01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"Öyle çok soru sordu ki," dedi. "Özür dilerim, Leyla co. Ben senin gibi zeki değilim. Sorular peş peşe geldi,<br />

cevap veremedim. Özür dilerim."<br />

"Senin suçun değil, Meryem," dedi Leyla cılız bir sesle. "Suç bende. Hepsi benim suçum. Bütün hata<br />

bende."<br />

Polis arabası evin önünde durduğunda, saat altıyı geçmişti. Leyla'yla Meryem'i arabada, arka koltukta<br />

beklettiler, başlarına da bîr Mücahit asker diktiler. Sürücü arabadan indi, kapıya vurdu, Raşit'le konuştu.<br />

Sonra onlara dönüp gelmelerini işaret etti.<br />

274<br />

"Yuvanıza hoş geldiniz," dedi, ön koltukta oturan adam, bir sigara yakarken.<br />

"Sen," dedi Meryem'e. "Burada bekle."<br />

Meryem hiç sesini çıkarmadan kanepeye oturdu.<br />

"Siz ikiniz, yukan!"<br />

Leyla'nın dirseğini yakaladı, merdivene doğru sürükledi. Ayağında hâlâ, işe giderken giydiği ayakkabılar<br />

vardı, çıkanp terliklerini giymemişti; saatini, hatta ceketini bile çıkarmamıştı. Leyla onun bir saat, hatta<br />

dakikalar önceki halini gözünün önüne getirebiliyordu; odadan odaya koşuyor, kapıla-n çarpıyor, öfkeden<br />

gözü dönmüş, olanlara inanamaz, mini mini sövüyor.<br />

Merdivenin başında, Leyla ona döndü.<br />

"Meryem istemedi," dedi. "Onu zorladım. Gitmek istemedi..."<br />

Yumruğun gelişini göremedi. Bir an konuşurken, bir an sonra yerde, dizlerinin, ellerinin üzerindeydi; gözleri<br />

yuvala-nndan firlayacakmışçasına açılmış, yüzü kıpkırmızı kesilmiş, soluk almaya çalışıyordu. Sanki bir<br />

araba son sürat çarpmıştı ona; iman tahtasıyla göbek deliği arasındaki o hassas bölgeye. Kucağındaki<br />

Azize'yi düşürdüğünü, çocuğun avaz avaz ağladığını aynmsadı. Yeniden soluk almaya çalıştı, ağzından<br />

boğuk bir hırıltılı çıktı. Dudağının kenanndan salya sızıyordu.<br />

Sonra, bir el saçına yapıştı, sürüklemeye başladı. Azize'nin kaldırıldığını, sandaletlerinin düştüğünü, minik<br />

ayaklannın havayı tekmelediğini gördü. Saçlannın kökünden kopanldı ğını, acıdan gözlerinin yaşardığını<br />

hissetti. Meryem'in oda kapısının bir tekmede açıldığını, Azize'nin yatağa doğru uçtuğunu gördü. Sonra<br />

Raşit Leyla'nın saçını bıraktı, ayakkabısının burnunu onun sol kalçasına gömdü. Leyla acıyla böğü-<br />

275<br />

rürken, kapının çarpılarak kapandığını duydu. Kilitte dönen anahtar şıngırdadı.<br />

Azize hâlâ ağlıyordu. Leyla yerde iki büklüm yatıyor, soluk almaya çalışıyordu. Ellerinin üzerinde doğruldu,<br />

Azi-ze'nin yattığı yatağa doğru süründü. Kızına uzandı.<br />

Aşağıda, dayak başladı. Kulağına gelenler, bildik, yöntem-li bir uygulama sırasında çıkan tekdüze seslerdi.<br />

Sövüp sayma yok, çığlık yok, yalvarma yok, şaşkın, kesik iniltiler yok; yalnızca sistemli bir dövme ve<br />

dövülme işlemi; ete defalarca inen, sert bir şeyin tonk tonk\an; duvara güm diye çarpan bir şey, biri; yırtılan<br />

kumaş. Zaman zaman, Leyla koşan ayak sesleri, sessiz bir kovalamaca duyuyordu; devrilen eşyalar, kırılan<br />

cam, sonra yine o boğuk fonHama.<br />

Azize'yi kollarının arasına aldı. Elbisesinin ön bsmına bir ılıklık yayılınca, çocuğun mesanesinin boşaldığını<br />

anladı.<br />

Aşağıdaki koşma-kovalama nihayet kesilmişti. Şimdi, tahta bir tokacın bir ete üst üste, defalarca inerken<br />

çıkardığı sesi andıran bir ses geliyordu.<br />

Leyla, gürültü kesilinceye kadar Azize'yi salladı; sonra, sokak kapısının gıcırdayarak açıldığını, kınlırcasına<br />

kapandığını duyunca, kızı yere bıraktı, camdan dışarıya baktı. Raşit ensesinden yakaladığı Meryem'i<br />

bahçede sürüklüyordu. Meryem yalınayaktı, iki büklümdü. Adamın ellerinde kan vardı; Meryem'in de<br />

yüzünde, saçında, boynunda ve sırtında. Gömleğinin ön kısmı boydan boya yırtılmıştı.<br />

"Çok üzgünüm, Meryem, özür dilerim," diye haykırdı Leyla cama.<br />

Adamın Meryem'i alet kulübesine iteklediğini gördü. Kendisi de girdi, çıktığında elinde bir çekiçle bir deste<br />

ince uzun, tahta parçası vardı. Kulübenin iki kanadı kapısını çekti, ce<strong>bin</strong>den bir anahtar çıkardı, asma kilidi<br />

vurdu. Kapıyı denedi, sonra kulübenin arkasına dolandı, bir merdivenle geri döndü.<br />

276<br />

Birkaç dakika sonra, yüzü Leyla'nın penceresındeydi; ağzının bir köşesinde, bir tutam çivi. Saçları<br />

darmadağınık. Alnında, orak biçiminde bir kan lekesi. Onu görünce Azize bir çığlık attı, yüzünü Leyla'nın<br />

koltuk altına gömdü.<br />

Raşit tahtaları pencereye çakmaya koyuldu.<br />

Karanlık mudaktı; zifiri, nüfuz edilemez; katmansız, doku-suz. Raşit tahtaların arasındaki yarıkları bir şeyle<br />

doldurmuş, kapının önüne de geniş, kalın bir şey koymuştu ki, altından ışık sızmasın. Anahtar deliğine bile<br />

bir şey sokulmuştu.<br />

Leyla zamanın geçişini gözleriyle izleyemeyeceğini anlayınca, kulaklarını, sağlam kulağını kullandı. Ezan<br />

sesi ve horoz ötüşleri, sabaha işaretti. Alt kattan, mutfaktan gelen ta-bak-çanak şangırtısı, çalan radyo,<br />

akşam demekti.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!