You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Anneleri üçer-dörder kişilik gruplar halinde yürümekteydi; kimileri burkanıydı, kimileri değil. Meryem onların<br />
yüksek, tiz seslerini, birbirine kansan kahkahalarını duyabiliyordu. Başı önde yürürken, kulağına konuşmalar,<br />
neredeyse bütünüyle hasta çocuklann ya da tembel, nankör kocalann çevresinde dönen gevezelikler<br />
çalınıyordu bölük pörçük.<br />
Temekler kendi kendine pişiyor sanki.<br />
Vallah billah, bir an durup dinlenmek yok!<br />
Bir de kalkmış bana diyor ki, yemin ederim, hip utanmadan diyor ki...<br />
Bu bitmek bilmez sohbet, yakınmalı ama aynı zamanda şen bir tınısı olan sesler, havada daireler çizerek<br />
uçuşup duruyordu. Hiç kesilmedi; sokağın sonuna kadar, köşeyi döndükten sonra, tandırdaki kuyrukta.<br />
Kumar oynayan kocalar. Annelerine aşın düşkün olan, kanlanna tek rupiyi çok gören kocalar. Meryem bu<br />
kadar çok kadının nasıl olup da aynı bahtsızlığa düştüğünü, hepsinin de nasıl böylesine berbat erkeklerle<br />
evlenebildiğim merak etti. Yoksa bu, evli kadınlara özgü, kendisinin bilmediği bir oyun, pirinç ıslamak ya da<br />
hamur yoğurmak gibi, gündelik bir ritüel miydi?<br />
Tandır1 m önündeki kuyrukta, yan gözle, çaktırmadan ona baktıklannı hissetti, fisılalan duydu. Elleri<br />
terlemeye başladı. Onun bir harami olarak doğduğunu, babasına ve onun ailesine bir utanç kaynağı<br />
olduğunu biliyorlardı sanki. Hepsi de annesine sırt çevirdiğinden, kendini rezil ettiğinden haberdardı.<br />
Hicap\mn ucuyla dudağının üstündeki teri kuruladı, sakinleşmeye çalışta.<br />
Birkaç dakika, her şey yolunda gitti.<br />
69<br />
Sonra biri omzuna dokundu. Meryem arkasını dönünce, açık tenli, tombul, tıpkı kendisi gibi hicap\\ bir<br />
kadınla karşılaştı. Kısa, siyah saçları, güleç, neredeyse kusursuz yuvarlaklıkta, toparlak bir yüzü vardı.<br />
Dudakları Meryem'inkilerden daha dolgundu, altdudağı hafif sarkıktı - dudak çizgisinin hemen altındaki iri,<br />
kara ben tarafından aşağıya çekilircesine. İri, yeşilimsi gözleri Meryem'e cana yakın bir parıltıyla bakıyordu.<br />
"Sen Raşit can\n yeni karışısın, değil mi?" dedi, geniş geniş gülümseyerek. "Herat'tan gelen. Ne kadar<br />
gençsin! Meryem can, değil mi? Benim adım Fariba. Aynı sokakta oturuyoruz, soldan beşinci ev, yeşil kapılı<br />
olan. Bu, oğlum Nur."<br />
Yanındaki oğlanın da tıpkı annesi gibi yuvarlak, mudu bir yüzü, dik, siyah saçları vardı. Sol kulağının<br />
memesinde de bir tutam kara kıl. Gözlerinde yaramaz, cin gibi bir parıltı. Elini uzattı. "Selam, Hala can."<br />
"Nur on yaşında. Bundan büyük bir oğlum daha var, Ahmet."<br />
"O, on üç," dedi Nur.<br />
"Hemen de büyümek isterler." Fariba denen kadın güldü. "Kocamın adı Hâkim. Burada, Deh-Mazang'da<br />
öğretmen. Bir gün bana gelsene, bir fincan..."<br />
Sonra, bir anda, diğer kadınlar ondan cesaret almışçasına Fariba'yı itekleyip Meryem'in etrafına üşüştüler,<br />
korkutucu bir sürade çevresini kuşattılar.<br />
"Raşit can\n genç eşisin demek..."<br />
"Kabil'i beğendin mi?"<br />
"Ben Herat'a gittim. Orada bir kuzenim var."<br />
"Önce kız mı istiyorsun oğlan mı?"<br />
"Ah, o minareler! O ne güzellik! Muhteşem bir şehir!"<br />
"Erkek çocuk daha iyidir, Meryem can, onlar soyun devamıdır..."<br />
70<br />
"Hadi canım! Oğlan evlenir gider. Kızlar her zaman kalır, yaşlandığında sana bakar."<br />
"Geleceğini duymuştuk."<br />
"En iyisi ikiz. Her birinden bir tane! Böylece herkesin gönlü olur."<br />
Meryem geri geri çekildi. Havasız kalmıştı. Kulakları uğuldamaya başlamış, çarpıntısı tutmuştu; gözleri bir<br />
yüzden ötekine mekik dokuyordu. Bir adım daha çekildi, ama arak gidebileceği yer kalmamıştı - halkanın<br />
tam ortasındaydı. Gözüne Fariba ilişti; kızın rahatsızlığını sezmiş, yüzü asılmıştı.<br />
"Rahat bırakın!" dedi kadınlara. "Yana çekilin, rahat bırakın kızı! Korkutuyorsunuz!"<br />
Meryem hamuru göğsüne bastırdı, çevresini kuşatmış olan kalabalığı yarmaya, aralarından geçmeye çalıştı.<br />
"Nereye gidiyorsun, hem/ire?"<br />
Meryem kendini iyi kötü açıklığa atıncaya kadar iteklemeyi sürdürdü, sonra sokağın yukarısına doğru koştu.<br />
Kavşağa vardıktan sonradır ki, yanlış yöne koştuğunu aynmsadı. Döndü, başı önde, öteki tarafa doğru<br />
koşmaya başladı; bir ara tökezleyip düştü, dizi sıyrıldı, kalkıp yeniden koşmaya başladı, kadınların yanından<br />
hızla geçti.<br />
"Neyin var senin?"<br />
"Dizin kanıyor, hempreF<br />
Meryem bir köşeyi döndü, sonra bir başkasını. Doğru sokağı bulmuştu, ama ansızın beyni boşalmıştı,<br />
Raşit'in evini anımsayamıyordu. Sokağı bir uçtan ötekine, telaşla kat etti; soluk soluğa, gözyaşları boşandı<br />
boşanacak, kapılan rasgele denemeye koyuldu. Bazıları kilidiydi, bazıları da hiç tanımadığı bahçelere,<br />
havlayan köpeklere, ürken tavuklara açıldı. Gözünün önünde, eve dönen ve onu hâlâ yolunu ararken,