ayetler_renkli
ayetler_renkli
ayetler_renkli
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Akbulut´tu. Türkiye`de Yıldırım Akbulut`un ANAP Hükümetleri döneminde uzun süre<br />
içişleri bakanlığı ve başbakanlık yapmasıda tesadüfi bir olay değildi. Özal cumhurbaşkanı<br />
seçildikten sonra, ANAP, milletvekilleri içerisinde, en beyinsizi, en öküzü, en aptal kişiyi<br />
başbakan olarak seçti. Çünkü resmi ideoloji ve özel savaş böyle birisine ihtiyaç<br />
duyuyordu. Bizdeki resmi ideoloji ile bizdeki Akbulut tencere ile kapak gibi tam<br />
birbirlerine uyuyorlardı.<br />
Đşin ilginç yanı, bizim Akbulut, bizim Sezgin birbirlerini çok sever, birbirlerini destekler,<br />
her konuda aynı düşünürlerdi. Daha doğrusu, düşündüklerinden değil, ortak yanları<br />
düşüncesiz olduklarıdır.<br />
Benim tanınmamdan ya da popüler olmamdan rahatsızlık duyuyor, bunu zaman zaman<br />
bana söylüyorlardı. Bir defasında onların bu yöndeki eleştirilerini dinlediktn sonra:<br />
"Popüler olmak için yetenek gereklidir. Siz beş veya on yıldan beri Avrupa`dasınız, her<br />
yerde siz varsınız, bütün toplantılarda siz konuşursunuz, ama siz yine yoksunuz.<br />
Đnsanların kafalarında iz bırakamıyorsunuz, yetenekleriniz yok, düz insanlarsınız,<br />
tanınsanız bile Akbulut ile Sezgin´in tanındığı gibi tanınırsınız " dediğimde suratları<br />
kıpkırmızı kesilmişti.<br />
Avrupa`da yapılan Kürdistan Ulsal Meclisi seçimlerini bunlarla birlikte organize etmiştik.<br />
Ulu Önderimiz, şubat 1992 yılında Ulusal Meclis ile ilgili Mahsum Korkmaz<br />
akademisinde bir konuşma yapmış, bu konuşma Avrupa`ya ulaşmıştı. Biz de mayıs 1992<br />
de Ulusal Meclisin kurulması, millevekillerinin seçilmesi için gerekli çalışmalara<br />
başladık. Dalkavuklar, düşünce üretme yeteneğine sahip olmadıklarından, ulu önderimizin<br />
meclisle ilgili yaptığı konuşmayı tekrarlayıp duruyorlardı. Oysa çalışmalar ilerledikçe<br />
onlarca sorun ortaya çıktı, bu sorunlar karşısında tıkanıp kalıyorlardı. Örneğin seçim nasıl<br />
yapılacak, kimler seçime katılabilecek, kimler oy kullanabilecek, diğer Kürt grupları<br />
seçime katılabilecek mi, Kürdistan`da seçim nasıl yapılacaktı, HEP milletvekillerinin<br />
durumu ne olacak, oluşacak meclisin Güney Kürdistan’da oluşmuş meclisle ne gibi<br />
ilişkileri olacak, Suriye Kürtlerinin durumu ne olacak, eski Sovyetlerde yaşayan Kürtler<br />
meclise aday gösterilebilecekler mi, gibi pek çok soru ortaya atılmıştı.<br />
Dalkavuklar düşünce üretme yeteneğinden yoksun bırakıldıklarından, bu sorulara yanıt<br />
veremiyor, ulu önderin yüce düşüncelerini bekliyorlardı ki, tekrarlayabilsinler. Ulu<br />
önderimiz de meclis konusunu bir propoganda konusu olarak gördüğünden bu konularla<br />
ilgili düşünceleri yoktu. Ulu önderimizin bu tür ağır konulara aklı ermez. Durumun böyle<br />
olduğunu görünce bütün konulara açıklık getirdim. Gazetelere yazılar yazdım, benimle<br />
yapılan röpörtajlarda sorulan sorulara net yanıtlar verdim, kitle toplantılarında görüşlerimi<br />
söyledim. Seçim kurulunda seçimin yapılış biçimiyle ilgili düşüncelerimi kabul ettirdim.<br />
Böylece seçimin yapılış biçimi ve meclis ile ilgili görüşlerim resmileşti. Böyle bir durum<br />
ortaya çıkınca; Akbulut ve Sezgin resmi görüş haline gelen görüşlerimin savunucuları<br />
oldular. Ulu önderimizin bu konuda zaten görüşleri yoktu. Dalkavuklar da düşüncesizdi.<br />
Kitlelerin sorularına yanıtlar verince, aydınlatılmamış konuları aydınlatınca onlarda benim<br />
söylediklerimi tekraralamaya başladılar. Ulu önderimiz oluşan atmosferi tam olarak<br />
bilmiyor, meclis çalışmalarını iyi buluyordu. Meclisle ilgili ürettiğim düşünceler, konuyla<br />
ilgili verdiğim demeçler, röpörtaj sorularına verdiğim yanıtlar, kitle toplantılarında<br />
yaptığım konuşmalar, hem bizim kitleler, hem de Avrupalı bazı çevreler üzerinde olumlu<br />
bir izlenim yaratmaya başlamıştı. Meclis ve seçim çalışmalarinin Avrupadaki Kürt<br />
kitleleri içinde yeni bir Atmosfer yaratması, konuyla iligili bir çok yayın organında<br />
yazılarımın yayınlanması, bir gazetenin benden" geleceğin başbakanı " olarak söz edilince<br />
Akbulut ve Sezgin’e "öne çıkmasın" talimati verildi. Diktatörlüğün mantığı buydu. Öne<br />
çıksam kendisinin geride kalacağına inanıyor. Oysa sorun bu değil ve benim de böyle bir<br />
amacım yoktu. Akbulut ile Sezgin bu "öne çıkmasın" talimatını öylesine acemice<br />
uyguluyorlardı ki, ister istemez tepki duyuyordum. Giesen’de yapılan meclis<br />
konferansında beş kişi divana seçiliyoruz. Seçildiğimiz yerden kalkarak divan masasına<br />
geçtik, henüz kendi aramızda divan başkanı seçmeden, Akbulut alelacele Sezgin`i<br />
parmağı ile dürterek "divan başkanlığına geç, delegelere teşekkür et" diyor. Bu yöntemin<br />
anti demokratik bir yöntem olduğunu söylüyorum, beni suçlu durume düşürmeye<br />
çalışıyorlar. Milletvekillerini tanıtmak amacıyla basın toplantısı düzenleyip; meclisin