01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Mevsimler gelip geçmişti; Kabil'de cumhurbaşkanları yemin etmiş, öldürülmüştü; bir imparatorluk çökmüştü;<br />

eski savaşlar sona ermiş, yenileri çıkmıştı. Ama Meryem doğru dürüst aynmsamamış, neredeyse hiç<br />

umursamam işti. Bütün bu yıllan, zihninin tenha bir köşesinde geçirmişti. Kuru, çorak bir arazide;<br />

arzulamanın ve dövünmenin uzağında, hayallerin ve hayal kınklıklanmn ötesinde. Orada, geleceğin hiçbir<br />

önemi yoktu. Geçmişse yalnızca tek bir dersi içeriyordu: Sevgi, insana zarar veren bir hatadır; işbirlikçisi,<br />

yani umutsa tehlikeli bir yanılsama. Dolayısıyla, bu iki zehirli çiçek Meryem'in zihnindeki o kuru, kavruk<br />

arazide ne zaman sürgün vermeye yeltense, Meryem onlan koparıp attı. Çekip koparmış, toprağa<br />

tutunmalanna kalmadan, kökünden sokmuştu. Ama her nasılsa, şu son aylarda, Leyla ve Azize (tıpkı kendisi<br />

gibi harami olduğunu öğrendiği Azize) onun bir parçası olup çıkmıştı; bunca zamandır tahammül ettiği<br />

yaşam Meryem'e şimdi, ansızın, onlarsız katlanılmaz, çekilmez görünüyordu^<br />

Bu bahar gidiyoruz; Azize'yle ikimiz. Bizimle gel, Meryem.<br />

Yıllar Meryem'e acımasız davranmıştı. Ama belki, diye<br />

iüşündü, önümde daha müşfik yıllar vardır. Yeni bir yaşam;<br />

Sana'nın, onun gibi bir harami'nxn asla göremeyeceğini id-<br />

262<br />

dia ettiği hayırlan, nimetleri getirecek bir hayat. Yaşamında hiç beklenmedik, iki yeni çiçek açıvermişti;<br />

Meryem lapa lapa yağan kan seyrederken, gözünün önünde Molla Feyzuilah canlandı; tespihinin tanelerini<br />

çeviriyor, öne eğilip o yumuşak, titrek sesiyle fısıldıyor: Ama o f ipekleri diken, yaratan da Allah, Meryem co.<br />

Senden onlara bakmam, büyütmeni istiyor. Dileği bu, kızım.<br />

263<br />

36 LEYLA<br />

1994 yılının baharında bir sabah, gün ışığı karanlık gökyüzünü usulca, kararlılıkla ağartırken, Leyla emin<br />

oldu: Raşit biliyordu. Kızı saçından sürüyerek yataktan indirmesi, beni bu kadar, er geç anlamayacak kadar<br />

har mı, eşek mi sandın gerçekten, diye bağırması an meselesiydi. Ama sonra, ezan sesi duyuldu, sabah<br />

güneşi düz damlara vurdu, horozlar ötmeye başladı; sıra dışı hiçbir şey olmadı.<br />

Adam banyodaydı, tıraş bıçağını lavabonun kenarına vuruyordu. Sonra Leyla onun aşağıda dolandığını,<br />

çaydanlığı ocağa koyduğunu duydu. Anahtarlar şıngırdadı. Şimdi, bisikletiyle birlikte bahçeyi geçiyordu.<br />

Leyla oturma odasının perdesini azıcık aralayıp dışarıya<br />

264<br />

baktı. Tedallara asılıp uzaklaşan Raşit'i seyretti; küçük bir bisikletteki iriyarı bir adam, gidonda parlayan<br />

sabah güneşi.<br />

"Leyla?"<br />

Meryem kapının eşiğindeydi. Leyla onun da gözüne uyku girmediğini anladı. O da tıpkı kendisi gibi, bütün<br />

gece coşku, yerinde duramama nöbetleriyle ağzını-dilini kurutan korku krizleri arasında gidip gelmiş miydi?<br />

"Yarım saat sonra yola çıkıyoruz," dedi Leyla.<br />

Taksinin arka koltuğunda, hiç konuşmadılar. Azize Meryem'in kucağındaydı, bebeğine yapışmış, hayretten<br />

fal taşı gibi açılmış gözlerle, akıp giden kenti seyrediyordu.<br />

"OnaV diye bağırdı, ip atlayan birtakım kızları göstererek. "Meyem! Ona."<br />

Leyla nereye baksa, Raşit'i görüyordu. Camlan kömür tozu rengindeki bir berberden çıkarken; keklik, sülün<br />

gibi hayvanların satıldığı tezgâhların önünde; yerden tavana eski lastiklerin yığıldığı, önü açık bir dükkana<br />

girerken.<br />

Koltuğa biraz daha gömüldü.<br />

Yanında, Meryem fısıl fisıl dua etmekteydi. Leyla onun yüzünü görebilmeyi isterdi, ama o da burkanıydı -<br />

kendisi gibi. Tek görebildiği, kafesli peçenin gerisindeki gözlerin ışıltı-sıydı.<br />

Bu, bir gün önce rehineci dükkânına yaptığı kısa ziyaret sayılmazsa, Leyla'nın haftalardır evden ilk çıkışıydı;<br />

orada alyansını cam tezgâhın üzerinden uzatmış, oradan, artık her şeyin kesinleştiğini, geri dönülmez<br />

noktaya ulaştığını bilmenin heyecanıyla, ürpererek çıkmıştı.<br />

Şimdi dört bir yanında, seslerini, gümbürtüsünü evden dinlediği son çarpışmaların sonuçlarını görüyordu.<br />

Çatısız, bir taş ve tuğla yığınına dönüşmüş evler, devrilmiş kirişleri<br />

265<br />

deliklerden nşkıran, delik deşik <strong>bin</strong>alar, kömürleşmiş, e araba iskeletleri, ters dönmüş, bazen birbirinin<br />

üzerine <strong>bin</strong>miş araçlar, akla gelebilecek her kalibrede delikle dolu duvarlar, her yana saçılmış cam kırıkları.<br />

Bir camiye doğru, ağır ağır ilerleyen bir cenaze alayı gördü; gerilerdeki, siyahlara bürünmüş bir kadın<br />

saçlarını yoluyordu. Taze kazılmış mezarlarla, rüzgârda uçuşan şehit bayraklarıyla bezeli bir mezarlığın<br />

önünden geçtiler.<br />

Leyla bavulun üstünden uzandı, parmaklarını kızının yumuşacık koluna doladı.<br />

Doğu Kabil'de, Pol Muhammet Han yakınındaki otobüs garında, Lahore Kapısı'nda, boş otobüsler kaldırımın<br />

kenarına dizilmişti. Başları türbanlı erkekler hani hani eşyaları, denkleri otobüslerin üzerine yerleştiriyor,<br />

bavulları sicimlerle bağlıyorlardı. Garın içinde, bilet gişesinin önünde uzun bir erkek kuyruğu oluşmuştu.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!