01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Onun altında, bir fotoğraf daha buldu; o da siyah beyazdı, ama ötekinden biraz daha kumlu, damarlıydı.<br />

Oturan bir kadınla onun arkasında, ayakta duran, daha genç, daha zayıf bir Raşit; siyah saçlı. Kadın çok<br />

güzeldi. Dergideki kadınlar kadar değil belki, ama güzel. Kesinlikle Meryem'den daha güzel. İnce, narin bir<br />

çenesi, ortadan ayrılmış, uzun, siyah saçları vardı. Çıkık elmacıkkemikleri, düzgün bir alın. Meryem kendi<br />

yüzünü, ince dudaklarını, uzun çenesini gözünün önüne getirdi, içini bir kıskançlık kıvılcımı yaladı.<br />

Fotoğrafa uzun uzun baktı. Raşit'in kadının tepesinde dikiliş biçiminde, belli belirsiz de olsa, rahatsız edici bir<br />

yan vardı. Elleri kadının omuzlarında. Yüzünde o kendine özgü, ağzı sımsıkı kapalı tebessümü. Kadının<br />

gülümsemeyen, asık yüzü, hafifçe öne eğilmiş bedeni; silkinmek, erkeğin ellerinden kurtulmak ister gibi.<br />

Meryem her şeyi eski yerine, bulduğu gibi bıraktı.<br />

Daha sonra, çamaşır yıkarken, erkeğin odasını karıştırdığına pişman oldu. Ne demeye yapmıştı ki bunu?<br />

Onun hakkında işe yarar ne öğrenmişti? Bir tabancası olduğunu, her erkek<br />

88<br />

gibi bazı ihtiyaçları olduğunu mu? Ayrıca, karısıyla ikisinin fotoğrafını da öyle uzun uzadıya incelememesi<br />

gerekirdi. Böyle dakikalarca bakarak, zamanın tek bir ânında yakalanmış, gelişigüzel bir duruşa, bir poza bir<br />

sürü anlam yüklemişti.<br />

Şimdi, iyice ağırlaşan, esneyip duran çamaşır ipinin gerisinde dikilirken, Meryem'in hissettiği tek şey, Raşit'e<br />

duyduğu acımaydı. Onun da çetin bir yaşamı olmuştu; kayıpların, talihsizliklerin belirlediği bir hayat.<br />

Düşünceleri Yunus'a kaydı; bir zamanlar bu bahçede kardan adam yapan, şu basamakları koşarak çıkan<br />

çocuğa. Göl onu Raşit'ten koparıp almıştı; tıpkı Kuran'da, aynı adlı peygamberi bir balinanın yutması gibi.<br />

Raşit'i panik içinde, çaresizce gölün kıyısında koştururken, oğlunu geri vermesi, toprağa tükürmesi için göle<br />

yalvarırken hayal etmek, Meryem'in yüreğini sızlattı - basbayağı üzdü. Ve ilk kez, kocasıyla arasında bir<br />

yakınlık hissetti. Her şeye karşın iyi bir çift olacağız, diye düşündü.<br />

89<br />

13<br />

Doktordan eve dönerken, otobüste, Meryem'in başına çok ganp bir şey geldi. Nereye baksa canlı, parlak<br />

renkler görüyordu: iç karartıcı, beton apartmanlarda, teneke damlı, önü açık dükkânlarda, hendekte akan<br />

çamurlu suda. Sanki bir gökkuşağı erimiş, göz çukurlarına dolmuştu.<br />

Raşit eldivenli eliyle dizinde tempo tutuyor, bir şarkı mırıldanıyordu. Otobüs ne zaman bir çukura girip<br />

ansızın, şiddetle sarsılsa, elini hemen, korumak istercesine Meryem'in Karnına dayiyordu.<br />

"Zalmay'a ne dersin?" dedi. "Sevilen bir Peştun adıdır." "Ya kız olursa?" dedi Meryem. "Bence oğlan. Evet.<br />

Bir erkek."<br />

90<br />

Otobüste bir mınlü dolaştı. Bazı yolcular parmaklarıyla bir şey gösteriyor, kimileri de görmek için cama doğru<br />

eğiliyordu .<br />

"Bak," dedi Raşit, parmağının eklem yeriyle cama vurarak. Gülümsüyordu. "Şurada. Gördün mü?"<br />

Meryem, sokaktaki insanların oldukları yerde kaldığını gördü. Trafik ışıklarında bekleyen arabaların<br />

camlarından uzanan yüzler yukarıya, yumuşacık dökülen tanelere çevrilmişti. Mevsimin ilk karında bu kadar<br />

büyüleyici olan nedir acaba, diye merak etti; neden böylesine etkiler insanı? Henüz kirlenmemiş, el<br />

değmemiş bir şeyi görme şansı mı? Yeni bir mevsimin, güzel bir başlangıcın çabucak uçup gidecek olan<br />

zarafetini, ayaklar altında ezilmeden, kirletilmeden önce yakalama telaşı mı?<br />

"Eğer kızsa," dedi Raşit, "ki değil, ama eğer kızsa, istediğin adı seçebilirsin."<br />

Meryem ertesi sabah testere, çekiç gürültülerine uyandı. Sırtına bir şal aldı, karlar altındaki bahçeye çıktı. Bir<br />

gece önceki tipi durmuştu. Şimdi, yalnızca ara ara uçuşan, hafif kar taneleri yanaklanm gıdıklamaktaydı.<br />

Hava rüzgârsızdı, yanan kömür gibi kokuyordu. Kabil korkutucu bir sessizliğe, bembeyaz bir örtüye<br />

bürünmüştü; şurada burada, gökyüzüne doğru kıvrılan, ince duman filizleri seçiliyordu.<br />

Raşit'i alet-edevat kulübesinde buldu; kalın bir tahta parçasına çivi çakıyordu. Kızı görünce, ağzının<br />

kenarındaki çiviyi çıkardı.<br />

"Sürpriz olacaktı. Oğluma beşik. Bitmeden görmeni istemiyordum."<br />

Meryem keşke bunu yapmasa, bütün umutlarını bir erkek evlada bağlamasa, diye düşündü. Gebeliğinden<br />

alabildiğine<br />

91<br />

mudu olsa da, erkeğin beklentisini sırtında ağır bir yük gibi hissediyordu. Dün Raşit dışarıya çıkmış, eve<br />

oğlan çocuklarına uygun, içi yumuşacık kuzu postuyla kaplı, süet bir gocukla dönmüştü; kol ağızlan, kırmızı<br />

ve san ipek ibrişimle, ince ince nakışlanmıştı.<br />

Raşit dar, uzun tahtayı kaldırdı. Testereyle ortadan ikiye keserken, merdivenlerin onu kaygılandırdığını<br />

söyledi. "Oğlan tırmanacak kadar büyüdüğünde, bir hal çaresi bulmak gerekecek," dedi. Ocak yüzünden de<br />

endişeliydi. Bıçaklar, çatallar erişemeyeceği bir yere kaldırılmalıydı. "Ne kadar dikkat etsen de yetmez. Erkek<br />

çocuklar çok yaramaz, hareketli oluyor."<br />

Ansızın ürperen Meryem, şalına biraz daha sarındı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!