01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Anne, Ahmet'le Nur'un fotoğrafını havaya, başının üstüne kaldırmıştı. Armut ağacının altında, sırt sırta<br />

oturdukları<br />

158<br />

resimdi. Onun gibi başka kadınlar da vardı, şehit kocalarının, oğullarının, erkek kardeşlerinin resimlerini<br />

tutan kadınlar.<br />

Biri Leyla'yla Hasena'nın omuzlarına dokundu. Tarık'tı.<br />

"O şeyi de nerden buldun?" diye çığırdı Hasena.<br />

"Duruma uygun giyineyim dedim." Başında Rus işi, kocaman bir kalpak vardı; kulaklıklarını indirmişti.<br />

"Yakışmış mı?"<br />

Leyla güldü. "Komik olmuş."<br />

"Amaç da bu zaten."<br />

"Annenler bu kılıkta sana eşlik mi etti?"<br />

"Yo, onlar evde," dedi oğlan.<br />

Geçen sonbahar, Tarık'ın Gazne'deki amcası kalp krizinden ölmüş, birkaç hafta sonra da babası kalp krizi<br />

geçirmişti; epeyce sarsılan, bitkin düşen adam, bazen haftalarca süren bunalımlara, moral çöküntülerine<br />

giriyordu. Tarık'ı böyle, yine eskisi gibi görmek Leyla'nın hoşuna gitti. Babasının rahatsızlığını izleyen<br />

haftalarda, yüzünden düşen <strong>bin</strong> parça, gamlı gamlı dolanıp durmuştu.<br />

Anne'yle Babi durmuş Sovyeder'i seyrederken, üç genç sıvıştı. Tarık bir sokak satıcısından herkese bir<br />

tabak, üzerine bol kişnişli turşu eklenmiş, haşlanmış fasulye aldı. Kapalı bir halı dükkânının tentesinin altında<br />

yediler, sonra Hasena ailesini bulmaya gitti.<br />

Otobüsle eve dönerlerken, Tank'la ikisi yan yana oturdu; Leyla'nın ebeveyni ön koltuktaydı. Anne cam<br />

kenarındaydı, dı-şanya bakıyordu; fotoğrafi göğsüne bastırmıştı. Onun yanındaki Babi sakin, kayıtsızdı;<br />

hararede konuşan bir adamı dinliyordu; adam Sovyetler'in gidiyor olabileceğini, ama Kabil'e, Ne-cibullah'a<br />

silah göndermeyi sürdüreceklerini iddia ediyordu.<br />

"Adam onların kuklası. Savaşa onun aracılığıyla devam edecekler, emin olabilirsiniz."<br />

Koridorun öteki tarafında oturan biri, ona katıldığını belirtti.<br />

159<br />

Anne fısıl fisıl dua okuyordu; mırıltıları sürdükçe sürdü, ta ki nefessiz kalıncaya, son birkaç sözcüğü ince, tiz<br />

bir fısıltıyla, zar zor tamamlayıncaya kadar.<br />

Leyla'yla Tank aynı gün, daha sonra Cinema Park'a gittiler, dublajlı bir Sovyet filmi izlediler; konuşmaların<br />

Farsça olması istemeyerek de olsa gülünç bir etki yaratıyordu. Film bir ticaret gemisinde geçiyordu; ikinci<br />

kaptan, kaptanın kızına âşıktı. Kızın adı Alyona'ydı. Sonra şiddedi bir firtına patladı; yıldırımlar, sağanak,<br />

gemiyi havaya kaldıran, azgın dalgalar. Çılgına dönmüş bir denizci, bir şey haykırdı. Absürd denecek kadar<br />

sakin bir Afgan ses, "Sayın bayım, lütfen şu halatı uzatabilir misiniz?" dedi.<br />

Bunun üzerine Tank makaraları koyuverdi. Az sonra, ikisi birden önlenemez bir gülme krizine girdiler. Tam<br />

biri yorgun düştüğünde, öteki burnundan bir horultu salıyor ve yeni bir kahkaha tufanı başlıyordu. İki sıra<br />

önde oturan adam döndü, onları susturdu.<br />

Sonlara doğru bir düğün sahnesi vardı. Kaptan baba sonunda yumuşamış, Alyona'nın ikinci kaptanla<br />

evlenmesine razı olmuştu. Yeni evliler birbirine gülümsemekteydi. Herkes votka içiyordu.<br />

"Ben asla evlenmeyeceğim," diye fısıldadı Tank.<br />

"Ben de," dedi Leyla, ama anlık, gergin bir duraksamanın ardından. Sesinin, duyduğu hayal kırıklığını ele<br />

vermediğini umuyordu. Yürek atışları hızlanırken, daha güçlü bir sesle ekledi: "Hiçbir zaman."<br />

"Düğünler aptalca."<br />

"Bütün o yaygara."<br />

"Harcanan onca para."<br />

"Hem de ne uğruna?"<br />

160<br />

"Bir daha hiç giymeyeceğin kıyafetlere."<br />

"Hah!"<br />

"Olur a, evlenirsem," dedi Tarık, "nikâhın kıyıldığı sahnede üç kişilik yer hazırlamaları gerekecek. Ben, gelin,<br />

bir de başıma tabanca dayayan adam için."<br />

Öndeki seyirci bir kez daha dönüp uyaran bir bakış fırlattı.<br />

Perdede, Alyona'yla taze kocasının dudakları kenetlenmişti.<br />

Öpüşen çifti seyrederken, Leyla birden, duyularının garip bir biçimde keskinleştiğini duyumsadı. Yüreğinin<br />

güm güm attığını, kanın kulaklarında zonkladığını, yanındaki bedenin gerildiğini, sonra kıpırtısız kaldığını<br />

inanılmaz bir yoğunluk, keskinlikle hissediyordu. Öpüşme sürüyordu. Ansızın, kıpırdamamak ya da ses<br />

çıkarmamak, Leyla için büyük bir önem kazanmış, âdeta bir zorunluluk olup çıkmıştı. Tarık'ın onu gözlediğini<br />

sezdi -bir gözü perdede, öteki gözü kızdaydı-tıpkı kendisinin de onu gözlediği gibi. Soluk alıp verirken<br />

Leyla'nın burnundan çıkan tıslamayı dinliyor, belli belirsiz bir değişiklik, kızın aklından geçenleri ele verecek<br />

bir düzensizlik duymayı mı bekliyordu?

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!