01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

vasi var; bir başka köşede, duvarın tavanla kesiştiği noktaya bir yarasa tutunmuş, baş aşağı sarkıyor.<br />

Leyla gözlerini kapıyor, bir süre böyle oturuyor.<br />

Pakistan'da bazen Meryem'in yüzünü anımsamakta zorlanırdı. Bazı anlar, dilinin ucundaki bir sözcük gibi,<br />

Meryem'in yüzü ondan kaçardı. Ama şimdi, burada, Meryem'i gözkapaklannm ardına çağırmak çok kolay:<br />

bakışlarındaki yumuşak ışıltı, uzun çenesi, boynunun kalınlaşmış derisi, sımsıkı kapalı dudaklanndaki<br />

gülümseme. Burada, Leyla yanağını Meryem'in yumuşak kucağına yeniden gömebilir, Ku-ran'dan sureler<br />

söylerken, öne arkaya sallanan bedenini, bu bedeni titreşerek kat eden sözcüklerin dizlere indiğini, sonra<br />

kendi kulaklarına ulaştığım hissedebilir.<br />

Sonra, bir anda, yerdeki yabani odar küçülmeye, çekilmeye başlıyorlar; sanki biri, bir şey yerin altından<br />

köklerine yapışmış, onları çekiyor. Alçalıyor, alçalıyorlar, ta ki kulübe'mn toprağı son dikenli yaprakçığı da<br />

yutuncaya kadar. Örümcek ağlan, mucizevi bir biçimde açılıyor, dağılıyor. Kuş yuvası kendi kendini<br />

dağıtıyor, incecik sürgünler, çöpler yuvadan teker teker, çat diye ayrılıp uç uca kulübe'den dışanya<br />

uçuyorlar. Görünmeyen bir silgi, duvardaki Rusça yazıyı siliyor.<br />

Yer kaplamalan geri geldi. Leyla şimdi bir çift yer yatağı görüyor, bir tahta masa, iki iskemle, köşede dökme<br />

demirden bir soba, duvarlarda raflar, üzerlerinde kaplar, tavala§, kararmış bir çaydanlık, fincanlar, kaşıklar.<br />

Dışanda tavuklann gı-dakladığmı, bir ırmağın uzaktan uzağa çağıldadığını duyuyor.<br />

Gencecik bir Meryem masada oturmuş, yağ lambasının donuk kızartısında bir bebek yapıyor. Bir şarkı<br />

mınldanıyor. Yüzü pürüzsüz, taptaze, saçları yıkanmış, geriye taranmış. Bütün dişleri tamam.<br />

Leyla, örgü yünlerini tutam tutam alıp bebeğinin kafasına yapıştıran Meryem'i seyrediyor. Birkaç yıla<br />

kalmadan, bu kü-<br />

411<br />

çük kız, hayattan çok küçük taleplerde bulunan, hiç kimseye yük olmayan, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını,<br />

alaya alınan hayallerini hiç kimseye, asla yansıtmayan bir kadın olacak. Bir ırmak yatağındaki kaya gibi, hiç<br />

yakınmadan kadanan, zarafeti, vakan üzerinden akıp geçen çalkantılar tarafından bozulmayan, şekillenen<br />

bir kadın. Leyla bu küçük kızın gözlerinin gerisinde, öze, çekirdeğe derinden gömülmüş bir yerde, daha<br />

şimdiden, Raşit'in de Taliban'm da kırmayı başaramayacağı bir şey görüyor. Bir kireçtaşı kütlesi kadar sert,<br />

dayanıklı bir şey. Sonunda, onun kendi eliyle, bizzat bozacağı, Leyla'ya kurtuluşu getirecek bir şey.<br />

Küçük kız başını kaldırıp bakıyor. Bebeği bırakıyor. Gülümsüyor.<br />

Leyla co?<br />

Leyla'nın gözleri açılıveriyor. Nefesi kesiliyor, oturduğu yerde dikeliveriyor. Yarasayı korkuttu, hayvan<br />

kulübe\an bir ucundan ötekine hızla, kurşun gibi uçuyor, çırpınan kanatia-n bir kitabın hızla çevrilen sayfalan<br />

gibi; sonunda, pencereden uçup gidiyor.<br />

Leyla ayağa kalkıyor, pantolonuna yapışan kuru yapraklâ-n silkeliyor. Kulübe'den çıkıyor. Dışanda, ışık<br />

hafiften değişmiş. Rüzgâr otlan dalgalandınyor, söğüt dallarını hışırdatıyor.<br />

Açıklıktan aynlmadan önce, Leyla son bir kez dönüp Meryem'in uyuduğu, karnını doyurduğu, hayal kurduğu,<br />

Celil'in uğruna nefesini tutup saniyeleri saydığı kulübece bakıyor. Söğütler, yıpranmış duvarlara her esintide<br />

yer değiştiren, kıvnmlı desenler düşürüyor. Düz dama bir karga kon muş. Bir şeyi gagalıyor, acı acı gaklıyor,<br />

uçup gidiyor.<br />

"Hoşça kal, Meryem."<br />

Sonra dönüyor, koşarak otların araşma dalıyor; ağladığının farkında değil.<br />

412<br />

Hamza hâlâ aynı taşın üzerinde. Leyla'yı görünce, doğruluyor.<br />

"Hadi, dönelim," diyor, Sonra, ekliyor: "Sana vermem gereken bir şey var."<br />

Leyla onu dışanda, bahçe kapısında bekliyor. Daha önce onlara çay getiren oğlan, kucağında bir tavuk, incir<br />

ağacının altında durmuş kayıtsızca onu süzüyor. Leyla'nın gözüne iki surat ilişiyor; hicap% yaşlı bir kadınla<br />

genç bir kız bir pencereden sakin sakin onu seyretmekte.<br />

Evin kapısı açılıyor, Hamza görünüyor. Elinde bir kutu var.<br />

Kutuyu Leyla'ya veriyor.<br />

"Celil Han, ölümünden bir ay kadar önce bunu babama verdi," diyor. "Gelip alıncaya kadar, Meryem için<br />

saklamasını istedi. Babam kutuyu iki yıl sakladı. Vefatından hemen önce de bana verdi, Meryem adına<br />

saklamamı söyledi. Ama o... biliyorsun, o hiç gelmedi."<br />

Leyla oval biçimli, teneke kutuya bakıyor. Eski bir çikolata kutusuna benziyor. Zeytin yeşili; solmuş, yaldızlı<br />

bir süsleme, menteşeli kapağı boydan boya kat ediyor. Yanlarda hafif pas lekeleri var, kapağın ön çeperinde<br />

de iki küçük çukur. Leyla kutuyu açmaya çalışıyor, ama kilitli.<br />

"Ne var içinde?" diye soruyor.<br />

Hamza onun avucuna bir anahtar koyuyor. "Babam hiç açmadı. Ben de öyle. Açmak sana nasip olacakmış;<br />

Allah böyle istedi demek."<br />

Otele döndüğünde, Tank'la çocuklann henüz dönmediğini görüyor.<br />

413

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!