ayetler_renkli
ayetler_renkli
ayetler_renkli
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
aylarca kendine gelmemişti. Ağırbaşlı, olgun karınca incitmez oğlu bir köy korucusunun<br />
hain kurşunuyla şehit düşmüştü.<br />
Mahsun Korkmaz akademisinde eğitim gördükten sonra, annemin büyüdüğü Bingöl´ün<br />
Şivan bölgesine gerilla komutanı olarak gitmişti. Çevreyi iyi biliyor, yöre insanlarını iyi<br />
tanıyordu. Ama uyanık davranamadı. Silahlarını teslim edeceklerini söyleyen köy<br />
korucularının hain pususunda şehit düşmüştü. Türk askerleri Hasan´ın cesedini, Bingöl<br />
Genç kazasına yakın bir yerde su dolu bir çukura atıyorlar. Köylülerimiz haber alınca<br />
binlerce kişinin katıldığı bir törenle köyümüzdeki mezarlığına gömüyorlar. Hasan şehit<br />
düştüğünde Mahsun Korkmaz akademisindeydim. Akademideki dosyasını inceledim, öz<br />
geçmişiyle ilgili uzun bir yazı vardı. O da örgüt içindeki mantıksızlıkları uzun uzun<br />
eleştiriyordu. Ama herşeyin Apo´nun yarattığı vehametten kaynaklandığını fark<br />
edememişti. Özellikleri tıpkı benim özelliklerim gibiydi. Ardından Türkiye gazetelerinde<br />
yayınlanan yazılar, annemle yapılan ropörtaji okuyunca göz yaşlarımı tutamadım,<br />
ağladım.<br />
Zavallı anam benim, kaçışımın nedenlerini sana nasıl anlatayım? Adını duyduğun Apo:<br />
´´Kürdistan benim çiftliğimdir. Çifliğin horozu benim, benim dışımda herkes tavuk<br />
olacak, tavuk gibi davranıp hareket edecek, gıdıklayıp yumurtlacak, yumurtaların hepsini<br />
bana verecek. Horoz gibi davrananları öldüreceğim veya tavuklaştırmaya<br />
çalışacağım´´diyor.<br />
Oğlun ömrü boyunca tavuk olarak yaşamaktansa erken öten horoz olmayı yeğledi.<br />
Dudaklarım kurumuş, susamışım, karnım aç elbiselerimi, botlarımı giyip su aramaya<br />
çıkıyorum. Çarşıya doğru değil, kıra doğru gidiyorum. Asfalt yolun üst tarafından bir<br />
vadiye iniyorum, su yerine asma ağacı buluyorum, bana yetecek kadar üzüm salkımlarını<br />
koparıp mağarama dönüyorum.<br />
14 Agustos 1993 Beyrut<br />
Bölüm: 4<br />
Asyada çok namuslu görünmeye şiddetle ihtiyaç duyanlar, çok namussuzdurlar…<br />
Yine gece yarısından sonra uyanıyorum. Gündüz sıcaktan kavruluyorum, gece soğuktan<br />
donuyorum. 15 bin yıl önceki insanın haline dönmüşüm. Gökdelenler devrinde mağara<br />
devrini yaşıyorum. Bende bir diktatörlüğün kurbanıyım, tıpkı Rus ve Romen kızları gibi.<br />
Sabaha kadar deniz kıyısında koşuyor, geziyor, hareket ediyorum. Güneşin doğusu ile<br />
birlikte şehire doğru bir umut, bir kapı, bir olanak bulmak için yola çıkıyorum. Fax için<br />
otele uğramıyorum artık, yanıttan umudum yok. Uzun boylu, kıvırcık saçlı gençle<br />
konuştuğum otele yakın bir sokaktan gecerken, Kızılhaç işareti taşıyan bir taksi beni<br />
geçince "Kızılhaç bir umut olabilir, Kızılhaç’a sığınabilirim." diyorum. Otelin salonuna<br />
girdiğimde, genci dünkü yerinde buluyorum, merhabalaştıktan sonra Kızılhaç komitesinin<br />
nerede olduğunu soruyorum.<br />
Fakat genç anlattıklarımı anlamıyor "Kızılhaç " kelimesinin Đngilizce ve Arapça<br />
karşılığını ben bilmiyorum, o da Türkçe Kızılhaç`in ne anlama geldiğini bilmiyordu.<br />
Parmakla haç işareti yapıyorum anlamıyor, kiliseyi sorduğumu zannediyor. Vestiyerden<br />
kırmızı bir kalem istiyorum, beyaz bir kağıda artı işareti çiziyor, içini kırmızıya<br />
boyuyorum, anlıyor "Selibulahmer " diyor. Anlıyorum ki; Türkçe’deki Kızılhaç<br />
kelimesinin Arapça karşılığını söylüyor. Sevinerek Đngilizce "okey " diyorum. Ardından<br />
"Plase help me" deyince ayağa kalkıp kapıdaki mercedesine biniyoruz.<br />
Askeri nizamiye kapısından geçerek geniş bir alana giriyoruz. Çok sayıda Kızılhaç işaretli<br />
arabanın park ettiği bir garajda arabadan iniyoruz. Kızılhaç işaretli gömlekler giymiş bir<br />
grup genç kız ve erkek bizi karşılıyor. Beni götüren genç Arapça birşeyler anlattıktan<br />
sonra vedalaşıp geri dönüyor.