01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

"Alıp almaman umurumda değil."<br />

"Bütün hikâyeyi buseydin, umursardın," dedi Raşit.<br />

Bildiklerinden çok daha fazla borçlandığını, dükkândan gelen paranın beşine birden yetmez olduğunu<br />

söyledi. "Endişelenmeyin diye-sizden saklamaya çalıştım."<br />

"Ayrıca," diye ekledi, "ne kadar kazandıklarını bilsen, şaşarsın."<br />

Leyla yine hayır dedi. Oturma odasındaydılar. Meryem'le çocuklar mutfaktaydı; Leyla tabak çanağın<br />

şıngırtısını, Zal-may'ın tiz kahkahalarını duyabiliyordu. Azize o ciddi, mantıklı sesiyle Meryem'e bir şeyler<br />

söylüyordu.<br />

"Etrafında onun gibiler, hatta daha küçükleri de olacak," dedi Raşit. "Kabil'de herkes yapıyor bunu."<br />

Leyla, başkalarının çocuklarına neler yaptırdığı beni ilgilendirmez, dedi.<br />

"Ona göz-kulak olurum," dedi Raşit, çileden çıkmak üzere olduğunu belirten bir tavırla. "Güvenli bir köşe.<br />

Tam karşısında da cami var."<br />

Leyla kestirip ata: "Kızımı bir sokak dilencisi yapmana izin vermeyeceğim!"<br />

Tokadın çıkardığı şaklama epeyce yüksekti; adamın dolma parmaklı eli Leyla'nın dolgun yanağının tam<br />

ortasına inmişti. Şiddetiyle, kadının başını yana savurdu. Mutfaktaki sesleri kesti. Bir an için, eve mutlak bir<br />

sessizlik çöktü. Sonra, koridorda telaşlı ayak sesleri; hemen ardından oturma odasına dalan Meryem'le<br />

çocukların, Leyla'yla Raşit arasında mekik dokuyan gözleri.<br />

Sonra, Leyla Raşit'e bir yumruk attı. Tarık'la birbirlerine şakacıktan indirdikleri yumruklar sayılmazsa,<br />

hayatında ilk kez birine vuruyordu. Ama onlar sıkı-<br />

306<br />

h yumrukla değil, daha çok elin ayasıyla indirilen, sakıngan, dostça şaplaklardı; hem akıl karıştırıcı hem de<br />

heyecan verici arzuların bir boşalımı, dışavurumuydu. Tarık'ın gayet öğret-mensi bir tavırla delta kası dediği<br />

kası hedef alırlardı.<br />

Leyla sıkılı yumruğunun havayı yırtan kavisini izledi; parmak boğumlarının hemen altında, Raşit'in tıraşı<br />

uzamış, pütürlü derisinin kırıştığını hissetti. Çıkan ses, yere düşen bir pirinç çuvalından çıkana benziyordu.<br />

Çok sert vurmuştu. Darbe, adamı geriye doğru iki adım sendeletti.<br />

Salonun öteki yanından, bir soluma, bir inilti, bir de çığlık geldi. Leyla hangi sesin kimden çıktığını<br />

anlayamamıştı. Şu an bunu ne ayrımsayacak ne de umursayacak haldeydi; hayretten donakalmış, zihninin,<br />

elinin yaptığı şeye yetişmesini, olanı algılamasını bekliyordu. Algılayınca, tam emin olamasa da, galiba<br />

gülümsedi. Raşit'in döndüğünü, sakin sakin odadan çıktığını görünce,gerpekten gülümsedi.<br />

Ansızın, Leyla yaşamlarının -kendisinin, Azize'nin, Meryem'in- ortak çilelerinin, çektikleri bütün sıkıntıların<br />

akıp gittiği, Zalmay'm televizyon ekranındaki avuç izleri gibi buharlaştığı duygusuna kapıldı. Sanki değmişti;<br />

akıl alır gibi değildi, ama sanki her şeyi, onca şeyi sineye çekmek, katlanmak, sırf bu zafer ânına, bunca<br />

aşağılanmanın acısına son veren bu meydan okumaya değmişti.<br />

Raşit'in odaya geri döndüğünü fark etmedi. Ta ki, bir elin boynuna dolandığını hissedinceye kadar. Havaya<br />

kaldırılıp duvara yapıştınlıncaya kadar.<br />

Böyle yakından bakınca, adamın tiksintiyle kasılmış yüzü inanılmayacak kadar büyük görünüyordu. Leyla<br />

yaşı ilerledikçe bu suratın nasıl daha da şiştiğini, çatlayan damarların burunda nasıl yeni, minik patikalar<br />

açtığını aynmsadı. Raşit hiçbir şey söylemedi. Eh, ne söyleyebilir, sözcüklere ne gerek duyabilirdi ki,<br />

tabancasının namlusunu karısının ağzına sokmuş bir adam?<br />

307<br />

Bahçeyi kazmalarının nedeni, ev baskınlarıydı. Bazen aylık, bazen de haftalık baskınlar. Son zamanlarda,<br />

neredeyse günlük. Genellikle, Taliban mallara el koyuyor, birinin kıçına bir tekme indiriyor, birkaç enseyi<br />

tokatlıyordu. Ama bazen de, meydan dayaklan, tabanlara ve avuç içlerine uygulanan falakalar oluyordu.<br />

"Yavaş," dedi, çukurun kenarına diz çökmüş olan Meryem. Televizyonu sardıkları muşamba örtünün iki<br />

ucuna yapıştılar, ağır ağır çukura indirdiler.<br />

"Bu iş de halloldu."<br />

Deliği yeniden doldurup işleri bitince, ayaklarıyla toprağı ezdiler. Toprağın birazını etrafa serptiler ki doğal<br />

görünsün.<br />

"Tamam," dedi Meryem, ellerini elbisesine silerken.<br />

Ortalık yatışınca, Taliban bir ya da iki, ya da alta ay, belki daha da uzun bir süre sonra baskınları kesince,<br />

çukuru açıp televizyonu çıkarmayı kararlaştırmışlardı. ^<br />

Rüyasında, Leyla Meryem'le birlikte yine bahçedeki kulübenin arkasını kazıyor. Ama bu kez, deliğe Azize'yi<br />

indiriyorlar. Azize'nin soluklan, onu sardıklan naylon örtüyü buğu-landınyor. Leyla onun dehşete kapılmış<br />

gözlerini, örtüye vuran, iten avuçlannın beyazlığını görebiliyor. Azize yalvanyor. Leyla onun çığlıklannı<br />

duyamıyor. Yalnızca bir süreliğine, diye bağmyor çukura, yalnızca bir süre. Baskınlar yüzünden, biliyorsun,<br />

aşkım. Baskınlar sona erince, annenle Meryem Halan seni pıkaracak oradan. Söz veriyorum, birtanem. O<br />

zaman oyunlar oynarız. İstediğin kadar oynarız. Küreği dolduruyor. İri taneli ilk toprak topaklan plastiğe<br />

çarptığında, Leyla uyandı; soluk soluğa, ağzında toprak tadı.<br />

308

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!