğinde hemen defterleri kitapları kaldırıyor, dikiş diker<br />

gibi yapıyoruz."<br />

Bir gün, yine Azize'yle sohbet ederken, Leyla'nın gözüne orta yaşlı, burka'sınm peçesini kaldırmış bir kadın<br />

çarptı; üç oğlanla bir kız çocuğunu ziyarete gelmişti. Bu keskin hatlı, sert yüzü, kalın kaşları bir yerden<br />

tanıyordu, ancak sarkmış ğızla kır saçlar yabancıydı. Aynı anda, şalları, siyah etekleri, ters, aksi sesi<br />

anımsadı; saçlann nasıl sımsıkı toplandığını, ensedeki kısa, sert kıl diplerini gösterecek kadar gergin topuzu.<br />

Bu kadının bir zamanlar kız öğrencilerin örtünmesini yasak-layışı, kadınlarla erkekler eşittir, dolayısıyla<br />

erkekler örtün-mezken kadınların kapanmasına neden yoktur, deyişi Leyla'nın bugün gibi aklındaydı.<br />

330<br />

Bir ara, Rengmaal Hala başını kaldırdı, göz göze geldiler, ama Leyla eski öğretmeninin gözlerinde bir<br />

duraklama, bir tanıma ışıltısı göremedi.<br />

"Yerkabuğunda kırıklar var," dedi Azize. "Bunlara fay deniyor."<br />

Ilık bir öğle sonrasıydı; 2001 Haziranı'nda bir cuma günü. Dördü birlikte, yetimhanenin arka avlusunda<br />

oturuyorlardı; Leyla, Zalmay, Meryem ve Azize. Raşit bu kez -nasıl olduysa- insafa gelmiş, onlara eşlik<br />

etmişti. Yolun aşağısında, otobüs durağında beklemekteydi.<br />

Yalınayak çocuklar çevrelerinde oynuyor, koşuşuyordu. Patlak bir futbol topu tekmeleniyor, durup<br />

dinlenmeksizin kovalanıyordu.<br />

"Ve fayların her iki yanında kaya tabakaları var ve bunlar yeryüzünün kabuğunu oluşturuyor," diye sürdürdü<br />

Azize.<br />

Biri Azize'nin saçlarını geriye toplayıp örmüş, tokalarla, düzgünce tepesine tutturmuştu. Leyla kızının<br />

arkasına geçip saçlarını ayıran, rahat durmasını tembihleyerek, yavaş yavaş ören kişiye, bu artık her kimse,<br />

fena halde gıpta etti.<br />

Azize göstermek için ellerini, avuçları yukarı bakacak şekilde açtı, birbirine sürttü. Zalmay onu büyük bir<br />

ilgiyle izlemekteydi.<br />

"Kektonik plaka mı deniyor?"<br />

"Tektonik,1' diye düzeltti Leyla. Konuşmak acı veriyordu. Çenesi hâlâ acıyor, sırtı, ensesi zonkluyordu.<br />

Dudağı şişmişti; diliyse ikide bir, Raşit'in iki gün önce döktüğü, alt kesici dişinden kalan boşluğa kayıyordu.<br />

Anne'yle Babi'yi kaybetmeden, hayan tersyüz olmadan önce, Leyla insan bedeninin bunca dövülmeyi, böyle<br />

şiddetli ve düzenli bir dayağı kaldırabileceğine, dahası, işlevlerini sürdürebileceğine asla inanmazdı.<br />

331<br />

"Aynen. Bunlar birbirinin yanından kayıp geçerken, sür-tünüyorlar ve kayıyorlar -anlıyor musun, Anneciğim?-<br />

böylece enerji açığa çıkıyor, bu da yeryüzüne doğru hareket ediyor ve sallanmasına neden oluyor...<br />

depreme."<br />

"Gittikçe daha da zeki oluyorsun," dedi Meryem. "Şu budala halan'dan kat kat zekisin."<br />

Azize'nin yüzü ışıdı, yayıldı. "Sen budala değilsin, Meryem Hala. Ayrıca, Zaman Kaka\nn dediğine göre,<br />

bazen kayaların yer değiştirmesi derinlerde, çok çok derinlerde olurmuş; aşağıda çok güçlü, korkutucu<br />

şeyler olup biterken biz burada, yüzeyde yalnızca hafif bir sarsıntı hissedermişiz. Sadece belli belirsiz bir<br />

titreme."<br />

Bir önceki ziyaretin konusu, güneşten mavi ışık yayan şeyin, atmosferdeki oksijen atomları olduğuydu.<br />

Yeryüzünde atmosfer olmasaydı, demişti Azize soluk soluğa, gökyüzü mavi olmaz, zifiri karanlık bir deniz<br />

olurdu, günepe karanlıktaki kocaman, parlak bir yıldız.<br />

"Bu sefer Azize bizle eve geliyor mu?" diye sordu Zal-may.<br />

"Yakında, aşkım," dedi Leyla. "Yakında." Leyla uzaklaşan oğlanın arkasından baktı; tıpkı babası gibi<br />

yürüyordu, beden öne eğik, ayak parmaklan içe basıyor. Salıncağa gitti, boş iskemleyi itti, sonunda yere,<br />

betona çöktü, bir çatlaktan fışkırmış yabani odan yolmaya başladı.<br />

Leyla bir kez daha merak etti: Taliban Zaman Kaka'nm gizli derslerini öğrense, ne yapardı acaba?<br />

Görüşmelerde, Azize sessizliğin çökmesine hiç fırsat vermiyordu. Yüksek, çınçın sesiyle yaptığı<br />

konuşmalarla, taşkın gevezeliklerle bütün boşluklan dolduruyordu. Konudan konuya atlar, elleriyle çılgın,<br />

hırçın jestler yapardı; oysa bu asabi uçuculuk hiç de tarzı değildi. Yeni bir gülüşü vardı; Azize'nin. Tam bir<br />

gülüş de sayılmazdı, daha çok, sözlerini nok-<br />

332<br />

talamak için başvurduğu, gergin bir tik gibiydi; ya da, Leyla'nın kuşkulandığı gibi, rahatlatma, güven verme<br />

amacıyla yapılan bir vurgu.<br />

Başka değişiklikler de vardı. Azize'nin tırnaklannın alandaki kir Leyla'nın gözünden kaçmıyordu; kız onun<br />

fark ettiğini aynmsar, ellerini baldırlannın altına saklardı. Ne zaman bir çocuk sümüklerini akıta akıta ağlasa,<br />

ya da yanlanndan kıçı açık, saçı kirden taraz taraz bir çocuk geçse, Azize'nin kirpikleri uçuşur, hemen<br />

açıklamaya girişirdi. Evinin pisliği, ço-cuklannın pasaklılığı yüzünden konuklanna mahcup olmuş bir ev<br />

hanımı gibi.<br />

Yetimhaneden memnun olup olmadığı sorulannı, şen ama muğlak yanıdarla geçiştiriyordu.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!