01.06.2017 Views

bin-muhtesem-gunes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

milyon kez gitmeye eşdeğer olduğunu da bilirdi. Ama Leyla bir kavanozun kapağını açtırmak istediğinde,<br />

babasına ihanet ediyormuş duygusuna kapılsa bile, Anne'ye başvururdu. Sıradan eşyalar, aletler Babi'nin<br />

kafasını kanşünrdı. Ona kalsa, gıcırdayan ka-pılann menteşeleri sonsuza kadar yağlanmazdı. Tavanlar, o<br />

delikleri tıkadıktan sonra da akmaya devam eder, küfler mutfak dolaplanna küstahça yayılırdı. Anne, onun<br />

1980 yılında Nur'la birlikte Sovyetler'e karşı cihat'% gittiğinde, bu tür işleri Ahmet'in büyük bir sorumluluk ve<br />

başanyla hallettiğini söylerdi.<br />

"Ama derhal okunması gereken bir kitabın varsa," diye eklerdi, "o zaman doğruca Hâkim'e gitmelisin."<br />

113<br />

Yine de Leyla bir zamanlar, Ahmet'le Nur'un Sovyetler'le savaşmaya gitmesinden... Babi'nin onların savaşa<br />

gitmesine izin vermesinden önce, Anne'nin bundan, yani Babi'nin kitap düşkünlüğünden hoşlandığını gayet<br />

iyi anımsıyordu; bir zamanlar, kocasının unutkanlığını, beceriksizliğini çok sevimli bulduğunu da.<br />

"E, bugün kaçıncı gün?" diye sordu babası, hınzırca gülümseyerek. "Beşinci mi? Yoksa altıncı mı?"<br />

Leyla omuz silkti. "Umurumda mı sanki? Saymıyorum ki," diye uydurdu; hatırladığı için babasını bir kez daha<br />

severek. Annesinin, Tarık'ın gittiğinden haberi bile yoktu.<br />

"Eh, bir de bakmışsın el feneri çakıp duruyor," dedi Babi; Leyla'yla Tarık'ın geceleri oynadığı işaredeşme<br />

oyununu kastediyordu. Bunu öyle uzun zamandır yapıyorlardı ki, her yatma vakti yinelenen bir ritüele<br />

dönüşmüştü; diş fırçalama gibi.<br />

Babi parmağıyla teldeki yırtığa dokundu. "İlk fırsatta yamayacağım. Hadi, gidelim." Sesini yükseltti, omzunun<br />

üstünden seslendi, "Biz gidiyoruz, Fariba! Leyla'yı okula bırakacağım. Çıkışta onu almayı unutma!"<br />

Dışarıda, Babi'nin bisikletinin taşıma sepetine tırmanırken, gözüne sokağın az yukarısına park etmiş bir<br />

araba çarptı; ayakkabıcı Raşit'le münzevi karısının oturduğu evin tam önündeydi. Benz markaydı; böylesi<br />

arabalara bu mahallede hiç rasdanmazdı. Rengi maviydi, kalın, beyaz bir şerit motor kapağını, tavanı ve<br />

bagajı ikiye bölüyordu. Leyla içinde iki erkeğin oturduğunu seçti; biri direksiyonda, öteki arka koltukta.<br />

"Kim bunlar?" diye sordu.<br />

"Bizi ilgilendirmez," dedi Babi. "Hadi atla, derse geç kalacaksın."<br />

***<br />

114<br />

O gün sınıfta Leyla dikkatini derse vermekte epeyce zorlandı; aklı Tarık'ın yokluğuyla ana babasının<br />

kavgasındaydı. Romanya ve Küba'nın başkenüerini sormuş olan öğretmen, yanıdaması için onun admı<br />

söyleyince, hazırlıksız yakalandı.<br />

Öğretmenin adı Şanzay'dı, ama öğrenciler ona, arkasından Rengmaal Hala derdi; onları tokatlama biçimine<br />

atfen, Ressam Hala: önce avucuyla, sonra elinin tersiyle vurur, eli bir sağa bir sola devinirdi; tıpkı fırça<br />

