ayetler_renkli
ayetler_renkli
ayetler_renkli
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sorgucum benimle ilk konuşmasını:" Bu Selim Çürükkaya ismini bir kere yok etmemiz<br />
gerekiyor " cümlesi ile noktalayınca George Orwel dünyasında olduğumu anladım.<br />
Sorgucum gittikten sonra kirli yatağıma sirtüstü uzanarak; George Orwelin Roman<br />
kahramanı Winston`u düşünmeye başladım: "Tersine" dedi," belleğini denetim altına<br />
almayan sensin. Buraya getirilmenin nedeni o. Kendini eğitmediğin, boyun eğmeyi,<br />
alçakgönüllü olmayı bilmedığin için buraya geldin. Akıl sağlığını korumak için gerekli<br />
olan uysallığı göstermedin..."<br />
..." Gerçek dediğin insanların kafalarında var olan bir şeydir. Her zaman yanılabilen<br />
bireylerin kafalarında değil, kollektiv ve ölümsüz bir kafada, partinin kafasında. Parti<br />
neyin doğru olduğunu ileri sürüyorsa gerçek odur. Partinin gözüyle bakmadığın sürece<br />
gerçekleri görmezsin. Öğrenmen, kendini yok saymayı öğrenmen gerekir. Akıl sağlığını<br />
kazanabilmek için kendini hor görmen, gururunu yenmen gerekir."<br />
Tutuklandığım üçüncü günümde sorgucum, kendisine gelen raporlardan derlediği ve ulu<br />
önderimizin perspektifleri doğrultusunda hazırladığı aşağıdaki soruları yanıtlamam<br />
amacıyla bana verdi, bana sorulan soruları olduğu gibi yazıyorum, bu soruların yanıtlarını<br />
Kürt halkına vermek istiyorum:<br />
Soru: 1978`de Bingöl`ün Solahan Kazasının bir köyünde elinde tabanca patladı, bir<br />
köylü yaralandı. Bu olay üzerine köylüler bizim sempatizan bir öğretmeni öldürdüler.<br />
Neden arkadaşın ölümüne neden oldun?<br />
Yanıt: Olay olduğu zaman Ahmet Elçi ve Melik adlı iki öğretmen arkadaşta yanımda idi.<br />
Bozuk bir tabancanın namlusundaki mermiyi çıkarmaya çalışırken tabanca elimde patladı.<br />
Kurşun, köylü bir gencin diz altındaki ayak kemiğine isabet etti. Tabancanın namlusu<br />
geniş olduğu için kurşun kemiğe batmamış, yarısı dışardaydı. Yanımızda bulunan gencin<br />
ağabiyisini, arabası olan ağabeyisini çağırması için köye gönderdik. Bir süre sonra eli<br />
sopalı, kürekli köylülerin bize doğru geldiklerini, kaldığımız köy ilkokulunun oda<br />
penceresinden gördüğümüzde, sempatizan olan köyün öğretmeni teskin etmek amacıyla<br />
yanımızdan ayrılarak köylülere doğru gitti. Köylülerin sopalı saldırısına uğradı. Sırtından<br />
iki sopa darbesi alınca köyün aşağısındaki ormana doğru kaçtı. Biz üçümüz köyün<br />
yabancısı olduğumuz için köylülerin gitmesini bekledik. Neticede köylüler gencin<br />
yarasının hafif olduğunu anlayınca biraz yatıştılar. Silah benim elimde patladığı için, bana<br />
saldırma söz konusu olabileceğini söyleyen Ahmet ile Melik köyün üst tarafındaki<br />
ormandan Bingöl`e gitmemi önerdiler; kendilerinin köylüleri yatıştırabileceklerini<br />
söylediler. Arkadaşlarin önerisi üzerine ormandan Bingöl`e gittim. Arkadaşlar köylüleri<br />
ikna ettikten sonra yaralının kurşununu çıkarıyorlar ve köyden ayrılıyorlar. Orman`a<br />
doğru koşan öğretmen arkadaşın, Memleketine, Maraş`a gittiğini düşünüyorduk. Bir hafta<br />
sonra cesedi, Murat Nehrin de çıktı. Meğer; sopa darbelerinden biri başına denk gelmiş,<br />
köyün aşağı tarafındaki ormanlıkta düşmüş, biz köyden ayrıldıktan bir gün sonra köylüler<br />
öğretmeni ormanlıkta bularak köye getirmişler, korkudan hastahaneye<br />
götüremediklerinden, yaralanan gencin ağabeyisinin evinde beyin kanamasından ölmüş.<br />
Olayin açığa çıkmaması için cesedi Murat nehrine atmışlar. Olay harfi harfine böyle<br />
olmuştu. O dönemdeki bütün partililer, ulu önderimizin kendisi de, olayın böyle olduğunu<br />
biliyordu. Ve yine o dönemde olayla ilgili konuşulmuş, soruşturma yapılmış, örgütün<br />
kararıyla; "dikkatsiz" davrandığım, olayın bir kaza sonucu vukuu bulduğu anlaşılarak<br />
sorun tamamen çözülmüştü. Tam 15 yıl sonra bu olayın sorusturma konusu yapılması,<br />
yüzlerce arkadaşı sistemli bir sekilde katleden birisinin, kendi katilliğıni gizlemek<br />
amacıyla bani, "arkadaş katili" olarak göstermeye çalışması dikkat çekiciydi.<br />
Soru: 1979 da eşin Diyarbakır cezaevinde tutuklu iken arandığın halde görüşmesine nasıl<br />
gittin? Açıkla!<br />
Yanıt: 1979 da ismen aranıyordum; fakat şahsen ne cezaevi görevlileri ne de polis beni<br />
tanıyordu. Üzerimdeki Fahri oğlu, Cermik doğumlu, Cuma Kurt adına düzenlenmiş<br />
bulunan Kimliğimle bir defa eşimi ziyaret etmeye gittim. O dönemde bunun hi bir<br />
sakıncası yoktu. Bir yıl sonra Hıdır Akbalık`ın ihbarı üzerine gözaltına alındım. Söz<br />
konusu kimliğimden dolayı altı ay hapis cezasına carptırıldım. Kimliğim şu anda<br />
Diyarbakır iki nolu askeri mahkemesinin PKK Ana Davası Dosyasında mevcuttur.