You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
363<br />
bacağı yana kıvrıldı. Geri dönüp bir daha denemek zorunda kaldılar, sonra yukarıda bir şey yere düştü,<br />
Leyla'nın dizleri boşalıverdi. Raşit'i düşürdü. Yere yığıldı, ağlamaya, zangır zangır titremeye başladı;<br />
Meryem onun tepesine dikildi, elleri kalçalarında, kendini toplamasını söyledi. Olan oldu, dedi.<br />
Bir süre sonra Leyla doğruldu, yüzünü sildi; başkaca bir sorun çıkmadan, Raşit'i kulübeye taşıdılar. Çalışma<br />
tezgâhının gerisine, yere yatırdılar; masanın üzerinde testeresi, biraz çivi, bir keski, bir çekiç ve yontmaya,<br />
Zalmay'a bir oyuncak yapmaya niyedendiği ama bir türlü başlayamadığı, silindir biçimindeki tahta parçası<br />
duruyordu.<br />
Sonra eve döndüler. Meryem ellerini yıkadı, saçlarından geçirdi, derin bir nefes aldı. "Dur şu yaralarına bir<br />
bakayım, Leyla co. Her tarafın kesik içinde."<br />
Meryem bu gece oturup düşünmesi gerektiğini söyledi. Akimi başına toplayacak, bir plan yapacaktı.<br />
"Bir yol var," dedi, "tek yapmam gereken, onu bulmak."<br />
"Hemen gitmeliyiz! Burada kalamayız," diye atıldı Leyla' kırık, boğuk bir sesle. Birden aklına, küreğin Raşit'in<br />
başına çarptığı an çıkarmış olabileceği ses geldi, yumruk yemişçesi-ne sendeledi. Genzine safra doldu.<br />
Meryem onun kendine gelmesini sabırla bekledi. Sonra Leyla'yı yatırdı, başını kucağına çekti, bir yandan<br />
saçlarını okşarken, bir yandan da kaygılanmamasını, her şeyin yoluna gireceğini söyledi. Gidebiliriz, dedi -<br />
o, Leyla, çocuklar ve Tank. Bu evden, bu bağışlama bilmez kentten ayrılabilirlerdi. Bu umudunu yitirmiş<br />
ülkeyi temelli terk edebiliriz, dedi, Leyla'nın saçlarını sıvazlarken; kimsenin onları bulamayacağı,<br />
mazilerinden soyunup sığınabilecekleri, uzak, güvenli bir yere gidebilirlerdi.<br />
364<br />
"Ağaçlı bir yere," dedi. "Evet. Bol ağaçlı."<br />
Adını hiç duymadıkları bir kasabanın kıyısında, küçük bir evde yaşarlardı; ya da gözlerden ırak, daracık,<br />
toprak yolunun iki yanı <strong>bin</strong>bir çeşit biriciyle, fundayla sarılı bir köyde. Belki orada bir patika olurdu, çocukların<br />
oynayabileceği bir çayırlığa ulaşan bir patika; ya da onları alabalıkların yüzdüğü, kamışların boy attığı,<br />
masmavi bir göle götüren, çakıllı bir yol. Koyun, tavuk yetiştirir, birlikte ekmek yapar, çocuklara okuma<br />
öğretirlerdi - huzurlu, sakin bir yaşam. Orada, çektikleri bütün sıkıntıların ağırlığını üstlerinden atar, çoktan<br />
hak ettikleri mutluluğun, yalın refahın tadını çıkarırlardı.<br />
Leyla ona katıldı, mini mini yüreklendirdi. Yeni güçlüklerle dolu bir yaşam olacaktı, biliyordu, ama bunlar<br />
zevkli, doyurucu zorluklar olacaktı; hiç yüksünmeyecekleri, üstesinden geldikçe gururlanacaklan güçlükler:<br />
değerli bir aile yadi-gân gibi değer verilen, sahip çıkılan. Meryem'in yumuşak, anaç sesi sürüp gitti, Leyla'yı<br />
iyi kötü rahatlattı. Bir yolu var, demişti; sabah olunca yapılması gerekeni söyleyecek, onlar da hep birlikte<br />
yapacaklardı; belki de yann, bı> saatte, yeni ya-şamlanna, olasılıklarla, sevinçlerle dolup taşan, güçlüklere<br />
bile kucak açan bir yaşama doğru yol alıyor olacaklardı. Meryem'in böyle dizginleri ele almasına, açık,<br />
dupduru bir zihinle her ikisinin yerine düşünebilmesine Leyla minnettardı. Kendi zihni diken üstünde, bulanık,<br />
karman çormandı.<br />
Meryem ayağa kalktı. "Şimdi oğlunla ilgilenmelisin." Bu, Leyla'nın bugüne kadar bir insanda gördüğü en<br />
acılı, en yaralı yüzdü.<br />
Leyla onu karanlıkta, şiltenin Raşit'in yattığı tarafina büzülmüş buldu. Örtünün altına, oğlunun yanma kaydı,<br />
battaniyeyi üzerlerine çekti.<br />
365<br />
"Uyuyor musun?"<br />
Oğlan arkası dönük yanıtladı: "Uyuyamadım. Baba can\a Babalu duasını yapmadık."<br />
"Belki bu gece benimle yaparsın."<br />
"Onun söylediği gibi söyleyemezsin ki."<br />
Oğlanın küçük omzunu okşadı. Ensesini öptü. "Bir dene-im.<br />
"Baba can nerde?"<br />
"Baba can gitti," dedi Leyla, boğazı yeniden tıkanırken.<br />
İşte söylenmişti; o ilk, büyük, kahrolası yalan. Aynı yalanı daha kaç kez tekrarlayacağız? diye sordu kendi<br />
kendine, yüreği burkularak. Zalmay'ın daha kaç kez kandırılması gerekecek? Gözünün önünde, Zalmay'ın<br />
eve dönen babasını coşkuyla, koşarak karşılayışı canlandı; Raşit onu dirseklerinden tutup kaldırıyor,<br />
döndürüyor, döndürüyor, ta ki oğlanın bacakları dümdüz uzanıncaya kadar; daha sonra Zalmay etrafta<br />
sarhoş gibi yalpalayınca, kıkır kıkır gülüyorlar. Kuralsız, paldır küldür oyunlarını, yeri göğü inleten<br />
kahkahalannı, gizli bakışmalarını düşündü.<br />
İçine bir utanç, oğlu adına duyduğu bir keder dalgası yayıldı.<br />
"Nereye gitti peki?"<br />
"Bilmiyorum, aşkım."<br />
Ne zaman dönecekti? Baba can dönüşte ona hediye getirecek miydi?<br />
Zalmay'la birlikte dua etti. Yirmi bir tane Bismillah-i-rahman-ı-rahim; yedi parmağın her bir boğumu için bir<br />
tane. Oğlunun ellerini birleştirip yüzüne götürüşünü, avuçlarına üfleyişini izledi; sonra Zalmay iki elinin tersini