Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Meryem başını evet anlamında salladı.<br />
"Emin misin?"<br />
"Evet."<br />
Kızı dirseğinden tuttu, oturma odasının penceresine götürdü.<br />
"Bu pencere kuzeye bakar," dedi, işaretparmağının kıvnk tırnağıyla cama vurarak. "Tam karşımızda Asmai<br />
Dağlan var - görüyor musun? Soldakiyse Ali Abad Dağı. Üniversite onun eteğinde. Şir Derveze Dağı<br />
arkamıza, doğuya düşüyor; buradan göremezsin tabii. Her gün, öğlenleri oradan bir pare top atarlar. Kes<br />
artık ağlamayı. Ciddiyim."<br />
Meryem gözlerini kuruladı.<br />
"En katlanamadığını şeydir," dedi adam, kaşlannı çatarak. "Ağlayan bir kadının sesi. Kusura bakma.<br />
Kesinlikle tahammül edemem."<br />
"Eve gitmek istiyorum," dedi Meryem.<br />
62<br />
Raşit sabn taşmışçasına iç geçirdi. Salıverdiği dumanlı soluğu Meryem'in yüzüne çarptı. "Buna<br />
alınmayacağım. Bu<br />
seferlik."<br />
Sonra yine dirseğini tuttu, kızı üst kata çıkardı.<br />
Yukanda dar, loş bir koridorla iki yatak odası vardı. Daha büyük olan odanın kapısı aralıktı. Meryem<br />
aralıktan, bu odanın da evin kalanı gibi çok az eşyayla döşenmiş olduğunu gördü: köşede bir yatak, üzerinde<br />
kahverengi battaniyeyle tek bir yastık, bir dolap, bir de komodin. Küçük ayna sayılmazsa, duvarlar çıplaktı.<br />
Raşit kapıyı çekti.<br />
"Bu benim odam."<br />
Meryem konuk odasında kalacakta. "Kusura bakmazsın umarım. Yalnız uyumaya alıştım da."<br />
Meryem, en azından bu konuda ne kadar rahatladığını söylemedi.<br />
Kalacağı oda, Celil'in evindeki odasından bir hayli küçüktü. İçinde bir yatak, eski, grimsi kahverengi bir<br />
şifoniyer, küçük bir dolap vardı. Penceresi bahçeye bakıyor, sokağı da görüyordu. Raşit onun valizini bir<br />
köşeye bıraktı.<br />
Meryem yatağa oturdu.<br />
"Fark etmedin," dedi adam. Kapının eşiğinde duruyordu, başını çarpmamak için hafif eğilmişti. "Pervaza bak.<br />
Ne cins olduğunu biliyor musun? Herat'a gitmeden önce koymuştum."<br />
Meryem pencere çıkıntısındaki sepeti ancak o zaman ay-nmsadı. Yanlanndan beyaz sümbül teberler<br />
taşıyordu.<br />
"Beğendin mi? Hoşuna gitti mi?"<br />
"Evet."<br />
"Öyleyse teşekkür edebilirsin."<br />
"Teşekkür ederim. Özür dilerim. Tefekkür"<br />
"Titriyorsun. Yoksa seni korkutuyor muyum? Benden korkuyor musun?"<br />
63<br />
Meryem ona bakmıyordu, ama bu sorularda hafif haylaz bir şakacılık sezdi; bir tür iğneleme gibi. Başını<br />
hemen hayır anlamında salladı ve evliliklerinin ilk yalanını söylemiş oldu.<br />
"Hayır mı? Güzel. Senin adına sevindim. Eh, senin yuvan burası artık. Bak gör, burayı seveceksin.<br />
Elektriğimizin olduğunu söylemiş miydim? Çoğu günler ve her gece."<br />
Çıkmaya hazırlandı. Kapıda durdu, sigarasından derin bir nefes çekti, dumana karşı gözlerini kısü. Meryem<br />
onun bir şey söyleyeceğini sandı. Ama söylemedi. Kapıyı arkasından kapadı, kızı valizi ve çiçekleriyle yalnız<br />
bıraktı.<br />
64<br />
10<br />
İlk birkaç gün, Meryem odasından neredeyse hiç çıkmadı. Her' sabah, uzaktan uzağa yankılanan ezan<br />
sesiyle kalkıyor, namaz\m kıldıktan sonra yeniden yatağa süzülüyordu. Ra-şit'in banyoya girdiğini,<br />
yıkandığını duyduğunda, adam dükkana gitmeden önce gelip ona bir göz attığında, o hâlâ yatakta oluyordu.<br />
Sonra camdan, bahçeye çıkan erkeği seyrediyordu; sefertasını bisikletin arkasındaki sepete yerleştirişini,<br />
bisikleti iterek bahçeyi geçişini, sokağa çıkışını. Pedallara asılıp uzaklaşan, geniş omuzlu karaltı sokağın<br />
sonundaki köşeyi dönüp gözden kaybolana kadar bakıyordu.<br />
Çoğu günler yataktan hiç çıkmıyor, kendini yapayalnız, terk edilmiş hissediyordu; akıntıya kapılmış<br />
sürükleniyordu<br />
65<br />
sanki. Bazen aşağıya, mutfağa iner, parmaklarını yağlı, yapış yapış tezgâhta, yanık yemek kokan,<br />
muşamba, çiçekli perdelerde gezdirirdi. Yerine oturmayan, kapanmayan çekmecelere, uyumsuz kaşıklarla<br />
bıçaklara, süzgece, ucu kopmuş rahta kaşıklara, yeni yaşantısının sözde gereçlerine bakıyor, baktığı her