Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
193<br />
gezindiğini gördü. Onaylarını almaya çalışır gibi. Hayır dualarını. Bağışlanmayı diler gibi.<br />
"Burada bizim için hiçbir şey kalmadı," dedi Babi. "Oğullarımızı kaybettik, ama Leyla'mız var. Biz hâlâ bir<br />
aileyiz, Fa-riba. Yeni bir yaşam kurabiliriz."<br />
Babi ona doğru eğildi. Ellerini tutmak için uzanınca, Anne karşı çıkmadı. Yüzünde, bir teslimiyet ifadesi. Bir<br />
boyun eğiş. El ele tutuştular, hafifçe; sonra birbirlerine sanldüar, sessizce öne arkaya sallandılar. Anne<br />
yüzünü erkeğin boynuna gömdü. Bir eliyle gömleğini avuçladı.<br />
O gece heyecan Leyla'yı uykusundan etti. Yattığı yerden, usulca aydınlanan, turuncunun, sannın en cafcaflı<br />
tonlarına bürünen ufku seyretti. Bir ara, içerdeki coşkulu zindeliğe, dı-şandaki bomba çatırtılanna karşın,<br />
yine de dalıp gitti.<br />
Ve rüya gördü.<br />
İnce, uzun bir kumsaldalar; bir örtünün üzerinde oturuyorlar. Serin, bulutlu bir gün, ama Tank'ın yanı,<br />
omuzlanna kadar çektikleri battaniyenin altı ılık. Boyası yer yer kalkmış, beyaz, alçak çitin gerisinde, rüzgâra<br />
açık, bir sıra palmiyenin altında duran arabalan görebiliyor. Rüzgâr gözlerini sulandı-nyor, ayakkabılannı<br />
kuma gömüyor, kuru çalı demetlerini bir kumulun kavisli sırtından ötekine savuruyor. Uzakta, hafif yan<br />
yatmış, süzülen yelkenlileri seyrediyorlar. Etraflannda martılar bağnşıyor, rüzgârda ürperiyorlar. O sırada,<br />
tekdüze bir melodiyi andıran bir ses duyuluyor. Leyla Tank'a, Babi'den yıllar önce öğrendiği, şarkı söyleyen<br />
kumlarla ilgili bilgiyi aktanyor.<br />
Erkek gözlerini ovuşturuyor, kirpiklerindeki kum taneciklerini silkeliyor. Kızın gözüne, onun parmağındaki<br />
alyansın ışıltısı çarpıyor. Kendi alyansıyla aynı - baştan sona bir tür kafes deseniyle bezenmiş, altın.<br />
Ama doğru, diyor oğlana. Kumların sürtünürken pıkar-dıgı ses bu. Dinle. O da dinliyor. Kaşlannı çatıyor.<br />
Bekliyor-<br />
194<br />
lar. Ve yine duyuyorlar. Rüzgâr hafiflediğinde, iniltili bir ses; şiddedendiğinde, ağlayan, tiz sesli bir bebekler<br />
korosu.<br />
Babi yanlanna sadece en gerekli şeyleri alacaklarını söyledi. Gerisini satacaklardı.<br />
"Bu para, ben iş bulana kadar bizi Peşaver'de idare eder."<br />
Sonraki iki gün, satılacaklan topladılar. Koca koca denkler oluştu.<br />
Leyla odasında eski bluzlan, eski ayakkabılan, kitaplan, oyuncaklan bir yana ayırdı. Yatağın altına bakınca,<br />
Hase-na'nın beşinci sınıfta, teneffüste verdiği san camdan, küçük ineği buldu. Ucunda minyatür bir futbol<br />
topu sallanan anahtarlığı da - Citi'nin hediyesi. Tekerli, küçük, tahta bir zebra. Tarık'la bir gün su hendeğinde<br />
bulduklan, seramik astronot. Kendisi altısındaydı, Tank sekizinde. Onu kimin bulduğuna dair, ufak bir kavga<br />
çıkmıştı aralannda; Leyla anımsıyordu.<br />
Anne de eşyalarını topladı. Devinimlerinde bir tutukluk vardı, gözlerindeyse uyuşuk, dalmış gitmiş bir bakış.<br />
İyi cins tabaklannı, peçetelerini, bütün takılannı -nikâh yüzüğü dışında- giysilerinin çoğunu gözden<br />
çıkarmıştı.<br />
"Bunu satmayacaksın, değil mi?" dedi Leyla, Anne'nin gelinliğini kaldırarak. Giysi, bir çağlayan gibi kucağına<br />
döküldü. Dantele, yakayı çeviren kurdeleye, kol ağızlanna elle işlenmiş, küçük incilere dokundu.<br />
Anne omuz silkti, gelinliği aldı. Giysi destesinin üzerine kabaca fırlattı. Bir yara bandını tek harekede çeker<br />
gibi, diye düşündü Leyla.<br />
En üzücü görev, Babi'ye düştü.<br />
Leyla onu çalışma odasında buldu; yüzünde acılı bir ifade, ayakta, kitap raflannı inceliyordu. Kullanılmış<br />
giysiler satan dükkândan aldığı tişörtü giymişti; tişörtün göğsünde San<br />
195<br />
Francisco'nun kırmızı köprüsünün resmi vardı. Beyaz köpüklü sulardan yükselen kalın sis, köprünün<br />
ayaklarını sarma-lamıştı,<br />
"Şu malum klişeyi bilirsin," dedi. "Issız bir adaya düşü-yorsun. Yanına yalnızca beş kitap alabilirsin.<br />
Hangilerini seçerdin? Bir gün buna ciddi ciddi mecbur kalacağım hiç aklıma gelmezdi."<br />
"Sana yeni baştan bir kütüphane oluştururuz, Babi."<br />
"Hım." Kederle gülümsedi. "Kabil'i terk ettiğime inanamıyorum. Okula burada gittim, ilk işime burada<br />
başladım, bu şehirde baba oldum. Yakında bir başka kentte, bir başka gökyüzünün alanda uyuyacağımı<br />
düşünmek öyle garip geliyor ki."<br />
"Bana da öyle."<br />
"Kabil hakkındaki şu şiir bütün gün beynimde çınlayıp durdu. Saib-i-Tebrizi, yanılmıyorsam on yedinci<br />
yüzyılda yazmış. Tamamını ezbere bilirdim, ama şu an yalnızca iki dizesini hatırlayabiliyorum:<br />
Bu kentin ne panlarını ışıldatan ayları sayabilirsin, Ne de duvarlarının gerisine gizlenen <strong>bin</strong> muhteşem<br />
güneşi."<br />
Leyla başını kaldırıp bakınca, babasının ağladığını gördü. Kolunu onun beline doladı. "Ah, Babi. Geri<br />
döneceğiz. Savaş biter bitmez. Kabil'e döneceğiz, inşallah. Göreceksin."