01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

şey, hayatını altüst eden, kendini köksüz, yersiz yurtsuz, bir başkasının hayatına zorla dalmış, davetsiz<br />

misafir gibi hissettiren o büyük sarsıntıyı anımsatıyordu.<br />

Kulübeceyken normal, iştahlı bir kızdı. Burada, karnı nadiren acıkıyordu. Bazen, akşamdan kalma pilavı bir<br />

tabağa koyup bir parça ekmekle oturma odasına götürüyor, pencerenin önünde yiyordu. Camdan, sokaktaki<br />

tek katlı evlerin damlarını görebiliyordu. Bahçelerin içini de; çamaşır asan, çocukları kışkışlayan kadınları,<br />

toprağı eşeleyen tavukları, kovalan, bahçıvan bellerini, ağaçlara bağlanmış inekleri.<br />

Nana'yla birlikte kulübe'rim damında geçirdikleri, Gül Daman'ın üstünde parlayan mehtabı seyrettikleri yaz<br />

geceleri burnunda tütüyordu; hava öyle sıcak olurdu ki, gecelikleri göğüslerine yapışırdı; cama yapışan ıslak<br />

bir yaprak gibi. Kulübemde Molla Feyzullah'la kitap okudukları kış ikindilerini özlüyordu; ağaçlardan çatıya<br />

damlayan buz saçaklarının şıpır-tısını, karla yüklü dallarda gaklayan kargaları.<br />

Bu yalnız saatlerde, evin içinde durmadan geziniyordu; mutfaktan oturma odasına, yukarıya, kendi odasına,<br />

sonra yine aşağıya. Gezintiyi odasında tamamlar, namaz'im. kılıp yatağa otururdu; annesini arıyor, sıla<br />

özleminden midesinin bulandığını hissediyordu.<br />

Ama Meryem'in asıl paniği, güneş batıya doğru devrildiği zaman başlıyordu. Geceyi, Raşit'in kocaların<br />

kanlarına yaptıkları şeyi yapmaya nihayet karar verebileceğini düşündükçe, dişleri takırdıyordu. Erkek alt<br />

katta, tek başına karnını doyururken, o sinirleri harap bir halde, yatağında yatıyordu.<br />

66<br />

Raşit her akşam onun odasına uğrar, başını içeri uzatırdı. "Şimdiden uyumuş olamazsın. Saat daha yedi.<br />

Uyanık mısın? Cevap ver. Hadi, ama."<br />

Karanlıkta Meryem'in sesini duyana kadar bastırırdı. "Buradayım."<br />

Çömelir, kapının eşiğine otururdu. Kız yatağından onun iriyarı siluetini, uzun bacaklarını, gaga burnundan<br />

kıvnlarak çıkan dumanı, sigarasının bir alevlenip bir donuklaşan amber ucunu görebilirdi.<br />

Meryem'e gününü anlatırdı. Dışişleri Bakanı'nın yardımcısı için, özel olarak yaptığı mokasenleri - Raşit'in<br />

dediğine göre, adam ayakkabılannı sadece ondan alıyordu. Polonyalı bir diplomatla kansın dan gelen<br />

sandalet siparişini. İnsanlann ayakkabı konusundaki batıl inançlanndan söz ederdi: yatağa ayakkabıyla<br />

girmenin aileye ölüm getireceğine, önce sol teki giymeninse bir kavgaya neden olacağına inananlar vardı.<br />

"Cumalan dalgınlıkla yapılması hariç," dedi. "Ayrıca, bir çiftin bağcıklannın düğümlenip duvara asılmasının,<br />

uğursuzluk getirdiğini biliyor muydun?"<br />

Raşit'in kendisi bunların hiçbirine inanmıyordu elbette. Ona göre bu tür boş inançlar, daha çok kadınlara<br />

özgü meşguliyetlerdi.<br />

Sokaklarda kulağına çalınanlan da aktanrdı; Amerikan Başkanı Richard Nixon'm bir skandal yüzünden istifa<br />

etmek zorunda kaldığı, türünden haberler.<br />

Ne Nixon'in adım ne de onu istifaya zorlayan rezaleti duymuş olan Meryem, sesini çıkarmadan dinlerdi.<br />

Endişeyle Raşit'in sözünü bitirmesini, sigarasını söndürüp gitmesini beklerdi. Onun koridoru geçtiğini,<br />

kapısının açılıp kapandığını duyduktan sonradır ki, midesini sıkan çelik kelepçe gevşerdi. Sonra, bir gece<br />

erkek sigarasını söndürdü ve iyi geceler demek yerine, sırtını kapının pervazına dayadı.<br />

67<br />

"Şunu hiç açmayacak mısın?" dedi, başıyla kızın bavulunu göstererek. Kollarını göğsünde kavuşturdu.<br />

"Biraz zamana ihtiyacın olacağını tahmin ediyordum. Ama bu kadarı saçmalık. Bir hafta oldu... Eh, şey, yarın<br />

sabahtan itibaren senden bir eş gibi davranmanı bekliyorum. Fehmidi? Anlaşıldı mı?"<br />

Meryem'in dişleri zangırdamaya başladı.<br />

"Cevap bekliyorum."<br />

"Evet."<br />

"Güzel," dedi adam. "Ne sanıyordun yani? Buranın otel olduğunu mu? Ben de otel sahibiyim, öyle mi? Eh,<br />

öyleyse... Ah. Ah. La ilahe ilallah. Ağlama konusunda sana ne demiştim ben? Meryem. Kadın zırıltısı<br />

konusunda ne söylemiştim, ha?"<br />

Ertesi sabah, Raşit işe gittikten sonra, Meryem bavulun-daki giysileri çıkardı, şifoniyere yerleştirdi. Kuyudan<br />

bir kova su çekti, bir bezle odasının ve aşağıdaki salonun camlarını sildi. Yerleri süpürdü, tavanın<br />

köşelerinden sarkan örümcek ağlarını temizledi. Bütün pencereleri açıp evi havalandırdı.<br />

Bir tasa üç kâse mercimek ısladı, bir bıçak bulup biraz havuçla birkaç patates doğradı, onları da suya bıraktı.<br />

Una bakındı, dolapların birinde, bir dizi pis baharat kavanozunun arkasında buldu, hamur yoğurdu; Nana'nın<br />

öğrettiği gibi, dıştan içe doğru katlaya yuvarlaya. Üzerine un serpti, nemli bir beze sardı, başına bir hicap<br />

geçirip mahalle fırınına yollandı.<br />

Raşit tandır'm yerini tarif etmişti, sokağın aşağısında, önce sola sonra hemen sağa; ama Meryem'in yapması<br />

gereken tek şey, aynı yöne akan kadın ve çocuk kalabalığını izlemek oldu. Annelerinin peşinden koşan ya<br />

da önden seğirten çocukların sırtındaki yamalı gömlekler, gözünden kaçmadı.<br />

68<br />

pantolonları ya çok bol ya da çok dardı, sandaletlerinin tir-tiklenmiş bağcıkları öne arkaya uçuşuyordu.<br />

Ellerindeki değneklerle eski, atılmış bisiklet lastiklerini itiyorlardı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!