kullanan bir ressam gibi. Rengmaal Hala sivri yüzlü, kalın kaşlı, genç bir kadındı. Okulun ilk günü, sınıfa<br />

büyük bir gururla açıkladığı gibi, Khost'lu, yoksul bir köylünün kızıydı. Dik durur, simsiyah saçlarını sıkı,<br />

yuvarlak bir topuz yapardı; saçlarını öyle bir gererdi ki, arkasını döndüğü zaman, Leyla onun ensesindeki<br />

kara kıl diplerini görebilirdi. Hiç makyaj yapmaz, mücevher takmazdı. Örtünmez, kız öğrencilerin<br />

kapanmasını da yasaklardı. Kadınlarla erkeklerin her bakımdan eşit olduğunu, erkekler örtünmediğine göre,<br />

kadınlann da örtünmesine gerek olmadığını söylerdi.<br />

Ona göre, Sovyeder Birliği, Afganistan'ın yanı sıra, dünyanın en mükemmel devletiydi. İşçilerine karşı<br />

sevecendi, halkının tamamı eşitti. Sovyetler Birliği'nde herkes mudu, güleryüzlüydü, ilişkiler dostaneydi:<br />

işlenen suçlar yüzünden insanların evden çıkmaya korkar olduğu Amerika'nın aksine. Afganistan'da da<br />

herkes mutlu olacak, derdi, tabii gelişme karşıdan, tutucu yobazlar temizlendikten sonra.<br />

"İşte, Sovyet yoldaşlanmız 1979'da bunun için geldiler buraya. Komşulanna yardım eli uzatmak için.<br />

Ülkemizi geriye götürmek, ilkel bir topluma dönüştürmek isteyen vahşileri yenmemize yardım etmek için.<br />

Buna sizler de kendi çapınızda destek vermelisiniz, çocuklar. Bu^başıbozuklarla ilintisi olan herkesi ihbar<br />

etmelisiniz. Sizin göreviniz bu. Kulakla-nnızı açıp dinlemeli, sonra da yeüolilere bildirmelisiniz. Bu<br />

115<br />

kişi ebeveyniniz, amcanız ya da teyzeniz olsa bile. Çünkü onların hiçbiri sizi ülkeniz kadar sevemez. Önce<br />

vatanınız gelir, unutmayın! Sizinle gurur duyacağım, ülkeniz de öyle."<br />

Rengmaal Hala'nın masasının arkasındaki duvarda Sov-yeder Birliği'yle Afganistan'ın haritaları ve son<br />

komünist cumhurbaşkanı Necibullah'ın çerçeveli bir fotoğrafı vardı; Babi, Necibullah'ın bir zamanlar çok<br />

korkulan KHAD'ın, Afgan gizli polisinin başı olduğunu söylemişti. Başka fotoğraflar da vardı; köylülerle el<br />

sıkışan, elma fidanları diken, ev inşa eden, sürekli gülümseyen, genç Sovyet askerleri.<br />

"Evet," diyordu Rengmaal Hala şimdi, "seni daldığın hayallerden mi uyandırdım, İnkılap Kızı?"<br />

Devrim Kızı. Leyla'ya taktığı addı bu; 1978 Nisan'ında, darbe gecesi doğduğu için - ama sınıfta biri darbe<br />

sözcüğünü kullandığında kadının tepesi atardı. Israrla belirttiğine göre, olanlar bir inkılap, bir devrimdi,<br />

çalışan insanların eşitsizliğe karşı ayaklanmasıydı. Bir başka yasak sözcük de cihat idi. Ona kalırsa, taşrada<br />

savaş filan yoktu, sadece yabancı "provokatörler" dediği kişilerin kışkırttığı baş belalarıyla bir çatışma söz<br />

konusuydu. Ve onun karşısında hiç kimse, hiç kimse, giderek yayılan şu söylentiye değinmeye cüret<br />

edemezdi: sekiz yıldır süren savaşı Sovyetler'in kaybetmeye başladığına. Özellikle de şimdi, Amerikan

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!