01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Molla onları selamladı. Bunun geleneksel bir nikâh olmayacağını söyledi.<br />

"Anladığım kadarıyla Raşit Ağa'nın, yakında hareket edecek olan Kabil otobüsüne bileti varmış. Dolayısıyla,<br />

vakit darlığı nedeniyle, bazı ananevi usulleri adayacak, töreni hızlandıracağız."<br />

Bir-iki dua okudu, evliliğin önemi hakkında birkaç kelime etti. CeliPe, bu birleşmeye bir itirazı olup olmadığını<br />

sordu, Celil başını yok anlamında salladı. Molla, Raşit'e döndü, Meryem'le nikâhlarunayı gerçekten isteyip<br />

istemediğini sordu. Raşit, "Evet," dedi. Sert, gıcırtılı sesi Meryem'e kuru güz yapraklarının ezilirken çıkardığı<br />

sesi anımsatmıştı.<br />

"Peki sen, Meryem can, bu erkeği kocalığa kabul ediyor musun?"<br />

55<br />

Meryem sesini çıkarmadı. Genizler temizlendi.<br />

"Ediyor," dedi, masanın ucundan bir kadın sesi.<br />

"Aslında," dedi molla, "soruyu kendisi yanıdamah. Yanıtlamadan önce de, benim üç kez sormamı beklemeli.<br />

Çünkü teklifte bulunan kişi, erkek; kız değil."<br />

Soruyu iki kere daha yineledi. Meryem'den yanıt gelmeyince, bir daha sordu; bu kez biraz daha bastırarak.<br />

Meryem yanında oturan CeliPin kıpırdandığını, masanın altındaki bacaklarını üst üste atıp sonra yine<br />

indirdiğini hissedebiliyordu. Birileri yine genzini temizledi. Küçük, beyaz bir el uzandı, masadaki bir toz<br />

zerresine bir fiske vurdu.<br />

"Meryem," diye fısıldadı Celil.<br />

"Evet," dedi kız, titrek bir sesle.<br />

Duvağın altına bir ayna uzatıldı. Meryem aynada önce kendi yüzünü gördü; kavissiz, biçimsiz kaşlarını, düz<br />

saçlarını, neşesiz, yeşil gözlerini; gözleri birbirine öyle yakındı ki, insan onu şaşı sanabilirdi. Cildi kalındı,<br />

donuk, lekeli görünüyordu. Alnını çok geniş, çenesini çok dar, dudaklarını çok ince buldu. Genel olarak, uzun<br />

bir yüz izlenimi bırakıyordu; üçgen bir surat, biraz tazımsı. Öte yandan, tuhaftı ama, bütün bu silik, albenisiz<br />

parçaların bir araya gelince güzel olmasa da, gözü hiç mi hiç rahatsız etmeyen bir çehre oluşturduğunu<br />

görebiliyordu.<br />

Aynada, Raşit'in yüzünü de ilk kez gördü: iri, köşeli, sağlıklı ve pembe yüzü; kanca burnu; mahcup bir<br />

sevinci dışavu-ran, kızarmış yanaldan; sulu, kanlı gözleri; öndeki ikisi, sivri tepeli bir çatı gibi üst üste <strong>bin</strong>miş<br />

olan, sıkışık dişleri; gür kaşların neredeyse iki parmak üstünden başlayan, inanılmayacak kadar alçak saç<br />

çizgisini; sık, sert, kır düşmüş saçları.<br />

Gözleri aynada bir anlığına buluştu, sonra çabucak sıvıştı. Bu kocamın yüzü, diye düşündü Meıyem.<br />

56<br />

Raşit'in ceket ce<strong>bin</strong>den çıkardığı ince, altın halkaları birbirlerinin parmaklarına taktılar. Erkeğin tırnaklan<br />

sarımsı kahveydi, çürüyen bir elmanın içi gibi; bazılannın uçları uzamış, kıvnlmıştı. Kız alyansı onun<br />

parmağına geçirirken, elleri titredi, Raşit yardım etmek zorunda kaldı. Kendi alyansıysa azıcık dardı, ama<br />

Raşit eklemlerden sertçe iterek yüzüğü geçirdi.<br />

"İşte," dedi.<br />

"Çok güzel bir yüzük," diye atıldı, Celil'in eşlerinden biri. "Harika, Meryem."<br />

"Geriye bir tek, nikâh akdinin imzalanması kaldı," dedi molla.<br />

Meryem adını yazdı - mim, ra, ya, sonra yine mim - bütün gözlerin eline dikildiğinin farkındaydı. Meryem'in<br />

imzalayacağı bir sonraki belgeye, yirmi yedi yıl sonra, yine bir din adamı tanıklık edecekti.<br />

"Artık kan kocasınız," dedi molla. "-Tebrik ederim."<br />

Raşit, rengârenk boyanmış otobüste bekledi. Meryem aşağıdan, durduğu yerden onu değil, sigarasının açık<br />

camdan dı-şanya süzülen dumanını görebiliyordu - CeiiPle birlikte, arka tamponun yakınındaydılar.<br />

Çevrelerinde insanlar tokalaşıyor, vedalaşıyordu. Kuranlar öpülüyor, elden ele geçiriliyordu. Çiklet, sigara<br />

tepsilerinin gerisinde yüzleri görünmeyen oğlan çocuklan, yolcuların arasında yalınayak koşturuyordu.<br />

Celil habire Kabil'in ne olağanüstü bir şehir olduğunu anlatmaktaydı; Moğol imparatoru Babür bile oraya<br />

gömülmeyi vasiyet etmişti. Meryem onun aynlık vaktine kadar böyle konuşup duracağını, Kabil'in<br />

bahçelerini, dükkânlannı, ağaçla-nnı, havasını öveceğini biliyordu; sonra bir bakacaktı kendisi otobüste,<br />

CeliPse aşağıda, ona neşeyle el sallamakta: yarasız beresiz, sapasağlam.<br />

57<br />

Meryem buna izin veremezdi.<br />

"Sana tapardım," dedi.<br />

Celil lafinın ortasında duru verdi. Kollarını göğsünde kavuşturdu, sonra çözdü. Genç bir Hindu çift, kucağı<br />

bebekli bir kadınla, bir bavulu sürükleyen erkek, aralarından geçti. Bu müdahale CeliPin çok işine gelmiş<br />

gibiydi. Çift özür diledi, o da kibarca gülümsedi.<br />

"Perşembeleri saaderce oturup beklerdim seni. Gelmeyeceksin diye ölesiye kaygılanırdım."<br />

"Yolunuz uzun. Bir şeyler yemelisin." Sonra, ekmekle keçi peyniri alayım mı, diye sordu.<br />

"Sürekli seni düşünürdüm. Yüz yaşına kadar yaşaman için dua ederdim. Bilmiyordum. Benden utandığını<br />

bilmiyordum ki."<br />

Celil başım eğdi, vaktinden önce gelişmiş bir oğlan çocuğu gibi, ayakkabısının burnuyla toprağı eşeledi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!