01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

aynı zamanda da garip, ılık bir heyecanla doluyordu; karnından başlayıp yukarıya yayılan, yüzünün<br />

pespembe ışıldadığını hissedinceye kadar süren bir heyecanla.<br />

Hayır. Anne haklıydı. Hem de tahmin edemeyeceği kadar. Leyla'nın kuşkulan doğruysa, komşu kadınlardan<br />

kimi-<br />

167<br />

si, hatta belki de çoğu, Tarık'la ikisi hakkında dedikoduya başlamıştı bile. Bıyık altından gülümsemeler kızın<br />

gözünden kaçmamıştı; mahallede onların bir "çift" olduğuna ilişkin fısıltılar dolaştığı da. Örneğin, geçen gün,<br />

Tarık'la ikisi sokakta yürürken Raşit'le, şu ayakkabıcıyla ve peşindeki burkanı karısı Meryem'le<br />

karşılaşmışlardı. Yanlarından geçerken, Ra-şit şakacı bir tavırla, "Leyla'yla Mecnun değil mi bunlar?"<br />

demişti, Nizami'nin on ikinci yüzyılda yazdığı, bahtsız İşıklan anlatan, çok tanınmış destana gönderme<br />

yaparak - Babi, Romeo ile Jülyet\n Farsça bir çeşidemesi, diye açıklamıştı, ama Nazimi'nin bu kadersiz<br />

sevgilileri, Shalcespeare'den dört yüz yıl önce yazdığını da eklemişti.<br />

Anne doğru bir noktaya parmak basmıştı.<br />

Leyla'nın sinirine dokunan, Anne'nin bunu yapma hakkını kazanmamış olmasıydı. Konuyu Babi açsaydı,<br />

belki. Ama Anne? Bunca yıllık inzivanın, odasına kapanmanın ardından, Leyla'nın nereye gittiğine, kiminle<br />

görüştüğüne, ne düşündüğüne şu kadarcık aldırmadan... haksızlıktı bu. Leyla kendini şu tencerelerden,<br />

tavalardan daha üstün hissetmiyordu; bir köşede unutabileceğin, sonra, canın istediği an üzerinde hak iddia<br />

edebileceğin bir eşya mıydı o?<br />

Ama bu, büyük bir gündü, hepsi için önemli bir gün. Bu konu yüzünden böyle bir günün tadını kaçırmak<br />

yazık olurdu. Ortamın hatırına, Leyla fazla uzatmadı.<br />

"Ne demek istediğini anladım," dedi.<br />

"Güzel!" dedi Anne. "Mesele halloldu, öyleyse. Şimdi, Hâkim nerede? Nerede, ah, benim küçük, tadı kocam<br />

nerelerde?" /'<br />

Bulutsuz, göz kamaştırıcı bir gündü; parti için mükemmel bir gün. Erkekler bahçedeki açıhr-kapany, sarsak<br />

iskem-<br />

168<br />

lelere oturdular. Çay içip sigaralarını tüttürüyor, bağıra çağıra Mücahiderin tasarısını tartışıyorlardı. Leyla<br />

planın genel hatlarını Babi'den öğrenmişti: Afganistan'ın adı artık Afganistan İslam Devleti idi. Peşaver'de,<br />

farklı Mücahit hizipler-ce oluşturulan İslami Cihat Konseyi, Sibgatullah Mucedidi başkanlığında iki ay süreyle<br />

işleri idare edecekti. Bunu Rabbani başkanlığındaki bir idari konsey izleyecek, onun yönetim süresi de dört<br />

ay olacaktı. Bu toplam altı aylık süreçte bir loya jirga, oluşturulacakta; liderler ve deneyimli devlet<br />

büyüklerinden oluşan bu yüce kurul, iki yıl iktidarda kalacak, ülkeyi demokratik bir seçime götürecek olan<br />

geçici hükümeti kuracaktı.<br />

Erkeklerden biri, portatif mangalda cızırdayan koyun şişlerini yelliyordu. Babi, Tarık'ın babasıyla yaşlı armut<br />

ağacının altında satranç oynamaktaydı. Pür dikkat, kaşlar çatık. Tank da satranç tahtasının başındaydı,<br />

bazen oyunu seyrediyor, bazen de bitişik masada sürüp giden siyasi sohbete kulak veriyordu.<br />

Kadınlar oturma odasında, holde ve mutfakta toplaşmışü. Kucaklayıp bellerine dayadıkları bebekleri, evin<br />

içinde koşuşup duran çocuklardan kalçalarının hafif bir hareketiyle, uzmanca kaçırarak, gevezelik<br />

ediyorlardı. Kasetçalarda, Üstat Sarahang'ın bir gazel\.<br />

Leyla mutfaktaydı, Citi'yle birlikte sürahiler dolusu doğ yapmakla meşguldü. Çiti artık ne eskisi kadar<br />

utangaçtı ne de ciddi. İki kaşının arasındaki o dikey, derin çizgi aylardır ortada yoktu. Son günlerde çok daha<br />

uluorta, çok daha sık gülüyordu; üstelik -Leyla'yı afallatan- bir cilveyle. O sıkıcı adcuy-ruklarından<br />

vazgeçmiş, saçlannı uzatıp aralara kızıl röfle at-örmıştı. Leyia bu değişimin itici gücünü sonunda öğrendi:<br />

Citi'ye ilgi duyan, on sekiz yaşında bir delikanlı. Adı Sabır'dı, Citi'nin ağabeyinin futbol takımında kaleciydi.<br />

169<br />

"Ah, nefis bir tebessümü var; saçları da öyle gür, öyle gür ki!" demişti Çiti. Birbirlerinden hoşlandıklarını hiç<br />

kimse bilmiyordu elbette. Çiti onunla iki kez gizlice, kentin ta öteki ucunda, Taymani'deki küçük bir çayevinde<br />

buluşmuştu; on beşer dakikalığına.<br />

"Gelip beni isteyecek, Leyla! Hem de bu yaz. İnanabiliyor musun? Aklımdan bir an bile çıkmıyor, yemin<br />

ederim."<br />

"Peki, ya okul?" diye sordu Leyla. Çiti başını yana yatırmış, cevabı her ikimiz de biliyoruz, diyen bir bakış<br />

fırlatmıştı.<br />

Yirmimize geldiğimizde, derdi Hasena, Citi'yle ikimiz, adam başı dörder-beşer pocuk peydahlamış olacağız.<br />

Ama sen, Leyla, sen bu iki budalayı gururlandıracaksın. Sen önemli biri olacaksın. Bir gün elime bir gazete<br />

alacağım ve ön sayfada resmini göreceğim; çok iyi biliyorum.<br />

Şimdi Çiti yüzünde hülyalı, dalıp gitmiş bir anlam, Leyla'yla birlikte salatalık doğramaktaydı.<br />

Anne, sırtında parlak renkli yazlık elbisesi, ebe Vecma ve Tarık'ın annesiyle birlikte, haşlanmış yumurtaları<br />

soyuyordu.<br />

"Komutan Mesut'a, Ahmet'le Nur'un bir resmini hediye edeceğim," dedi Vecma'ya; beriki başını salladı, ilgili<br />

ve candan görünmeye çalıştı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!